87Bakara Suresi 217-218
Hatalı Çevrilen Ayetler
87Bakara Suresi 217-218
Hatalı Çeviri:
217. Sana haram ayı, yani onda savaşmayı soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak büyük bir günahtır. (İnsanları) Allah yolundan çevirmek, Allah'ı inkâr etmek, Mescid-i Haram'ın ziyaretine mâni olmak ve halkını oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır. Onlar eğer güçleri yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler. Sizden kim, dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar.
218. İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihad edenler var ya, işte bunlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah, gafûr ve rahîmdir.
Doğru Çeviri:
217Sana dokunulmaz olan aydan ve o dokunulmaz olan ayda savaşmaktan soruyorlar. De ki: “Onda savaşmak, büyük suçtur. Ve Allah yolundan alıkoymak, O'nu ve Mescid-i Harâm'ı/ilâhîyat eğitim merkezini bilerek reddetmek/ görmezlikten gelmek ve Mescid-i Harâm'ın halkını; orada eğitim-öğretim yapanları ve kısa süreli eğitime katılanları oradan çıkarmak, Allah yanında daha büyüktür. Ve insanları dinden çıkarmak; ortak koşmaya, Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini örtmeye sürüklemek, öldürmekten daha büyüktür.” Onlar, eğer güç yetirirlerse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savaşmaktan hiçbir zaman geri durmazlar. Sizden de her kim dininden döner ve kâfir; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden biri olarak can verirse, artık onların bütün amelleri, dünyada ve âhirette boşa gitmiştir. Ve işte onlar, ateşin ashâbıdır. Onlar orada sürekli kalanlardır.
218Şüphesiz ki iman eden kimseler, yurtlarından başka yurtlara göçen kimseler ve Allah yolunda gayret gösteren kimseler, Allah'ın rahmetini umarlar. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
Bu âyetlerde, savaşa ve kâfir düşmanlara karşı savaşın gerekliliğine işaret edilmiş, fakat harâm ayda savaşmak yasaklanmıştır. Bu konu Enfâl sûresi'nde detaylı olarak gelecektir.
34Ve onların, kendileri Mescid-i Harâm'ın/dokunulmaz kılınmış ilâhiyat eğitimi merkezinin ayakta tutan mütevellileri/vakıf yöneticileri olmadıkları hâlde ondan menedip dururlarken Allah'ın kendilerine azap etmemesi için neleri var? Onun ayakta tutan mütevellileri/vakıf yöneticileri sadece Allah'ın koruması altına girmiş kimselerdir. Velâkin onların çoğu bilmiyorlar.
35Ve onların Beyt'in/Ka‘be'nin yanındaki destek vermeleri, sadece, ıslık çalmak ve el çırpmaktır, bir gösteriştir. –Öyleyse küfrettiğinizden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmişolduğunuzdan dolayı bu azabı tadınız!–
36,37Şüphesiz, mallarını Allah yolundan alıkoymak için harcayan, kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini örtmüş olan o kişiler; yine onu sarf edeceklerdir. Sonra onlara, bir pişmanlık olacak, sonra da onlar, Allah'ın, murdarı temizden ayırt etmesi için ve bir de murdar kısmını birbiri üzerine bindirip hepsini bir araya getirmesi, sonra da topunu birden cehenneme koyması için yenileceklerdir. Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan kişiler cehenneme toplanacaklar. İşte bunlar, kayba, zarara uğrayıp acı çeken o kimselerin içinde kalanların ta kendileridir. [Enfâl/34-37]
Sonra da fitnenin öldürmekten daha kötü, daha büyük suç olduğu bildirilmiştir. Aslında Allah nazarında bir insanı öldürmek, tüm insanlığı öldürmek gibidir:
32İşte bunun için Biz, İsrâîloğulları'na: "Şüphesiz her kim bir zat veya yeryüzünde bozgunculuk karşılığı olmadan bir zatı öldürürse artık bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir zatın yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur" şeklinde farz kıldık. Ve kesinlikle onlara elçilerimiz açık deliller ile geldiler. Sonra da şüphesiz onların birçoğu, kesinlikle yeryüzünde aşırı davranan kimselerdir. [Mâide/32]
Durum bu olmasına rağmen Allah savaşı emretmektedir. Bununla birlikte, hangi şartlarda savaşılması gerektiğini de bildirmektedir:
39-41Kendilerine savaş açılan kimselere, kendileri haksızlığa uğramaları; onlar, başka değil sırf "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmaları nedeniyle savaşmalarına izin verildi.
Ve şüphesiz ki Allah, onları zafere ulaştırmaya en iyi gücü yetendir. Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak sûrette, filiz, tomurcuk, ağaçtaki meyve, toplanmış tahıl, bakliyat, kıraç arazide diken, yapılı bina ne varsa hepsi, tüm alış-veriş yerleri; çarşı-pazar, tüm salat; destek yerleri (iş; istihdam ve istihsal yerleri, eğitim öğretim kurumları ve güvenlik merkezleri) ve içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan mescitler yerle bir edilirdi.
Allah, Kendisine yardım edenlere –kendilerini yurtlandırıp güçlendirirsek salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturan, ayakta tutan], zekâtı/vergilerini veren, örfe uygun/herkesçe kabul gören iyi şeyleri emreden ve vahiy ve ortak akıl ile kötülüğü, çirkinliği kabul edilen şeylerden alıkoyan kimselere– kesinlikle yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, çok güçlüdür, mutlak galiptir. İşlerin sonucu da sadece Allah'a âittir.
Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak sûrette, filiz, tomurcuk, ağaçtaki meyve, toplanmış tahıl, bakliyat, kıraç arazide diken, yapılı bina ne varsa hepsi, tüm alış-veriş yerleri; çarşı-pazar, tüm Salat; destek yerleri (iş; istihdam ve istihsal yerleri, eğitim öğretim kurumları ve güvenlik merkezleri) ve içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan mescitler yerle bir edilirdi.(Hacc/39-41)
Buradaki "mutlak sûrette, filiz, tomurcuk, ağaçtaki meyve, toplanmış tahıl, bakliyat, kıraç arazide diken, yapılı bina ne varsa hepsi, tüm alış-veriş yerleri; çarşı-pazar, tüm Salat; destek yerleri (iş; istihdam ve istihsal yerleri, eğitim öğretim kurumları ve güvenlik merkezleri) ve içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan mescitler yerle bir edilirdi. (Hacc/40)" ifadesi ve "Eğer Allah, insanların bir kısmını diğer bir kısmıyla savması olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı [bozulur giderdi] (Bakara/251)" âyeti, savaşın meşru kılınma nedenlerini açıklamaktadır.
Bu pasajda da zorunlu hâle gelmiş olan savaş ile açıklamalar yapılmaktadır. Âyetteki, Ve savaş... size yazıldı ifadesi, "savaş zorunlu hale getirildi, size farz kılındı" demektir. Sizin için hoş olmayan bir şey olmasına rağmen ifadesi de, "savaş esnasında karşılaşılan sıkıntılar, acılar, musibetler hoş şeyler olmasa da yeryüzünün selâmeti için gereklidir; tıpkı, hasta olan bünyenin sağlığa kavuşması için, acı ilacın içilmesi gibi Gelecekte kazançlı çıkmak için bugün birtakım sıkıntılara göğüs germelisiniz" anlamına gelir.
Bu ifadelerin bir benzeri de Nisâ sûresi'nde yer almaktadır:
19Ey iman etmiş kişiler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız/mallarından istifade etmek amacıyla onların sizden ayrılmasını engellemeniz size helal olmaz. Ve onlara verdiğinizin bir kısmını götürmeniz için, açık bir fahişe [çirkin bir hayâsızlık/zina] getirmedikleri sürece onları sıkıştırmayınız. Ve onlarla örfe uygun/herkesçe iyi olduğu kabul edilen yollarla ilişkide bulununuz. Ve eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah, sizin hoşlanmadığınız şeyde birçok hayır oluşturacak olabilir. [Nisâ/19]
Bu paragrafın iniş sebebine dair klasik kaynaklarda şu bilgiler verilir:
Peygamber (s.a), dokuz-on kişilik bir grup gönderdi, başlarına da Ebû Ubeyde b. el-Hâris'i veya Ubeyde b. el-Hâris'i komutan tayin etti. Hareket zamanı gelince Rasûlullah'tan (s.a) ayrılacağı için ağlamaya başladı. Bunun üzerine Abdullah b. Cahş'ı (komutan olarak) gönderdi. Ona bir mektup yazdı ve, şu şu yere ulaşıncaya kadar mektubu okumamasını emretti ve "Arkadaşlarından seninle gelmek üzere kimseyi zorlama" dedi. Belirttiği yere ulaşınca mektubu okudu ve istircâda bulunarak, "Allah'ın ve Rasûlü'nün buyruğunu dinleyip itaat ediyorum" dedi. Onlardan iki kişi geri döndü, diğerleri kaldılar. Bunlar İbnu'1-Hadramî ile karşılaştılar, onu öldürdüler. O günün Receb'den olduğunu bilmiyorlardı. Müşrikler, "Siz harâm ayda insan öldürdünüz" dediler. Bunun üzerine şanı yüce Allah, Sana harâm aya .... dair soru soruyorlar âyetini indirdi.
Bir diğer rivâyete göre ise bu âyetin nüzûl sebebi şudur: Kilaboğulları'ndan iki adam Amr b. Umeyye ed-Damrî ile karşılaştılar. O bunların Peygamber'in (s.a) yanından geldiklerini bilmiyordu. Amr b. Umeyye bu iki kişiyi öldürünce Kureyşliler şöyle dediler: "O, bunları harâm ayda öldürdü." Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]
Bu âyetin Abdullah b. Cahş seriyyesi hakkında nâzil olduğuna dair görüşler daha çok ve daha yaygındır. Buna göre Peygamber (s.a) onu dokuz veya sekiz kişiyle birlikte Bedir savaşı'ndan iki ay önce Cumadelâhir ayında, bir diğer görüşe göre Receb ayında göndermişti. Ebû Ömer [İbn Abdi'1-Berr] ed-Durer adlı eserinde der ki: "Rasûlullah (s.a) Kürz b. Câbir'i takipten –ki bu birinci Bedir çıkışı diye bilinir– dönünce Cumadelâhire ayının geri kalan günlerinde ve Receb ayı süresince Medîne'de kaldı. Receb ayı süresince Abdullah b. Cahş b. Riâb el-Esedî'yi, beraberinde Muhâcirlerden sekiz kişiyle birlikte gönderdi. Bu kişiler Ebû Huzeyfe b. Utbe, Ukkâşe b. Mihsan, Utbe b. Ğazvan, Fihrli Süheyl b. Beyda, Sa‘d b. Ebî Vakkas, Âmir b. Rabia, Temimli Vâkıd b. Abdullah, Leysli Hâlid b. Bukeyr idiler. Abdullah b. Cahş'a bir mektup yazdı ve ona, iki gün süre ile yol almadıkça o mektubu açıp bakmamasını emretti. İki gün yol aldıktan sonra o mektubu açıp okuyacak ve o mektupta kendisine emredileni yapmak üzere yoluna gidecekti. Beraberindeki arkadaşlarından kimseyi de beraber gelmek üzere zorlamayacaktı. Abdullah onların komutanı idi. Abdullah b. Cahş (r.a) emrolunduğu şeyi yaptı. Mektubu açıp okuyunca onda şu ifadelerin yer aldığını gördü":
‘Benim bu mektubumu okur okumaz sen hemen Mekke ile Tâif arasında Nahle denilen yerde konaklayıncaya kadar yola koyul. Orada Kureyş'i gözetle ve onların haberlerine dair bize bilgi topla!’
"Abdullah mektubu okuyunca, ‘Dinledim ve itaat ettim’ dedi ve daha sonra arkadaşlarına durumu bildirdi. Onlardan kimseyi zorlamayacağını ve kendisine itaat edenlerle birlikte belirtilen istikâmete gideceğini, hiçbir kimse itaat etmeyecek olursa tek başına yoluna devam edeceğini belirtti; ‘Kim şehâdeti arzuluyor ise haydi benimle gelsin. Kim de ölümden hoşlanmıyor ise geri dönsün’ dedi. Beraberindekiler, ‘Senin sevip arzuladığını hepimiz sever ve arzularız. Aramızdan Rasûlullah'ın (s.a) buyruğuna dinleyip itaat etmeyecek hiçbir kimse yoktur’ deyip onunla birlikte yola koyuldular, o da Hicaz yoluna koyuldu."
"Sa‘d b. Ebî Vakkas ile Utbe b. Ğazvan'ın sıra ile bindikleri bir develeri kaçmıştı. Onu aramak üzere geri kaldılar. Abdullah b. Cahş ise diğer arkadaşları ile birlikte Nahle denilen yerde konaklayıncaya kadar gösterilen istikâmete doğru yol aldılar. O sırada yanlarından kuru üzüm ve ticaret malları taşıyan Kureyş'e ait bir kervan geçti. Bu kervan ile birlikte Amr b. el-Hadramî –Hadramî'nin adı Abdullah b. Abbad olup Sadeflidir. Sadef ise Hadremevt'lilerden bir koldur– ile Osman b. Abdullah b. el-Muğîre ile onun kardeşi Nevfel b. Abdullah b. el-Muğîre –ikisi de Mahzumludur– ile Muğîreoğulları'nın azadlısı el-Hakem b. Keysan da vardı."
"Müslümanlar kendi aralarında danışarak şöyle dediler: ‘Bizler Harâm aylardan Receb ayının son günündeyiz. Onlarla savaşacak olursak Harâm ayın saygınlığını çiğnemiş oluruz. Eğer bu gece onları bırakacak, ilişmeyecek olursak bu sefer Harem bölgesine girerler.’"
"Daha sonra onlarla çarpışmak üzere görüş birliğine vardılar. Temimli Vakid b. Abdullah, Amr b. el-Hadramî'ye bir ok attı ve onu öldürdü. Osman b. Abdullah ile el-Hakem b. Keysan'ı da esir aldılar, Nevfel b. Abdullah ise kaçıp kurtuldu. Daha sonra iki esir ve kervan ile birlikte (Medîne'ye) geldiler."
"Abdullah b. Cahş onlara, ‘Aldığınız ganimetin beşte-birini Rasûlullah'a (s.a) ayırın’ dedi, onlar da bunu yaptılar. Bu, İslâm târihindeki ilk beşte-birdir. Daha sonra Yüce Allah'ın, Bilin ki ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte-biri şüphesiz Allah'ın ve Rasûlü'nündür (Enfâl/41) buyruğu nâzil oldu. Böylece Allah ve Rasûlü, Abdullah b. Cahş'ın bu uygulamasını benimsedi, onu beğendi, Kıyâmet gününe kadar ümmet tarafından uygulanacak bir hüküm olarak tesbit etti."
"İslâm târihinde alınan ilk ganimet odur. İlk kumandan da Abdullah b. Cahş'tır. Amr b. el-Hadramî de ilk savaş maktulüdür."
"Rasûlullah (s.a) harâm ayda İbnu'l-Hadramî'nin öldürülmesini tepkiyle karşılamıştı. Bu durum ise ötekilerini oldukça üzmüş ve etkilemişti. Bunun üzerine şanı yüce Allah, Sana harâm aya, onda savaşmaya dair soru soruyorlar âyetini sonuna kadar indirdi."
"Rasûlullah (s.a) esir alınan iki kişiyi fidye karşılığında salıvermeyi kabul etti. Osman b. Abdullah Mekke'de kâfir olarak öldü. el-Hakem b. Keysan İslâm'a girdi ve Bi’r-i Maûne'de şehid düşünceye kadar Rasûlullah (s.a) ile birlikte kaldı. (Develeri kaçmış bulunan) Sa‘d ve Utbe ise Medîne'ye salimen geri döndüler." [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]
İbn Abbâs'ın (r.a) şöyle dediğini rivâyet edilmiştir: "Hz. Peygamber (s.a), halası oğlu Abdullah b. Cahş el-Esedî'yi Bedir savaşı'ndan iki ay önce, kendisinin Medîne'ye gelişinden onyedi ay sonra sekiz kişi ile birlikte gazaya gönderdi ve bir mektup ile ahidnâme yazıp ona verdi. İki konak sonra bu mektubu açmasını, arkadaşlarına okumasını ve onda yazılanlara göre hareket etmesini emretti. Abdullah b. Cahş söylenen yere gelip de mektubu açınca şu ifâdelere rastladı: ‘Sana tâbi olanlarla birlikte, Allah'ın bereketi üzere git. Batn-ı Nahl mevkiinde konakla ve orada Kureyş kabilesinin kervanım gözle. Belki sen onlardan bize hayır [ganimet] alır gelirsin.’ Bunun üzerine Abdullah, ‘İşittik ve Peygamber'in emrine boyun eğdik. İçinizden kim şehidliği arzuluyorsa, benimle beraber gelsin. Ben Peygamber'in emrini yerine getireceğim. Kim de benden ayrılmak isterse, ayrılsın’ dedi ve yürüyüp gitti. Mekke ile Tâif arasında bulunan Batn-ı Nahl'e vardı."
Tam o sırada, beraberinde üç kişi ile birlikte Amr b. el-Hadramî onlara rastlayıverdi. Bunlar, Hz. Peygamber'in (s.a) ashâbını görünce, içlerinden birinin başını tıraş ettiler ve böylece onlara, kendilerinin umre yapan bir topluluk olduğu vehmini vermek istediler. Sonra Abdullah b. Cahş'ın (r.a) yanındakilerden birisi olan Vâkıd b. Abdullah Hanzali (r.a) gelip, Amr b. el-Hadramî'ye bir ok atarak onu öldürdü. Abdullah b. Cahş ve beraberindekiler diğer iki kişiyi esir alarak, bunların kervanını içindekilerle birlikte sürerek Hz. Peygamber'e (s.a) geldiler. Bunun üzerine Kureyş gürültü koparıp şöyle dediler: ‘Muhammed harâm ayları, içinde korkanların bile emin olduğu kutsal ayları helâl sayıyor ve o ayda kan döküyor.’ Müslümanlar da bunu yadırgadılar. Bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a), ‘Ben size harâm aylarda savaşmanızı emretmedim’ dedi. Abdullah b. Cahş (r.a) da, ‘Yâ Rasûlallah! Biz İbnü'l-Hadramî'yi öldürdük. Sonra akşam olunca Receb ayının hilâlini gözetlemeye başladık. Fakat onu Receb ayı içinde mi Cumade'l-Âhire ayı içinde mi öldürdüğümüzü anlayamadık’ dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) bu kervanı ve esirleri bekletip dağıtmadı. Bundan dolayı bu âyet nâzil oldu ve Hz. Peygamber de ganimetleri aldı. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]
Bu soru kâfirler tarafından sorulmuştur, Bu görüşte olanlar şöyle demişlerdir: "Kâfirler Hz. Peygamber'e (s.a), harâm aylarda savaş yapılıp yapılmayacağını sordular. Eğer o, bu ayda savaşmanın helâl olduğunu söylerse, o ayda savaş yapmayı helâl sayacaklardı. İşte bunun üzerine Allah Teâlâ, Sana o harâm ayı (yani o ayda savaşmayı) soruyorlar. De ki: "O ayda savaşmak büyük günahtır. Fakat Allah yolundan ve Mescid-i Harâm'dan menetmek ve Allah'ı inkâr etmek bu savaştan daha büyüktür. Kâfirler, güçleri yetse, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam edeceklerdir... âyetini indirmiş ve kâfirlerin bu sorudan maksadlarının Müslümanlarla savaşmak olduğunu beyân etmiştir. Daha sonra da, Harâm ay, harâm aya bedeldir. Hürmetler karşılıklıdır. Onun için kim sizin üzerinize saldırırsa siz de, tıpkı onların size saldırdıkları gibi, onlara saldırın (Bakara/194) âyetini indirmiş ve müdafaa savaşının bu aylarda caiz olduğunu açıkça bildirmiştir. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]
207. âyette de, harâm aylarda savaş meselesi zikredilmekte, 190-194. âyetlerde olduğu gibi burada da savunmaya yönelik savaşın gerekliliği bildirilmektedir.
Bununla birlikte, harâm aylarda, hele hele hacc mahallinde savaşmanın, orada İbrâhîmî eğitim-öğretim yapanların engellenmesinin Allah katında çok büyük bir suç olduğu beyân edilmekte; böylece de dünyanın neresinde olursa olsun eğitim kurumlarının önemine dikkat çekilmektedir.
Harâm aylarda savaşla ilgili âyetlerin nüzûl sebebi hakkında kaynaklarda şu bilgiler verilir:
İbn Ebî Hatim der ki: Bana babam... Cündeb ibn Abdullah'tan nakletti ki, Rasûlullah (s.a) başlarında Ebû Ubeyde ibn el-Cerrâh olmak üzere bir grubu savaşa göndermiş. Bunlar savaş için yola çıkmak üzere iken Ebû Ubeyde ağlayarak Rasûlullah'ın yanına gelip oturmuş. Bunun üzerine Allah'ın Rasûlü onun yerine Abdullah ibn Cahş'ı göndermiş ve ona bir mektup yazarak; falanca yere ulaşıncaya kadar bu mektubu okumamasını emretmiş. Sonra da şöyle buyurmuş: "Arkadaşlarından hiç kimseyi birlikte yürümeye zorlama." Abdullah ibn Cahş mektubu okuyunca, "İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn. Allah ve Rasûlü'nün emri başımla gözüm üstüne" demiş. Rasûlullah'ın emrini arkadaşlarına duyurup mektubu okumuş. İki kişi geri dönmüş, ötekiler kalmışlar. İbn el-Hadramî ile karşılaşıp onu öldürmüşler. O günün Receb mi veya Cemâziyelevvel mi olduğunu bilmiyorlarmış. Bu sebeple müşrikler; Müslümanlara, "Harâm aylarda adam öldürdünüz" demişler. Bu vaka üzerine Allah Teâlâ, Sana harâm aydan ve onda savaştan soruyorlar. De ki: "O ayda savaşmak büyük günâhtır" âyetini inzâl buyurmuş.
Süddî, Ebû Mâlik, Ebû Sâlim kanalıyla Abdullah ibn Abbâs'tan, Mürre kanalıyla da Abdullah ibn Mes'ûd'dan nakleder ki; Rasûlullah (s.a) bir seriyye göndermişti. Bu seriyye yedi kişiydi. Başlarında Abdullah ibn Cahş vardı. Bu seriyyede Ammâr ibn Yâsir, Ebû Huzeyfe, Sa‘d ibn Ebî Vakkâs, Utbe ibn Ğazvân, Süheyl ibn Beyzâ, Amir ibn Füheyre ve Ömer ibn Hattâb'ın müttefiki Vâkıf ibn Abdullah el-Yerbûi bulunuyordu. Rasûlullah Abdullah ibn Cahş'a bir mektup yazdı ve ona Melel vâdisine (Medîne'ye 17 mil mesafede, Mekke ile Medîne arasında bir yer) kadar mektubu okumamasını emretti. Melel vâdisine gelince, mektubu açtı. Mektupta, "Nahle vâdisine kadar in, arkadaşlarından ölümü isteyenler devam etsinler. Ve vasiyetlerini yapsınlar" yazıyordu. "Ben vasiyetimi yapıp Rasûlullah'ın (s.a) emri doğrultusunda yürüyorum" dedi. Ve yürüdü. Sa‘d ibn Ebû Vakkâs ve Utbe geri kaldılar. Bineklerini yitirmişlerdi. Buhrân denilen yere gelip bineklerini aramaya koyuldular. Abdullah ibn Cahş Nahle vâdisine doğru yürüdü. Orada Hâkem ibn Keysân ve Muğîre ibn Osman (ve Amr ibn Hadramî, Abdullah ibn Muğîre'yi) gördüler. Muğîre kaçıp kurtuldu. Amr öldürüldü. Onu Vâkid ibn Abdullah öldürmüştü. Bu olay Peygamber'in ashâbının elde ettiği ilk ganimet oldu. Medîne'ye iki esir ve elde ettikleri mallarla döndüklerinde, Mekke halkı iki esirin değiştirilmesini istedi. Rasûlullah (s.a), "Bakalım, diğer iki arkadaşınız ne oldu?" dedi. Sa‘d ibn Ebû Vakkâs ve arkadaşı gelince Rasûlullah iki esiri fidye mukabili salıverdi. Müşrikler buna karşı kötü davranarak dediler ki: "Muhammed Allah'a itaat ettiğini sanıyor. Hâlbuki harâm ayı ilkin helâl kılan o'dur. Ve o Receb ayında bizim arkadaşımızı öldürmüştür." Müslümanlar, "Hayır biz Cumâde'l-Âhir ayında öldürdük" dediler. Denilir ki, bu Cumâde'l-Âhir'in son gecesi ve Receb'in de ilk gecesiydi. Receb ayı girdiğinde kılıçlarını kınına soktular. Allah Teâlâ bu âyeti kerîme'yi inzâl buyurarak Mekke halkını kınadı ve, Sana harâm aydan ve onda savaştan soruyorlar. De ki: "O ayda savaşmak büyük bir günâhtır..." Helâl değildir, ancak ey müşrikler topluluğu; sizin Allah'a küfretmeniz, Rasûlü'nü ve o'nun ashâbını Allah yolundan alıkoymanız, Mescid-i Harâm halkını oradan çıkarmanız, harâm ayda savaşmaktan çok daha büyük bir suçtur. Onların Hz. Muhammed'i (s.a) yurdundan çıkarmaları Allah katında savaştan daha büyüktür. [İbn Kesîr.]
Âyetlerdeki diğer ifadelerin açıklaması için, 190-194. âyetlere bakılabilir, zira aynı ifadeler orada da yer almıştı.*
*İşte Kuran, Bakara Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz