87Bakara Suresi 51-54
Hatalı Çevrilen Ayetler
87Bakara Suresi 51-54
Hatalı Çeviri:
51. Musa'ya kırk gece (vahyetmek üzere) söz vermiştik. Sonra haksızlık ederek buzağıyı (tanrı) edindiniz.
52. O davranışlarınızdan sonra (akıllanıp) şükredersiniz diye sizi affettik.
53. Doğru yolu bulasınız diye Musa'ya Kitab'ı ve hak ile bâtılı ayıran hükümleri verdik.
54. Musa kavmine demişti ki: Ey kavmim! Şüphesiz siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize kötülük ettiniz. Onun için Yaradanınıza tevbe edin de nefislerinizi (kötü duygularınızı) öldürün. Öyle yapmanız Yaratıcınızın katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah tevbenizi kabul etmiş olur. Çünkü acıyıp tevbeleri kabul eden ancak O'dur.
Doğru Çeviri:
51Ve hani Biz Mûsâ'ya kırk geceyi vaat vermiş, sonra da siz, kendi benliğinize haksızlık ederek, o'nun arkasından altını ilâh edinmiştiniz.
52Sonra Biz, sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını ödersiniz diye bundan sonra sizi affetmiştik.
53Ve hani Biz, kılavuzlandığınız doğru yolu bulursunuz diye, Mûsâ'ya, o kitabı ve Furkân'ı vermiştik.
54Hani bir zamanlar Mûsâ toplumuna, “Ey toplumum! Şüphesiz siz altına tapmakla kendi kendinize haksızlık ettiniz. Gelin hemen Yaratıcınıza tevbe edin de benliklerinizi değiştirin. Böylesi, Yaratıcınız nezdinde sizin için hayırlıdır” demişti. Sonra da Yaratıcınız tevbenizi kabul etti. Şüphesiz Yaratıcınız, tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı verenin, engin merhamet sahibinin ta kendisidir.
51Ve hani Biz Mûsâ'ya kırk geceyi vaat vermiş, sonra da siz, kendi benliğinize haksızlık ederek, o'nun arkasından altını ilâh edinmiştiniz.
52Sonra Biz, sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını ödersiniz diye bundan sonra sizi affetmiştik.
İsrâîloğulları'na târihî hatırlatmalar devam ediyor: Burada İsrâîloğulları'nın, Mûsâ'nın geçici bir süre aralarından ayrılmasının ardından altını ilâhlaştırarak [altın buzağıya taparak] müşrikleştikleri dönem hatırlatılmaktadır. Bahsi geçen olaylar, A‘râf ve Tâ-Hâ sûrelerinde de yer almıştı. A‘râf sûresi'ndeki pasajı naklediyoruz:
142Ve Mûsâ ile otuz geceye sözleştik ve süreyi bir on gece ile tamamladık. Böylece Rabbinin tayin ettiği vakit tam kırk geceye tamamlandı. Ve Mûsâ, kardeşi Hârûn'a, "Toplumum içinde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yoluna uyma!" dedi.
143Ne zaman ki, Mûsâ, belirlediğimiz vakitte geldi ve Rabbi o'na söz söyledi: Mûsâ, "Ey Rabbim! Göster bana Kendini denazar edeyim Sana; Seni inceleyeyim, Senin ile ilgili geniş ve derin bilgiye sahip olayım!" dedi.
Rabbi o'na dedi ki: "Beni sen asla göremezsin, velâkin şu dağa nazar et; dağı incele, teori geliştir. Eğer nazariyen (teorin/geniş ve derin bilgin), incelemen dağın mekanına tam oturursa; dağın bulunduğu yerin önünü arkasını, altını üstünü, sağını solunu, içini dışını tam ifade ederse işte o zaman sen beni görürsün."
Böylece ne zaman ki Rabbi, Musa’nın Dağ gibi sorunları için Musa’yı aydınlattı; Musa’nın dağ gibi sorunlarını yıkıp attı. Mûsâ da dehşete düşüp heyecanla yere kapandı; Rabbine teslimiyet gösterdi. Ayılıp kendine gelince; heyecanı geçince de, "Seni tenzih ederim, Sana döndüm; tevbe ettim ve ben inananların ilkiyim" dedi.
144Allah dedi ki: "Ey Mûsâ! Mesajlarımla ve kelâmımla seni insanlar üzerine seçtim. Şimdi sana verdiğimi al ve kendisine verilen nimetlerin karşılığını ödeyenlerden ol!"
145Ve Biz o'nun için o levhalarda her şeyden, bir nasihat ve her şey için bir ayrıntı yazdık. "Haydi, bunları kuvvetle al, toplumuna da en güzel şekilde almalarını emret. Yakında size o hak yoldan çıkanların yurdunu göstereceğim. 146Yeryüzünde, bütün âyetleri görseler de onlara iman etmeyen, doğrunun yolunu görseler de o yolu tutup gitmeyen, eğer sapıklığın yolunu görürlerse onu yol edinen haksız yere büyüklük taslayan şu kimseleri, âyetlerimizden uzak tutacağım." –Bu, onların âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil; duyarsız, ilgisiz olan kimseler oluşlarındandır.–147Âyetlerimizi ve âhiretteki karşılaşmayı yalanlayanların amelleri boşa gitmiştir. Onlar kendi yaptıklarından başka bir şey ile mi cezalandırılırlar? [A‘râf/142-147]
52. âyette bahsi geçen İsrâîloğulları'nın şirk suçlarının affı, ölmeden evvel şirkten vazgeçmeleri sonucu olan dünyadaki aftır. Zira şirk, tevbesiz affedilmez. Eğer onlar, şirk üzere ölselerdi, âhirette affa mazhar olmazlardı:
116Hiç şüphesiz, Allah, Kendisine ortak kabul edenleri bağışlamaz. Bunun aşağısında kalanları ise, onlardan dilediğini bağışlar. Kim, Allah'a ortak kabul ederse elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır. [Nisâ/116]
Burada değinilen olaylar, Kitab'ı Mukaddes'te de [Çıkış, bab: 24-31] yer almaktadır.
53Ve hani Biz, kılavuzlandığınız doğru yolu bulursunuz diye, Mûsâ'ya, o kitabı ve Furkân'ı vermiştik.
Bu âyette ise İsrâîloğulları'na verilen en büyük nimete, Tevrât nimetine –ki onda iyiyi-kötüyü, güzeli-çirkini ayırdeden ilkeler bulunmaktadır– değinilmiştir. Bu husus başka sûrelerde de yer almıştı:
48,49Ve andolsun ki Mûsâ ve Hârûn'a Furkân'ı ve görülmeyen, duyulmayan, sezilmeyen ıssız yerde Rablerine saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan, kıyâmetin kopmasından içleri titreyen, Allah'ın koruması altına girmiş kişiler için bir ışığı ve öğüdü verdik. [Enbiyâ/48-49]
154Sonra Biz, Rablerine kavuşacaklarına inansınlar diye iyilik-güzellik üretenlere tamam olarak, her şeyi genişçe açıklamak ve kılavuz ve rahmet olmak üzere Mûsâ'ya Kitab'ı verdik. [En‘âm 154]
145Ve Biz o'nun için o levhalarda her şeyden, bir nasihat ve her şey için bir ayrıntı yazdık. "Haydi, bunları kuvvetle al, toplumuna da en güzel şekilde almalarını emret. Yakında size o hak yoldan çıkanların yurdunu göstereceğim. [A‘râf/145]
43Ve andolsun ki Biz, ilk nesilleri değişime/yıkıma uğrattıktan sonra Mûsâ'ya, öğüt alırlar diye, insanlar için apaçık deliller, kılavuz ve rahmet olarak Kitab'ı/Tevrât'ı verdik. [Kasas/43]
Burada İsrâîloğulları'na, Mûsâ'ya Tevrât'ı verdiğimiz gibi Muhammed'e de Kur’ân'ı, yani Tevrât'ın bir benzerini verdik; tetkik edin de Tevrât'ı kabullendiğiniz gibi Kur’ân'ı da kabullenin" mesajı verilmektedir.
54Hani bir zamanlar Mûsâ toplumuna, “Ey toplumum! Şüphesiz siz altına tapmakla kendi kendinize haksızlık ettiniz. Gelin hemen Yaratıcınıza tevbe edin de benliklerinizi değiştirin. Böylesi, Yaratıcınız nezdinde sizin için hayırlıdır” demişti. Sonra da Yaratıcınız tevbenizi kabul etti. Şüphesiz Yaratıcınız, tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı verenin, engin merhamet sahibinin ta kendisidir.
Bu âyette Medîneli Yahûdilere, ataları İsrâîloğulları'nın yaşadığı önemli hâdiseler hatırlatılarak, atalarının başlarına gelenlerin kendi başlarına da gelmemesi için uyarı yapılmaktadır.
Âyette yer alan, فاقتلوا انفسكم [faqtulû enfusekum] ifadesi, genellikle "kendinizi, öldürün" veya "birbirinizi öldürün" şeklinde anlaşılmıştır. İşte klasik eserlerdeki nakiller:
Rivâyet edildiğine göre Yûşâ b. Nûn, ayaklarını dikmiş bir şekilde oturmuş oldukları hâlde onların yanlarına çıktı ve, "Bu oturuşunu bozan yahut kendisini öldürecek olana bakan veya eliyle ya da ayağıyla kendisini korumaya çalışan mel‘undur" dedi. Öldürülenlerden hiçbir kişi bu oturuşunu bozmadı ve kişi hemen yakınında bulunanı öldürmekle işe başladı. Bunu en-Nehhas ve başkaları zikretmiştir.
Birinci görüşe göre, buzağıya tapanların kendilerini öldürmeleri ile cezalandırılma sebebi, buzağıya tapanların tapmaları esnasında münkeri değiştirmeyip bir kenara çekilmeleridir. Hâlbuki onlara düşen görev buzağıya tapanlarla çarpışmak ve savaşmak idi. İşte münker, kulları arasında yayılıp da herhangi bir şekilde değiştirilmeyecek olursa, herkesin cezaya çarptırılması Allah'ın bir sünnetidir.
Cerîr (b. Abdullah el-Becelî) şöyle rivâyet etmektedir: Rasûlullah (s.a) buyurdu ki: "Bir topluluk arasında mâsiyetler işlenir de o topluluk güçlü ve onlara karşı kendilerini koruyabilecek durumda oldukları hâlde herhangi bir şekilde (münkeri) değiştirmezlerse, mutlaka Allah onların hepsini kuşatacak bir ceza gönderir." Bunu İbn Mâce Sünen'inde rivâyet etmiştir. Bu hususa dair açıklamalar da inşaallah ileride gelecektir. Öldürme işi alabildiğine yayılıp çoğalınca, öldürülenlerin sayısı da 70.000'i bulunca, Allah onları affetti. Bu İbn Abbâs ve Ali'nin (r. anhum) görüşüdür. Yüce Allah'ın öldürme cezasını sona erdirmesinin sebebi, kendilerini öldürmek hususunda bütün gayretlerini ortaya koymalarıdır. Gerçekten de şânı yüce Allah bu ümmete İslâm nimetinden sonra, tevbeden daha üstün bir nimet vermemiştir.
Katâde, Nefislerinizi öldürün buyruğunu, "nefislerinizi geri çevirin, durumunu değiştirin" anlamına gelecek şekilde okumuştur. Yani, öldürmek sûretiyle bu tökezlemesinden nefislerinizi kurtarın demektir. [İbn Kesîr.]
Âyetin orijinalindeki ifade, فاقتلوا فتوبوا الى بارئكم [fetûbû ilâ bâri’ikum faqtulû] şeklinde olup, nefislerin öldürülmesi'nin, tevbe ile gerçekleşeceğini bildirmektedir. Nefis, tevbe ile nasıl öldürülür?
قتل [QATL]
Qatl sözcüğü, hakikat anlamıyla "öldürmek" demektir. Burada "tevbe ile qatl" söz konusu olduğuna göre, قتل [qatl] sözcüğünün hakikat manasına alınması mümkün değildir. O nedenle qatl kelimesi, mecâzî anlama hamledilmelidir.
قتل [qatl] sözcüğü, mecâzen "tahavvül" [değişim, hâlden hâle geçme] demektir. Şaraba su katan kimseye, قتل الشّراب [qatele'ş-şerâbe/şarabı katletti] denir. Çünkü şaraba su katarak, onun sertliğini ve sarhoş edici özelliğini değiştirmiştir. Âşık olup da aşkın serserileştirdiği kimseye ve işlerde deneyim kazanmış, acemiliği üzerinden atmış kişiye de رجل مقتّلة [racülün muqattelün] denir. [Lisânu'l-Arab; c. 7, s. 241-245, "Qtl" mad.; Tâcu'l-Arûs, c. 15, s. 607-606, "Qtl" mad.; Râgıb el-İsfehânî, el-Müfredât, "Qtl" mad.]
Âyetten anlaşılan o ki, burada İsrâîloğulları'ndan istenen, tevbe ederek Allah'ın istediği gibi olgun kul olmalarıdır.*
*İşte Kuran, Bakara Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz