• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

87Bakara Suresi 62




Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler


87Bakara Suresi 62


Hatalı Çeviri:
62. Şüphesiz iman edenler; yahudilerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden de Allah'a ve ahiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.



Doğru Çeviri:

Necm: 407

62Şüphesiz şu, iman etmiş kişiler, Yahûdileşmiş kişiler, Nasrâniler ve Sabiîler/ Yahya peygamberin dininden olanlar; her kim Allah'a ve âhiret gününe iman eder ve sâlihi işlerse, artık Rableri katında bunlar için ecirleri vardır. Bunlara bir korku yoktur. Bunlar mahzun da olmayacaklar.331



Bu âyet, birinci planda, Yahûdilerin iman ve amelleri ne olursa olsun ebedî kurtuluşun tekellerinde olduğu hususundaki yanlış inançlarını reddetmekedir. Çünkü onlar, kendilerinin Allah'la özel bir ilişkileri olduğunu, inançları ne olursa olsun sadece İsrâîloğulları'ndan olmaları nedeniyle doğruca cennete gideceklerine ve diğer insanların ise cehenneme gideceklerine inanıyorlardı.

İkinci planda, bu âyetin mesajı evrensel olup tüm kitle ve zamanlara yöneliktir. Burada zikri geçen dört grup insandan; mü’min, Yahûdi, Nasrâni ve Sâbiîlerden Allah'a ve âhiret gününe iman eden ve sâlihi işleyenlere âhirette mükâfât verileceği, herhangi bir korku olmayacağı ve onların üzülmeyecekleri beyân edilmiştir.

Bunun bir benzeri de şu âyettir:

69Şüphesiz şu iman etmiş kişiler, Yahudileşmiş kişiler, Sabiîler/Yahya peygamberin dininden olanlar ve Nasraniler; kim Allah'a ve âhiret gününe iman eder ve sâlihi işlerse, artık onlar için bir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. [Mâide/69]

Âyetteki, Yahûdileşmiş kişiler ifadesi ile "Yahûdiler" kasdedilmektedir. Yahûdilere bu ismin verilmesi, iki şekilde açıklanabilir:

A) Bu, "Ya‘kûb'un en büyük oğlu olan "Yehûda"ya mensup olanlar, onun soyundan gelenler, onun izinden yürüyenler" demek olabilir.

B) Bu isim, "tevbe etti" anlamındaki hâde fiilinden türemiştir. Ve Yahûdiler altına tapma, aşırı çıkarcı olma ve daha birçok yanlıştan tevbe ettikleri için bu isimle isimlenmiş olabilirler.

Çoğu ayette (Bakara/62, Nisa/46, 160, Maide/41, 44, 69, En’âm/146, Nahl/118, Hacc/17/Cuma/6)"elleziyne Hâdu (yahudileşen kimseler)" şeklinde yer alır. Bize göre bunun birinci nedeni, bu sıfatın o kişilere Allah’ın vermeyip kendilerince benimsenmiş olmasıdır. Çünkü Allah nezdinde böyle bir din yoktur; Allah indinde din, İslâm’dır.

İkinci neden de konu edilen kişilerin Yahudi karakterlerine (vefasızlık, altını ilah edinme, peygamberlere saygısızlık vs) sonradan bürünmüş olmalarıdır.

Âyetteki, Nasrâniler ifadesi ile de, "Îsâ'nın ashâbı ve Hristiyanlar" kasdedilmiştir. Onlara bu ismin verilmesi de iki şekilde açıklanabilir:

a) Bu sözcük, "yardım etmek" anlamındaki nasara'dan gelebilir. Bu ismin verilmesi birbiriyle yardımlaşmalarındandır. Onlara aynı zamanda ensâr [yardımcılar] ismi de verilir:

52,53Sonra Îsâ, onlardan küfrü: Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmeyi sezince: "Allah yolunda benim yardımcılarım kimlerdir?" dedi. Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz, biz Allah'a iman ettik, bizim şüphesiz müslimler olduğumuza tanık ol. –Rabbimiz! Biz, senin indirdiğine iman ettik, elçiye de uyduk. Artık bizi şâhitlerle beraber yaz"– dediler. [Âl-i İmrân/52]

14Ey iman etmiş kişiler! Allah'ın yardımcıları olun; nitekim Meryem oğlu Îsâ, havarilere: "Allah'a benim yardımcılarım kimdir?" demişti. Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz" dediler. Sonra İsrâîloğulları'ndan bir zümre inandı, bir zümre inanmadı. Sonra da Biz, inanmış kimseleri, düşmanlarına karşı güçlendirdik de onlar üstün geldiler. [Saff/14]

b) Nasârâ isminin verilmesi, Îsâ peygamber ve ilk taraftarlarının, "Nasıra" denilen bir yerde oturmalarındandır. Sözcüğün anlamı, "Nasıralılar" demektir.


SÂBİÎLER

Âyetlerde bir de, الصّابئين'den [sâbiîn'den/sâbiîlerden] söz edilmektedir. Bunların kimliği ötedenberi tartışmalıdır. Bu hususta klasik kaynaklardaki açıklamalar şu şekildedir:

1) Mücâhid ve Hasan Basrî, bunların kestikleri hayvanlar yenilmeyen ve kadınları ile evlenilmeyen Mecûsî ve Yahûdilerden olan bir tâife olduğunu söylemişlerdir.

2) Katâde, bunların meleklere tapan ve hergün beş kere güneşe doğru ibâdet eden kimseler olduğunu söylemiş; sözüne devamla şöyle demiştir: "Beş türlü din vardır. Dördü şeytânın, biri Allah'ın dinidir. Meleklere tapan Sâbiîlerin, ateşe tapan Mecûsilerin, putlara tapan müşriklerin ve Ehl-i Kitab'ın dini şeytânın dinidir.

3) Doğruya en yakın olan bu görüşe göre, Sâbiîler, yıldızlara tapan bir tâifedir. Sâbiîlerin bu hususta iki değişik görüşleri vardır:

A) Kâinatın yaratıcısı Cenâb-ı Allah'tır. Ancak O, bu yıldızlara tazim edilmesini ve onların ibâdet, duâ ve tazim için kıble kabul edinilmesini emretmiştir.

B) Allah felekleri ve yıldızları yaratmıştır. Fakat, âlemdeki hayır, şerr, sıhhat ve hastalık gibi şeyleri idare eden, düzenleyen ve yaratan bu yıldızlardır. Bundan dolayı insanların, onlara tazim etmesi gerekir. Çünkü bunlar âlemi idare eden ilâhlardır. Hem bu yıldızlar da Cenâb-ı Hakk'a ibâdet ederler. Bu mezheb, Hz. İbrâhîm'in (a.s) itikadlarını reddetmek ve iptal etmek için geldiği, Keldânilere âit bir mezhebdir. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

Sâbiîler; Mecûsîler, Yahûdiler ve Hristiyanlar arasında bir kavim olup dinleri yoktur. İbn Ebî Nûceyh de böyle rivâyet eder. Keza Atâ ve Sa‘îd ibn Cübeyr'den de böyle rivâyet edilmiştir. Ebu'l-Âliye, Rebî ibn Enes, Süddî, Câbir ibn Zeyd ve Dahhâk, Sâbiîlerin Ehl-i Kitabtan bir fırka olup Zebur'u okuduklarını söyler.

Heşîm Mutraf'tan nakleder ki o şöyle demiş: "Biz Hakem ibn Uteybe'nin yanında bulunuyorduk. Basralının biri Hasan'dan nakletti ki o, Sâbiîlerin Mecûsîler gibi olduğunu söylemiş. Hakem, ‘Ben size bunu haber vermedim mi?’ demişti."

Abdurrahmân ibn Mehdi de Muâviye ibn Abdulkerîm'den nakletti ki o şöyle demiş: Ben işittim ki Hasan, Sâbiîleri anlatıyordu. "Onlar, meleklere tapınan bir kavimdiler" dedi.
Ebû Ca‘fer er-Râzî dedi ki: "Bana ulaştığına göre Sâbiîler meleklere tapınan, Zebur'u okuyan ve kıbleye doğru ibâdet eden bir kavim imiş. Sa‘îd ibn Arûbe, Katâde'den aynı şekilde rivâyet eder.

İbn Ebû Hatim der ki: Bana Yûnus... Ebû Zenâd'dan nakletti ki o şöyle demiş: "Sâbiîler Irak'ın ötesinde bir kavim olup Kûsâlıdırlar, bütün peygamberlere inanırlar ve her yıl otuz gün oruç tutarlar, Yemen'e doğru günde beş vakit namaz kılarlar."
Vehb ibn Münebbih'e, "Sâbiîler kimdir?" diye sorulduğunda, o "Allah'ı bir olarak tanıyan, fakat amel edecekleri bir şeriatı bulunmayan ve küfür sözü söylemeyenlerdir" demiştir.

Abdullah ibn Vehb der ki: Bana Abdurrahmân ibn Zeyd şöyle dedi: "Sâbiîler dinlerden bir dinin mensubudurlar. Onlar Musul el-Cezire'sinde bulunurlardı ve ‘lâ ilâhe illallâh’ derlerdi. Ancak ne amelleri, ne kitapları, ne de peygamberleri vardı. Sadece Allah'tan başka ilâh bulunmadığını kabul ederlerdi."

Abdurrahmân ibn Zeyd dedi ki: "Onlar bir peygambere de inanmazlar, bunun için müşrikler Hz. Peygamber ve arkadaşlarına, ‘Bunlar Sâbiîlerdir’ diyorlardı." Yani, Allah'dan başka ilâh olmadığını söyledikleri için onlara benzetiyorlardı.

Sözlerin en açığı –Allah en iyisini bilir– Mücâhid ve onun ardından gidenlerden Vehb ibn Münebbih'in sözüdür ki buna göre; Sâbiîler ne Yahûdi, ne Hristiyan, ne Mecûsî ne de müşrik olan bir kavimdir. Onlar kendi fıtratları üzere oldukları gibi kalmışlardır. Tâbi olup uyguladıkları bir dinleri yoktur. Bunun için Araplar, müslüman olanlara Sâbiî ismini veriyorlardı. Yani, o gün yeryüzünde mevcûd olan dinlerden dışarı çıkmışlar, diyorlardı. Bazı ilim adamları da dediler ki: "Peygamber'in çağrısının kendisine ulaşmadığı kimselerdir." [İbn Kesîr.]

Mücâhid, Hasan ve İbn Ebî Necih de der ki: "Bunlar dinleri Yahûdilik ve Mecûsilikten meydana gelmiş bir topluluktur, kestikleri yenmez."

İbn Abbâs da, "Onların kadınlarıyla da evlenilmez" demiştir.

Yine el-Hasen ve Katâde şöyle demiştir: "Bunlar meleklere tapan, kıbleye doğru namaz kılan, Zebur'u okuyan ve beş vakit namaz kılan kimselerdir."

Ziyad b. Ebû Süfyân bunları görmüş ve onların meleklere taptıklarını öğrenince üzerlerinden cizyeyi kaldırmak istemiştir.

İlim adamlarımızın anlattıklarına göre, görüşlerinin hülasası şudur: Bunlar muvahhid kimselerdirler, bununla birlikte yıldızların etkisine ve faal olduklarına inanırlar. Bundan dolayı Ebû Sa‘îd el-İstahrî hakklarında soru soran, el-Kâdir Billâh'a kâfir olduklarına dair fetva vermiştir. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]

Sâbiîler, Yahûdilik ile Hristiyanlık arasındaki tek tanrılı bir dinî grup olarak bilinmektedir. İsimleri (bu isim, "kendini (suya) daldırdı" anlamındaki Ârâmîce tsebha‘ fiilinden türetilmiştir), onların Hz. Yahyâ'nın takipçileri olduklarına işaret etmektedir, ki bu durumda, bugün hâlâ Irak'ta yaşayan ve Mandeliler diye tanınan bir topluluğa mensup olabilirler. Ancak onları, İslâm'ın ilk çağlarında mevcut olan ve Müslümanlarca bütün tek tanrılı din sâliklerine tanınan avantajları elde etmek için gerçek Sâbiîlerin ismini bilinçli olarak kabullenmiş olmaları muhtemel bir irfânî/bilinirci [gnostic] mezhep olan "Harran Sâbiîleri" ile karıştırmamalıyız. [Muhammed Esed, Kur’ân Mesajı.]

Biz bu konuya sözcüğün anlamından hareket ederek yaklaşmayı tercih ediyoruz:


SABİÎLER

"صابئون Sabiûn/صابئين" "Sâbiîn"in kimlikleri ile ilgili klasik kaynaklarda:

Bunlar kendilerinin Nûh peygamberin dini üzere olduklarını kabul eden bir topluluktur. Sıhah'ta ise bunların Ehl-i Kitaptan oldukları, kuzey yönünü kıble edindikleri yer alır. Tehzib'de Leys'in, bunların Hristiyanlara benzedikleri, yalnız güneyi kıble edindikleri ve bunların Nûh dini üzere olduklarına inandıkları, ama yalancı olduklarını söylediği yer alır. Rasûlullah zamanında, Müslüman olanlara Mekkelileler قد صبأ[qad sabe’e/bir dinden başka bir dine geçti] derlerdi. Ebû İshâk ez Zeccâc, Kur’ân'daki Sâbiîlerin, "bir dinden başka bir dine geçenler" olduğunu söylemiştir.

Sözcüğü doğru anlamak için Sabiûn sözcüğünün tekilini iyi öğrenilmiş olması lazımdır. Bu konuyu Meryem suresinde şöyle tahlil etmiş idik:

"صبىّ Sabiyy" sözcüğü, teknik olarak, son harfi, harfi illet ( وvav, ىya, اelif, أhemze) olan iki ayrı kökten gelebilmekte ve geldiği her köke göre de anlamı değişmektedir.

Bu durum, Kur’an çevirisi ve meali hazırlayanlarca gözden kaçırılmamalıdır. Aksi halde çok büyük hataların oluşması kaçınılmazdır.

"صبىّ Sabiyy" sözcüğünün tahlili:

1 " ص ب وSbv" kökünden gelmiş olması:

Sözcük, عليمaliym, رحيمrahiym, كريمkeriym, حكيمhakiym, سليمseliym ... gibi " قعيلfeiylün" kalıbında olup, aslı, " صبيوُsabiyvün"dür. Arapça dilbilgisi kurallarına göre "صبىّ sabiyy" şekline dönüşmüştür (sözcükteki ikinci " ىy", " وvav"dan dönüşmedir).

Bu kökten gelen "صبىّ sabiyy" sözcüğünün anlamı, "Bir çocuğun doğumundan, sütten kesilmesine kadar olan süre" demektir. Sözcüğün bu anlamı, yaygın olup herkes tarafından bilinmektedir.

Meryem/29’daki "صبىّ sabiyy", bu şıktandır.

2 " ص ب أs b e" kökündenden gelmiş olması:

Sözcük, " فعيلfeîlün" kalıbında olup aslı " صبيؤُsabiyün"dür. Bu da yine Arapça dilbilgisi kurallarına göre "صبىّ sabiyy" şekline dönmüştür (sözcükteki ikinci " ىy", " أhemze (e)" den dönüşmedir). (" نبىّNebiyy" sözcüğü de aynı kurallar ile oluşmuştur. Meryem suresi içerisinde her iki sözcük benzeri birçok ifade mevcuttur.)

Bu kökten sözcüğün öz anlamı: "Devenin, davarın tırnağının, çocuğun dişinin çıkması, yıldızın doğması" demek iken sonradan; sosyolojide "Bir dinden başka bir dine geçme" anlamında kullanılır olmuştur.

Rasûlullah zamanında, Müslüman olanlara Mekkelileler قد صبأ[qad sabe’e/bir dinden başka bir dine geçti] derlerdi. Ebû İshâk ez Zeccâc, Kur’ân'daki Sâbiîlerin, "bir dinden başka bir dine geçenler" olduğunu söylemiştir. Araplar, Rasûlullah da Kureyş'in dinini terkedip İslâm'a girdiği için o’na Sâbiî ismini takmışlardı. [Lisânu'l-Arab; c. 5, s. 259-260, "Sbe" mad.]

Meryem/12’de Yahya Peygamber, "صبىّ Sabiyy" diye nitelenmiştir. Klasik anlayışta buradaki "صبىّ sabiyy" birinci şıktaki "çocuk, bebek" anlamında ele alınmış, sünnetullaha aykırı olarak (tıpkı İsa peygamberde olduğu gibi) âyet, " ... Yahya peygambere bebek iken, kitap, hikmet verildiği şeklinde anlaşılır olmuştur.

Halbuki, bu ayette geçen "صبىّ Sabiyy, " ص ب وs b v"den gelen صبىّ sabiyy olmayıp " ص ب أSBE’den gelen "صبىّ sabiyy’dir. Ve anlamı "BOZUK DİNİ TERK EDEN; BOZUK DİNDEN ÇIKAN kimse" demektir.

Meryem/12’deki "صبىّ sabiyy" işte bu şıktandır. Yani, açıkça ayette "Yahya, bozuk dini terk eden birisiydi" buyrulmaktadır.
صبىّ Sabiyy’ sözcüğünün bu anlamına göre Yahya peygamber, çocukken, kendisine hüküm hikmet verilip peygamber yapılmamıştır. Peygamberlik, diğer peygamberlerde olduğu gibi olgunluk çağında verilmiş olmalıdır.

Meryem/12-15:
"12-15Ey Yahyâ! Kitab'ı kuvvetle al!" O, bozuk dini terk eden birisi iken Biz, o'na yasa, tarafımızdan sevecenlik ve temizlik verdik ve o, Allah'ın koruması altına çokça girmiş biriydi. Ve anne-babasına çok iyi davranandı. Ve o bir zorba ve itaatsiz biri olmadı. Ve doğurulduğu gün ve öleceği gün ve yeniden diri olarak kaldırılacağı gün o'na selâm olsun!

Bu pasajda Yahya peygamberin hayatı ve misyonuna kısaca değinilmiştir. Buradan anlaşıldığına göre Yahya peygamber, eldeki TEVRAT kalıntılarıyla amel etmemiş, kendisine yepyeni bir kitap verilmiştir. Kitabın adı ve içeriği hakkında bu pasajdan başka bilgimiz bulunmamaktadır.

"صبىّ Sabiyy" sözcüğünün "فاعل" formundaki normal ism-i fâil kalıbının ( صابؤsâbiün) çoğulu, " صابئونSABİÛN/صابئينsabiiyn" olup Kur’an’da (Bakara/62, Maide/69, Hacc(/17) üç yerde yer alır.

Bu açıklamalardan sonra vardığımız kanaat şudur: Meryem suresinde Yahya peygamber "sabiyy" diye nitelendiğinden, bunlar Yahya peygamberi ve ona indirlen kitabı izlediklerine inanan kimselerdir.

Anlaşıldığına göre Kur’an indiğinde bu kimselerden toplumda varlıklarını sürdürenler bulunmaktadır.

Yetmiş sekizinci ayetin orijinalinde geçen " Emaniy" sözcüğünün kökü " مm نn ىy" olup asıl anlamı "ölçme, ayarlama" demektir. [Lisanü’l Arab, "مm نn ىy" mad.] Bu kökten türemiş olan " امنيةümniyye" ve " امانىemâniyye" sözcükleri, "herhangi bir belgeye bilgiye dayanmadan kişinin arzuları doğrultusunda çıkarlarına uygun olarak yaptığı ayarlar, ölçümlemeler, beklentiler; inanış/inanışlar" demektir. Biz buna kısaca "kişisel kuruntular" diyebiliriz.

Sözcüğün bu anlamı, Kalem ve Müddessir surelerinde Rabbimiz tarafından ayrıntılı olarak açıklanmıştır:

Kalem/36- 41:
36Neyiniz var, nasıl hükmediyorsunuz? 37,38Yoksa içinde, ders aldığınız şeyler: "Siz bu âlemde neyi seçerseniz/beğenirseniz o kesinlikle sizin olacak" garantisi verilmiş olan size ait bir yazılı belge mi var? 39Ya da size karşı kıyâmet gününe kadar sürecek, "Siz her ne hüküm verirseniz kesinlikle öyle olacak" diye üzerimizde yeminler/taahhütler; üstlenmeler mi var?

40Sor bakalım âhireti yalanlayan o kişilere, içlerinden böyle bir şeyi hangisi garanti etmektedir? 41Yoksa onların ortakları mı var? O hâlde ortaklarını getirsinler, eğer doğrulardan iseler.
Müdessir/15-25:

15Tüm bunlardan sonra hırs ile Benim daha da arttırmamı istiyor. 16Kesinlikle onun düşündüğü gibi değil! Şüphesiz o, Bizim âyetlerimize/alâmetlerimize/göstergelerimize karşı bir inatçı kesildi. 17Ben onu sarp bir yokuşa sardıracağım. 18-25Şüphesiz o, düşündü ve ölçü koydu. –Artık o mahvoldu. Nasıl bir ölçü koydu! Yine o mahvoldu. Nasıl bir ölçü koydu!– Sonra baktı. Sonra yüzünü buruşturdu, kaşlarını çattı. Sonra, arkasını döndü ve böbürlendi de: "Bu, söylenti hâlinde gelen bir büyüden başka bir şey değil. Bu, beşer sözünden başka bir şey değil" dedi.

Bu sözcüğü ileride Bakara/111; Nisâ/119, 120, 122, 123: Hadîd/14 ve Hacc/52. âyette de göreceğiz.

80. âyette bu sözde uyanık toplumla ilgili, Dediler ki: "Sayılı birkaç gün dışında ateş bize asla dokunmayacaktır" buyurulmaktadır. Onların bu sapıkça iddiası Âl-i İmrân sûresi'nde de reddedilmiştir:

24,25Bu, onların, "Ateş bize sayılı birkaç gün dışında asla dokunmayacaktır" demeleri nedeniyledir. Onların uydurmuş oldukları şeyler de dinlerinde kendilerini aldatmaktadır. Peki, kendisinde hiç şüphe olmayan o günde onları bir araya topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese kazandıkları şeyler tamamen ödendiği zaman nasıl olacaktır? [Âl-i İmrân/24,25]

Âyetlerden anlaşıldığına göre Yahûdiler, Allah katında seçkin bir yere sahip olduklarına inanırlar, bu yüzden de işledikleri günahları önemsemezlerdi. Şu âyetler de onların inançları hakkında bilgi vermektedir:

120Ve sen onların dinlerine/yaşam tarzlarına uymadıkça Yahûdiler ve Nasara/Hristiyanlar senden asla hoşnut olmazlar. De ki: "Şüphesiz Allah'ın kılavuzluğu, kılavuzluğun ta kendisidir." Ve eğer bilgiden sana ulaşan şeyden sonra bunların boş ve iğreti arzularına uyarsan, senin için Allah katından herhangi bir yakın olmaz, herhangi bir yardımcı da olmaz. [Bakara/120]

111Bir de inananları Yahûdileştirmek, Hristiyanlaştırmak isteyenler, "Yahûdi ve Hristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek" dediler. Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki: "Eğer doğru kimseler iseniz, delilinizi getirin." [Bakara/111]

135Ve onlar, "Yahûdi veya Hristiyan olunuz ki kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız" dediler. Sen de ki: "Tam tersi, küfürden, Allah'a ortak koşmaktan dönen biri olarak Allah'ın ortaklarının olacağını kabul etmemiş olan İbrâhîm'in dinine/yaşam tarzına!" [Bakara/135]

Allah'a iftira atan, Allah hakkında yalan uyduran bu kimseler kınanmakta ve tehdit edilerek uyarılmaktadır:

78Ve Kitap Ehlinden, bazı söz ve ilkeleri, kitaptan olmamasına rağmen, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip büken akılsız, serseri bir gurup vardır. O, Allah katından olmadığı hâlde, "Bu, Allah katındandır" derler. Kendileri bilip dururken, Allah'a karşı yalan da söylerler. [Âl-i İmrân/78]

116Ve kendi dillerinizin yalan nitelemesi ile Allah'a yalan uydurmak için, "Şu helaldir, şu haramdır" demeyin. Şüphesiz Allah'a yalan uyduran kimseler iflah olmazlar. [Nahl/116]

13Sonra da sözlerini bozmaları sebebiyle onları dışladık ve kalplerine katılık koyduk. Onlar kelimeyi/sözcüğü yerlerinden/öz anlamlarından değiştirirler. Öğütlendiklerinin önemli bir bölümünü de terk ettiler. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen, onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik-güzellik üretenleri sever. [Mâide/13]*



331 Resmi Mushaf'ta bağımsız necm olan 62. âyeti, anlam bilgisi gereği İsrâîloğulları'yla ilgili pasajdan sonra tertip ettik.



*İşte Kuran, Bakara Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim