• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

87Bakara Suresi 47-50




Hatalı Çevrilen Ayetler


87Bakara Suresi 47-50


Hatalı Çeviri:
47. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir zamanlar) cümle âleme üstün kıldığımı hatırlayın.

48. Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz.

49. Hatırlayın ki, sizi, Firavun taraftarlarından kurtardık. Çünkü onlar size azabın en kötüsünü reva görüyorlar, yeni doğan erkek çocuklarınızı kesiyorlar, (fenalık için) kızlarınızı hayatta bırakıyorlardı. Aslında o size reva görülenlerde Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.

50. Bir zamanlar biz sizin için denizi yardık, sizi kurtardık, Firavun'un taraftarlarını da, siz bakıp dururken denizde boğduk.



Doğru Çeviri:
47Ey İsrâîloğulları! Size verdiğim nimeti ve şüphesiz Benim sizi âlemlere fazlalıklı kıldığımı hatırlayın.

48Ve hiçbir kimsenin başka bir kimseye herhangi bir şey için karşılık ödemediği, hiçbir kimseden yardımın, adam kayırmanın kabul edilmediği, kimseden fidyenin/kurtulmalığın alınmadığı ve hiçbir kimsenin yardım olunmadığı güne karşı Allah'ın koruması altına girin.

49Ve hani Biz, bir zaman sizi, sizi azabın en kötüsüne çarptıran, oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiren, kadınlarınızı utanca boğan Firavun'un yakınlarından kurtarmıştık. –Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir bela vardı.–

50Hani bir zamanlar da Biz, bol suyu/nehiri sizin için yarıp da sizi kurtarmış, siz bakıp dururken Firavun'un yakınlarını da suda boğmuştuk.


47Ey İsrâîloğulları! Size verdiğim nimeti ve şüphesiz Benim sizi âlemlere fazlalıklı kıldığımı hatırlayın.

48Ve hiçbir kimsenin başka bir kimseye herhangi bir şey için karşılık ödemediği, hiçbir kimseden yardımın, adam kayırmanın kabul edilmediği, kimseden fidyenin/kurtulmalığın alınmadığı ve hiçbir kimsenin yardım olunmadığı güne karşı Allah'ın koruması altına girin.



İsrâîloğulları'na hitâbın devam ettiği bu âyetlerde de verilen nimetler hatırlatılarak nankörlük etmemeleri hususunda uyarı yapılmakta; kimsenin kimseye herhangi bir şey için karşılık ödemediği, hiç kimseden şefaat ve fidyenin kabul edilmediği ve hiç kimsenin yardım olunmadığı âhiret; haşr, din gününe karşı dikkatli ve tedbirli davranmaları ve hazırlık yapmaları emredilmiştir.

Ayrıca âyette, İsrâîloğulları'nın, âlemlere fazlalıklı kılındığı ifade edilmektedir, ki bu husus başka bir âyette de zikredilmiştir:

32Andolsun ki Biz İsrâîloğulları'nı bilerek âlemler üzerine seçkin kılmıştık. [Duhân/32]

Bundan maksat, onların kendi dönemlerindeki toplumlara, siyasî, askerî, iktisadî güç ve nüfus çokluğu ile fazlalıklı kılınmalarıdır. Nitekim Mâide sûresi'nde bu duruma Mûsâ'nın ağzından açıklık getirilmiştir:

20,21Ve hani Mûsâ, toplumuna: "Ey toplumum! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani Allah, içinizden peygamberler gönderdi. Sizi de hükümdarlar kıldı. Ve âlemlerden hiçbir kimseye vermediğini size verdi. Ey toplumum! Allah'ın size yazdığı temizlenmiş toprağa girin, geriye dönmeyin, yoksa kayba uğrayanlar olarak dönersiniz" dedi. [Mâide/20-21]

Âhirette fidye ödeyerek kurtulmanın ve Allah'tan başka kimsenin şefaat-yardım etmesinin mümkün olmadığını ifade eden onlarca âyet vardır. Bunların bir kaçını hatırlatıyoruz:

254Ey iman etmiş kimseler! Kendisinde hiçbir alış-verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir yardımın, iltimasın bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan harcamada bulunun. Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddedenler, kendi benliklerine haksızlık edenlerin ta kendileridir. [Bakara/254]

123Kimsenin kimse yerine bir şey ödemeyeceği, kimseden kurtulmalık kabul edilmeyeceği, yardımın, iltimasın hiç kimseye yarar sağlamayacağı ve suçluların yardım olunmadığı güne karşı Allah'ın koruması altına girin. [Bakara/123]

91Şüphesiz ki küfretmiş; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmiş ve bu durumda oldukları hâlde de ölen şu kişilerin hiç birinden, yeryüzü dolusu altın –onu fidye/kurtulmalıkverseler bile– asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar, dayanılmaz azap kendileri için olanlardır. Onlar için yardımcılardan da yoktur. [Âl-i İmrân/91]

70Ve dinlerini oyun ve eğlence edinmiş/oyun ve eğlenceyi kendilerine din edinmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olan kimseleri bırak ve Kur’ân ile hatırlat/öğüt ver: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığıyla değişim ve yıkıma düşerse, onun için Allah'ın astlarından bir yardım eden, yol, gösteren koruyan bir yakın kimse ve destekçi, kayırıcı söz konusu olmaz. Suçuna karşı her türlü bedeli ödemeyi istese de ondan alınmaz. İşte bunlar, kazandıkları ile değişime/yıkıma uğrayan kimselerdir. İyilikbilmezlik ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır. [En‘âm/70]

Şefaat hakkında yaptığımız geniş açıklamalara bakılabilir. [Tebyînu'l-Kur’ân]

Kur’ân'dan öğrendiğimize göre müşrikler, şirk koştukları kimseler ve nesnelerin, kendilerini Allah'a yaklaştıracaklarına, şefaat ederek kendilerini kurtaracaklarına inanıyorlardı. Geçmiş sûrelerde bunların yüzlerce kez uyarıldıklarına şâhit olduk. Burada İsrâîloğulları'na da Mekke müşriklerine yapılan uyarı yapılmaktadır. Çünkü onlar da peygamberlerin torunları oldukları için ebedî kurtuluşa ereceklerine inanıyorlardı.


49Ve hani Biz, bir zaman sizi, sizi azabın en kötüsüne çarptıran, oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiren, kadınlarınızı utanca boğan Firavun'un yakınlarından kurtarmıştık. –Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir bela vardı.–

50Hani bir zamanlar da Biz, bol suyu/nehiri sizin için yarıp da sizi kurtarmış, siz bakıp dururken Firavun'un yakınlarını da suda boğmuştuk.



Bu Âyetlerde, Medînede yaşayan İsrâîloğulları'na, geçmişte verilen nimetlerden bir kısmı ve kendilerinde tecelli eden Allah'ın rahmeti hatırlatılmaktadır.

Bu paragrafta anlatılan olaylar, bu hitaplara muhatap olan Yahudilerin binlerce sene evvelki atalarıdır. Bununla, bir yandan onlara geçmişten ibret almaları mesajı verilirken, bir yandan da ahlâk, karakter, kıble [hedef; strateji] ve tavır yönünden ataları ile Medîne'deki Yahudiler arasındaki hiçbir farkın bulunmadığına dikkat çekiliyor. Nitekim hiçbir Yahudi bu hitabı yadsımamıştır.

Âyetteki, hani Biz, bir zaman sizi, sizi azabın en kötüsüne çarpıtan ifadesindeki, azabın en kötüsü ile "İsrâîloğulları'nın, işlerin en ağırında, en kötüsünde köle olarak çalıştırılmaları" kastedilmiştir. Buna başka surelerde de değinilmiştir:

6,7Ve hani Mûsâ toplumuna demişti ki: "Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani O, sizi işkencenin kötüsüne çarptıran, oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiren ve kadınlarınızı utanca boğan Firavun ailesinden kurtardı. Ve işte bunda Rabbiniz tarafından, size, çok büyük yıpranarak vereceğiniz bir sınav vardır. Ve hani Rabbiniz ilan etmişti: "Andolsun ki sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını öderseniz, elbette size artırırım ve eğer iyilikbilmezlik ederseniz hiç şüphesiz azabım çok çetindir." [İbrâhîm/6–7]

141Hani bir zaman Biz, size azabın kötüsünü yapan; oğullarınızı katleden; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiren, kadınlarınızı utanca boğan Firavun ailesinin elinden de sizi kurtarmıştık. Bunda da sizin için Rabbiniz tarafından büyük sınav vardır. [A'râf/141]

4Şüphesiz ki Firavun, yeryüzünde yüceldi ve idaresi altındaki insanları grup grup yaptı; onlardan bir grubu güçsüzleştirmek istiyor; bunların oğullarını boğazlıyor; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiriyor, kadınlarını utanca boğuyordu. Şüphesiz ki o, bozgunculardan idi. [Kasas: 4]

Not:

Firavunun uyguladığı güçsüzleştirme programını ifade eden ayetlerde geçen "katl" ve "zebh" sözcükleri mecazidir. Bu konuda A’raf suresinin 141. Ayetinin tahlilinde ayrıntılı açıklama yapılmıştır. Ayetteki İstihyâ ile ilgili ayrıntılı bilgi de A’raf suresinin 127. ayeti açıklamalarında verilmiştir.

Âyetteki Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir bela vardı ifadesini, hem, "İsrâîloğulları'nın çektiği işkencelerde bela vardı, hem de azaptan kurtarmamızda bela vardı" şeklinde anlamak mümkündür. Hatta her ikisini birden kabul etmek daha uygun olur. Zira Allah insanları, hem iyiliklerle hem de kötülüklerle belâlandırmakta/sınamaktadır:

35Her kimliği olan varlık ölümü tadıcıdır. Ve eritip saflaştırmak üzere, sizi Biz, şer ve hayır ile sınarız. Ve siz, yalnız Bize döndürüleceksiniz. [Enbiyâ: 35]

Bu âyette, İsrâîloğulları tarihinden suyun yarılması; baraj kurulması, İsrâîloğulları'nın kurtulması, Firavun'un yakınlarının suda boğulması gibi safhalar hatırlatılmaktadır. Baraj hakkında Şu‘arâ/63'ün tahlilinde bilgi verilmişti.

Kısa bir cümle ile ifade edilmesi sebebiyle bu olayların birkaç saat içinde olup bittiği sanılıyor. Oysa ki bu olaylar yıllarca süren bir süreçte gerçekleşmiştir.

Burada dikkat çeken bir nokta da, Firavun'un ve yakınlarının boğuluşunu İsrâîloğulları'nın gözleriyle görmüş olmalarıdır, ki bu Kitab-ı Mukaddes'te şöyle anlatılır:

Rabb o gün İsrâîllileri Mısırlıların elinden kurtardı. İsrâîlliler deniz kıyısında Mısırlıların ölülerini gördüler. Rabbin Mısırlılara gösterdiği büyük gücünü görünce korkan İsrâîl halkı, Rabbe ve kulu Mûsâ'ya güvendi. [Çıkış, 14:30-31.]

Buradan da anlaşılıyor ki bu boğulma olayı Kızıldeniz'de olmamıştır. Çünkü yüz kilometre civarındaki bir mesafeden; denizin bir ucundan diğer ucunda olanların boğuluşunu ve cesetlerini görme imkânı yoktur.

Burada kısaca değinilen olaylar, A'râf, Tâ-Hâ, Şu'arâ, Yûnus Sûrelerinde detaylı olarak yer almıştı. Bu olay, Kitab-ı Mukaddes'te de [Çıkış, bab: 8–22] yer almaktadır.

52Ve Biz, Mûsâ'ya: "Kullarımı geceleyin yola çıkar, şüphesiz siz takip edilenlersiniz" diye vahyettik.
53-56Derken Firavun da şehirlere toplayıcıları gönderdi: "Şüphesiz bunlar, sayıları azar azar, bölük pörçük bir topluluktur. Ve onlar bizim için elbette öfkelidirler. Biz ise, elbette hazırlıklı, tedbirli bekleyen bir cemaatiz." 60Sonra Firavun ve adamları güneş doğarken onların ardına düştüler.
61İki topluluk birbirini görünce, Mûsâ'nın ashâbı "Şüphesiz biz, kesinlikle kıstırıldık" dediler.
62Mûsâ: "Kesinlikle sizin düşündüğünüz gibi değil! Şüphesiz Rabbim benimledir, bana yol gösterecektir" dedi.
64Ötekilerini de oraya yaklaştırdık.
65,66Ve Mûsâ ve beraberindekilerin hepsini kurtardık, sonra da ötekileri suda boğduk.
57-59Sonunda Biz, Firavun ve toplumunu bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve şerefli makamdan çıkardık. İşte böyle! Ve sonra onlara İsrâîloğulları'nı mirasçı/son sahip yaptık. 67Şüphesiz bunda kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır. Ama çokları iman etmiş değillerdi. 68Ve şüphesiz ki Rabbin, kesinlikle en üstün olanın, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olanın, engin merhamet sahibinin ta kendisidir. [Şu'arâ: 52–68]

90-92Ve İsrâîloğulları'nı bol sudan/nehirden geçirdik. Ama Firavun ve askerleri azgınlık ve düşmanlıkla onları hemen izledi. Sonunda boğulma ona yetişince, "Gerçekten, İsrâîloğulları'nın inandığı Tanrı'dan başka tanrı olmadığına ben de inandım, ben de teslim olanlardanım" dedi. –Şimdi mi? Hâlbuki daha önce isyan etmiştin ve de bozgunculardan olmuştun. Artık Biz senden sonra geleceklere ibret olasın diye, bugün seni zırhınla birlikte kurtaracağız.– Ve şüphesiz insanlardan birçoğu kesinlikle Bizim âyetlerimize/alâmetlerimize/göstergelerimize karşı duyarsız/ilgisizdirler. [Yûnus: 90–92]*


*İşte Kuran, Bakara Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim