• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

87Bakara Suresi 219-220




Hatalı Çevrilen Ayetler


87Bakara Suresi 219-220


Hatalı Çeviri:
219. Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki: Her ikisinde de büyük bir günah ve insanlar için bir takım faydalar vardır. Ancak her ikisinin de günahı faydasından daha büyüktür. Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. «İhtiyaç fazlasını» de. Allah size âyetleri böyle açıklar ki düşünesiniz.

220. Dünya ve ahiret hakkında (lehinize olan davranışları düşünün ve ona göre hareket edin). Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: Onları iyi yetiştirmek (yüz üstü bırakmaktan) daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, işleri bozanla düzelteni bilir. Eğer Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate sokardı. Çünkü Allah güçlüdür, hakîmdir.



Doğru Çeviri:
219,220Sana aklı karıştıran, örten şeylerden/ aklı örtmekten ve şans oyunlarından soruyorlar. De ki: “Bu ikisinde büyük bir zaman kaybına neden olma/ hayırda ağırda alma/ zarar verme/ kusur oluşturma, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Zaman kaybına neden olma/ hayırda ağırda alma/ zarar verme/ kusur oluşturma durumu, dünya ve ahirette menfaatlerinden daha büyüktür.” Yine sana neyi Allah yolunda harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan fazlasını harcayın.” Allah, dünya ve ahirete ait konularda iyiden iyiye düşünürsünüz diye âyetlerini işte böyle sizin için ortaya koyuyor. Sana yetimlerden de soruyorlar. De ki: Onlar için, “iyileştirme”, en iyisidir. Eğer onlara karışırsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyla iyileştiriciyi birbirinden ayırt eder. Eğer Allah dileseydi, sizi zora koşardı. Şüphesiz Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.



Bu âyetlerde, uyuşturucu/sarhoş edici içkiler, her türlü kumar, neyin infak edileceği ve yetimler hakkında sorular ve bunlara verilen cevaplar yer almaktadır.

Pasajdaki söz akışından anlaşıldığına göre içki, kumar, infak ve yetimler hakkında soranlar mü’mindir. İlk soru "hamr" ve "meysir" hakkındadır.

HAMR

الخمر [hamr] sözcüğü, "örtmek, karıştırmak" anlamındaki, خمر [h-m-r] kökünden gelmiş olup aklı örten, karıştıran her şeyin ismi olmuştur. [Lisânu'l-Arab; c. 3, s. 214-217.]

Bu sözcük ilk önce sadece üzümden elde edilen içkiye ad olmuşken sonradan aklı örten, karıştıran her türlü içki ve uyuşturucu maddenin adı olmuştur.

Âyette, Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat dünya ve âhirette günahları, menfaatlerinden daha büyüktür buyurularak aklı karıştıran şeylerin yarar ve zaralarının varlığı ve zararlarının daha büyük olduğu açıklanmıştır.

HAMRIN YARARLARI

İçki ve uyuşturucunun yararı hakkında; ticarî kazanç sağlaması, yemeği hazmettirmesi, cinsel gücü artırması, sarhoşluğu süresince cimriyi cömert yapması, korkağa cesaret vermesi, geçici olarak dertleri örtüp mutluluk vermesi gibi şeyler düşünülebilir.

HAMRIN ZARARLARI

Hamrın zararı hakkında; çirkin, yalan ve düşmanca söze, sövüp saymaya, sosyal hayattan kopmaya, zikrullah görevini yerine getirememeye, kaza ve cinâyetlere sebebiyet vermeye, çevreye maskara olmaya, ömrü işe yaramaz hâle getirmeye sebep olması gibi şeyler sayılabilir.

Alkollü içkiler insanın psikolojisini ve sağlığını bozduğu ettiği gibi, parasını da heder etmektedir. Hiçbir değer elde etmeden parayı elden çıkartmaya sebep olması bile, harâm kılınması için yeterli bir sebeptir. Ayrıca içki, insanın en kıymetli varlığı olan aklın düşmanıdır. En kıymetli şeye düşman olan ise, en değersiz ve en âdi olan şeydir.

İçki ve kumar kin ve düşmanlıklara; kin ve düşmanlık da ilişkilerin bozulup sosyal hayatın çürümesine sebep olmaktadır. İçkinin en büyük zararı, insanı musallâdan, salâttan uzak tutmasıdır. Rabbimiz sarhoş olan kişinin salâta, musâllaya yanaşmasını yasaklamıştır:

43Ey iman etmiş kişiler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüb iken de –yolcu olanlar bu hükmün dışındadır– yıkandırılıncaya kadar, salâta [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumlarına] yaklaşmayın/toplum içine çıkmayın. Eğer hasta iseniz veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz tuvaletten geldiyse veya kadınlarla temaslaştıysa, su da bulamamışsanız o zaman, hemen tertemiz bir toprağa yönelin. Sonra da yüzlerinizi ve ellerinizi el ile silin. Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. [Nisâ/43]

MEYSİR

الميسر [meysir] sözcüğü, "kolaylık", "deve kesmek" anlamındaki يسر [y-s-r] kökünün türevlerindendir. Esas anlamı, "fal oklarıyla oynamak"tır. Genel olarak, "çocukların cevizle oynaması da dahil olmak üzere para üzerine oynanan her şans oyunu"nu kapsar. [Lisânu'l-Arab; c. 7, s. 452-455.]

Câhiliyye çağındaki kumar'ın nasıl olduğuna gelince, Keşşâf sahibi şöyle demiştir: "Arapların on tane fal oku bulunuyordu. Bunların isimleri ezlâm, aklâm, fezz, tev’em, rakîb, halisu ve hıls, nâfis, müsbil, mu‘allâ, menîh, sefih ve vağd... Menîh, sefîh ve vağd okları hariç (çünkü bunlar boş idi), bu oklardan her biri, kesilen ve 10 parçaya, yahut da 28 parçaya bölünmüş olan hayvanın, belli bir parçasına işaret etmekteydi. Şairin biri bu manada şu şiiri söylemiştir:" "Dünyada benim, kendilerinde hiçbir kâr olmayan oklarım var. Bunlann ismi vağd, sefih ve menîh'tir."

Bu fal oklarından fezz için bir pay; tev’en için iki pay, rakîb için üç pay, halisu için dört pay, nâfis için beş pay, müsbil için altı pay, mu‘allâ için yedi pay verilirdi. Bu okların hepsi "rebâte" denilen bir torbaya konur; sonra torba âdil bir kimsenin eline verilirdi. Daha sonra o kimse torbayı sallayıp, elini içine sokar; ondan isim isim herkesin adına bir ok çekerdi. Hisse sahiplerinden adına ok çıkan kimse, bu ok üzerinde yazılı olan payını alırdı. Adına, üzerinde "boş" yazılı ok çıkan kimse de, hiçbir şey alamazdı... Kesilen bu hayvanın bütün parasını da bu kimse öderdi... Kendisine pay çıkan kimseler ise bu paylarını fakirlere dağıtırlar, ondan hiç yemezler ve bu yaptıklarıyla övünür, bu piyangolarına katılmayan kimseleri ayıplar, onlara "el-berem" adını verirlerdi. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

Kumarda kullanılan oklar onbir tane idi. Bunlardan yedi tanesinin çizgileri ve çizgi sayısınca da payları vardı. Bu yedi tanenin ilkinin adı "el-fez" idi. Bunda tek bir çizgi vardı. Bu ok bir payı ifade ederdi. Kaybedildiği takdirde de onu kaybeden bir pay öderdi. İkincisinin adı "et-tev’em" idi ve bunun üzerinde iki işaret vardı. Sahibinin leh ve aleyhine olmasına göre iki payı ifade ederdi. Üçüncüsünün adı "er-rakib" idi. Bunda üç çizgi vardı. Bu da belirttiğimiz gibiydi. Dördüncüsünün adı "el-hils" olup bunun da alameti dört çizgi idi. Beşincisinin adı "en-nâfiz" veya "en-nâfis" idi, beş pay ifade ederdi. Altıncısı "el-müsbil" adında idi ve altı pay ifade ederdi. Yedincisi "el-mu‘alla" olup yedi payı ifade ederdi. Bu şekilde toplam 28 pay oluyordu. Deve de bu şekilde 28 paya ayrılırdı. el-Esmaî'nin görüşü böyledir.

Geriye dört tane ok kalırdı. Bunların ise herhangi bir payları yoktu. Bunların da adı; "el-Musaddar, el-mudaaf, el-menih ve es-sefih" idi. Son üçünün adının "es-sefih, el-menih ve el-veğd" şeklinde olduğu da söylenmiştir. Bu üç ok, torbadan okların çekilişini yapan kimsenin torbada okların sayısını artırmak içindir. Böylece herhangi bir kimseye iltimas yapma imkânı olmazdı. Bu şekilde çekilişi yapan kimseye "el-müfid, ed-dârîb" ve "ed-dârib" denilirdi ki çoğulu "ed-durabâ" şeklinde gelir.

Denildiğine göre çekilişi yapan kimsenin arkasında, kimseye iltimas göstermemesi için bir gözetleyici bulunurdu. Daha sonra bu çekilişi yapan [ed-darib] dizleri üstüne çöker, bir elbiseye bürünür, başını çıkartır, elini torbaya sokar ve okları çıkartırdı. Kışın vaktin darlığında ve fakirler aleyhine soğuğun oldukça arttığı zamanlarda bu şekilde deve payları üzerinde çekilişler yapmak, Arapların adeti idi. Bunun için deve satın alınır ve çekilişe katılanlar, devenin parasını üstlenir ve kendilerine çıkan paya razı olurları. Bu işlerle iftihar eder ve aralarından böyle bir çekilişe katılmayanları da yererlerdi. Cimriliği dolayısıyla bu çekilişe katılmayan kimseye "el-beram" adını veriyorlardı. Mütemmim b. Nuveyre der ki: "Ve deriden çadırlar, gürültülü kış soğuğundan dolayı sallandığında/Gerdeğine kadınların geldiği beram [cimri kişi] değildir."

Bundan sonra develer kesilir ve on paya ayrılırdı. Kimi zaman da kendileri için kumar oynar, sonra da pay çıkmayan kimse parayı öderdi. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]

ŞANS OYUNLARININ YARARLARI

Kumarın menfaati, çalışıp yorulmaksızın bir şeyin insanın eline geçmesidir. Çünkü kumar, bir insanın elindeki malını yorulmadan ve çaba sarfetmeden, kolayca ve meşakkatsizce almaktır. Muhtaçların ihtiyaçlarının sağlanmasına vesile olması da, kumarın faydalarından biri olarak gösterilmiştir. Çünkü Araplar, üzerine kumar oynadıkları devenin etinden yemez ve onu ihtiyaç sahiplerine dağıtırlardı.

ŞANS OYUNLARININ ZARARLARI

Bu oyunlar, insanlar arasında münakaşaya, düşmanlığa, hatta cinâyete ve malların-kazançlarının hakksız yere el değiştirmesine sebep olur. Ayrıca, insanın sinir sistemini alt-üst eder, parayı boş yere elden çıkartır ve zamanı öldürür.
Allah Müslümanları; ferdî, ailevî ve ictimaî hayatı dinamitleyen bu illetlere karşı uyarmış ve bunlardan uzak durulmasını istemiştir:

90Ey iman etmiş kişiler! Hamr [içki/herhangi bir yolla aklı örtmek], kumar; her türlü kolay kazanç amaçlı şans oyunu, kulluk edilen nesneleri, kişileri temsil eden işaretler; semboller ve fal okları; tüm kehanet araç ve gereçleri ancak şeytan işinden zarar veren şeylerdir. Öyleyse durumunuzu korumanız, kurtulmanız için bu şeytan işinden kaçının.
91Gerçekten şeytan, hamr ve kumarda sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi, Allah'ın anılmasından, öğüdünden ve salâttan [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmakdan; toplumu aydınlatmaktan] alıkoymak ister. Öyleyse sona erdirmiş kişiler/vazgeçmiş kişiler misiniz?
92Ve Allah'a itaat edin, Elçi'ye itaat edin ve sakınıp tedbirli olun. Artık eğer uzak durursanız, biliniz ki, Elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.
93İnanan ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere, Allah'ın koruması altına girdikleri, inandıkları, düzeltmeye yönelik işler yaptıkları, sonra Allah'ın koruması altına girdikleri, inandıkları ve sonra Allah'ın koruması altına girdikleri ve iyilik-güzellik ürettikleri zaman, tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Ve Allah, iyilik-güzellik üretenleri sever. [Mâide/90-93]

31Eğer siz, yasaklandığınız şeylerin büyüklerinden sakınırsanız, kötülüklerinizi sizden örteriz. Ve sizi saygın giriş yerine girdiririz.
31,32Göklerde ne var, yerde ne varsa; yaptıklarıyla kötülük sergileyenleri cezalandırması, iyileştiren-güzelleştiren kimseleri; –bazı küçük sürçmeler dışında– günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınan kimseleri de "En güzel" ile ödüllendirmesi için Allah'ındır. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin bağışlaması geniş olandır. Sizi, hem topraktan oluşturduğu zaman, hem de annelerinizin karnında ceninler hâlinde bulunduğunuz zaman, en iyi bilen O'dur. O hâlde nefislerinizi temize çıkarmayın. Allah'ın koruması altına girmiş kimseyi O daha iyi bilir. [Nisâ/31, 32]

İNFAK

Âyette, neyi infak edeceklerini soranlara cevaben, ‘afvı, yani ihtiyaçtan fazlasını infak etmeleri emredilmiştir.

"AFV"

العفو [‘afv], "kolay gelen, fazlalık, çokluk, çıkartılıp verilmesi insana ağır gelmeyen, malın nafakadan fazlası/artanı" demektir. [Lisânu'l-Arab; c. 6, s. 338-341, "Afv" mad.]

Böylece mü’minler, ihtiyaçlarından fazla olan mal ve paralarını Allah yolunda harcamaya yöneltilmişlerdir.

Bu âyetin iniş sebebi ile ilgili şu bilgiler verilmiştir:

İlim adamları der ki: Onlar sana neyi infak edeceklerini soruyorlar (Bakara/215) buyruğu, nafakanın kimlere harcanacağı ile ilgili bir soru idi. Buna verilen cevap da bunun ne olduğunu göstermişti. Bu âyet-i kerîmede ise infakın miktarı ile ilgili sorulmuştur. Bu, önceden de geçtiği üzere Amr b. el-Cemuh ile ilgilidir. Yüce Allah'ın, De ki: "Hayır türünden neyi infak ederseniz o anne ve babanındır" (Bakara/215) buyruğu nâzil olunca bu sefer, "Ne kadar infak edeyim?" diye sormuş, bunun üzerine de, De ki: "Arta kalanı" buyruğu nâzil olmuştur. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]

İhtiyaç fazlasını infak etmeyenler ise ateş ile tehdit edilmişlerdir:

34Ey iman etmiş kişiler! Şüphesiz, hahamlardan, rahiplerden birçoğu kesinlikle insanların mallarını haksız yere yerler ve Allah yolundan saptırırlar. Ve altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayan kimseler, hemen onlara acıklı bir azabı müjdele!
35O gün, biriktirdikleri altın ve gümüşlerin üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak: "İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi, şimdi tadın şu biriktirmiş olduğunuz şeyleri!" [Tevbe/34-35]

YETİMLERİN KONUMU

Âyetlerde, yetim konusuna da değinilerek şöyle buyurulmuştur: Sana yetimlerden de soruyorlar. De ki: "Onlar için iyileştirme, en iyisidir. Eğer onlara karışırsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyla iyileştiriciyi bilir [birbirinden ayırd eder]. Eğer Allah dileseydi, sizi zora koşardı. Şüphesiz Allah azîz'dir, hakîm'dir."

Âyetin bu bölümünün sebeb-i nüzûlü hakkında da şu bilgiler verilmiştir:

Ebû Dâvûd ve Nesâî'nin rivâyetine göre İbn Abbâs şöyle demiş: Şanı yüce Allah, Bir de yetimin malına reşid oluncaya kadar en güzel olandan başka bir sûretle yaklaşmayın (En‘âm/152) buyruğu ile Şüphe yok ki zulümle yetimlerin mallarını yiyenler... (Nisâ/10) buyruklarını indirince, yanlarında yetim bulunan kimseler gidip yetimin yediğini yediklerinden, içtiğini içtiklerinden ayırdılar. Bu sefer onun yemeğinden artan onun için saklanır oldu. Sonunda yetim ya o artanı yerdi veya o bozulurdu. Bu onlara ağır gelmeye başladı. Rasûlullah'a (s.a) durumdan söz etmeleri üzerine Yüce Allah, Bir de sana yetimleri sorarlar. De ki: "Onlar lehine bir ıslah hayırlıdır âyeti nâzil oldu. Bu sefer yediklerini ve içtiklerini yetimin yeyip içtikleriyle karıştırdılar. Bu lafız Ebû Dâvûd'a aittir. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]

Câhiliye Arapları, yetimlerin mallarından istifâde etmeyi alışkanlık hâline getirmişlerdi. Çoğu zaman yetim kızların mallarına tamah ederek onlarla evleniyorlar veya o yetimin malı elinin altından gitmesin diye onu oğullarından biri ile evlendiriyorlardı. Sonra Cenâb-ı Allah, Yetimlerin mallarını hakksızlıkla yiyenler karınlarına ancak bir ateş yemiş olurlar (Nisâ/10) âyetini indirdi.

Yine Allah Teâlâ yetimler hakkında şu âyetleri indirmiştir: Eğer yetim kızlar hakkında (âdil olamayacağınızdan) korkarsanız sizin için helâl olan kadınlardan nikâh ediniz (Nisâ/3); Senden, kadınlar hakkında fetva isterler. De ki: "Onlara dair fetvayı size Allah veriyor. Kendileri için yazılmış [farz kılınmış] olan (mirası) onlara vermediğiniz ve nikâhlamayı da istemediğiniz yetim kızlar ile küçük çocuklar hakkındaki, bir de yetimlere karşı âdil olmanız hususundaki. Kitapta okunup duran âyetler... Hangi hayrı yaparsanız Allah onu hakkıyla bilir" (Nisâ/127) ve, Yetimin malına ancak en iyi bir sûretle yaklaşın. (İsrâ/34)

Bu âyetler karşısında insanlar yetimlerle içli-dışlı olmayı, onların mallarına yaklaşmayı ve onların işlerini deruhte etmeyi bıraktılar. Bundan dolayı yetimlerin menfaatleri zedelenmiş, ve geçimleri bozulmuştur. Yetimlerin bu hâli de Müslümanları üzmüş ve ne yapacaklarını şaşırmışlar; eğer onlara karışıp, işlerini üzerlerine alsalar, çok şiddetli bir va‘îd ile karşı karşıya kalıyorlar. Eğer yetimlerden ayrılıp, işlerine bakmasalar, o zaman da onların geçimi bozuluyor. Bundan dolayı Müslümanlar şaşıp kaldılar.

Sonra, onların bu durumu Hz. Peygamber'e (s.a) bilfiil sormuş olmaları muhtemel olduğu gibi, bu soruyu kafalarından geçirmiş olmaları ve Allah'ın bu konuda ne yapmaları gerektiğini beyân etmesini temenni etmiş olmaları da muhtemeldir. İşte bunun üzerine Cenâb-ı Hakk bu âyeti indirmiştir. Rivâyet edildiğine göre yukarıda geçen yetimlerle ilgili âyetler nâzil olunca, Müslümanlar yetimlerin mallarından uzak durmuş ve her bakımdan onlara karışmaktan çekinmişlerdir. Hatta şu hâle gelmiş: Yetim için bir yemek yapılır. Eğer ondan bir kısmı artarsa onu alıp yemezler ve böylece o yemek bozulurdu. Yetimlere bakacak kimseler, yetim için müstakil ayrı bir yer, ayrı bir yiyecek-içecek hazırlıyorlardı. Bu da fakir müslümanlara zor geliyordu. Bundan dolayı Abdullah b. Revâha (r.a), "Yâ Rasûlallah! Hepimizin yetimleri oturtacak evlerimiz ve yetimlere ayrıca verecek yiyecek içeceklerimiz yok" dedi. Bunun üzerine bu âyet nâzil oldu. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

Âyette geçen, Onlar için iyileştirme en iyisidir ifadesi, eğitim-öğretimleri, terbiye ve fazilet üzere yetişmeleri hususunda gerekenlerin yapılıp yetimlerin işlerinin yoluna koyularak saygın kimseler olmalarının sağlanmasına işarettir. Ki yetim hukuku birçok kez topluca sunduğumuz gibi, Fecr/17-20, Duhâ/6-9, Mâûn/1-3, İsrâ/34, En‘âm/152, Bakara/177, Nisâ/1-10, Kehf/77, 82’de yer almıştır.*




*İşte Kuran, Bakara Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim