Hatalı Çevrilen Ayetler
87Bakara Suresi 261-274
Hatalı Çeviri:
261. Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah'ın lütfu geniştir, O herşeyi bilir.
262. Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında has mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir.
263. Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, acelesi de yoktur.
264. Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez.
265. Allah'ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarfedenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir. Bol yağmur yağmasa bile bir çisinti düşer (de yine ürün verir). Allah, yaptıklarınızı görmektedir.
266. Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından sular akan ve kendisi için orada her çeşit meyveden (bir miktar) bulunan bir bahçesi olsun da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, bahçeye de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin! (Elbette bunu kimse arzu etmez.) İşte düşünüp anlayasınız diye Allah size âyetleri açıklar.
267. Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah zengindir, övgüye lâyıktır.
268. Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vâdeder. Allah herşeyi ihata eden ve herşeyi bilendir.
269. Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.
270. Yaptığınız her harcamayı ve adadığınız her adağı muhakkak Allah bilir. Zalimler için hiç yardımcı yoktur.
271. Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne âlâ! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır. Allah da bu sebeple sizin günahlarınızı örter. Allah, yapmakta olduklarınızı bilir.
272. (Ya Muhammed!) Onları doğru yola iletmek sana ait değildir. Lâkin Allah dilediğini doğru yola iletir. Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir. Yapacağınız hayırları ancak Allah'ın rızasını kazanmak için yapmalısınız. Hayır olarak verdiğiniz ne varsa, karşılığı size tam olarak verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.
273. (Yapacağınız hayırlar,) kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler. Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir.
274. Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarfedenler var ya, onların mükâfatları Allah katındadır. Onlara korku yoktur, üzüntü de çekmezler.
Doğru Çeviri:
261Mallarını Allah yolunda harcayan/ başta yakınları olmak üzere başkalarının nafakalarını sağlayan kimselerin örneği, yedi başak bitiren ve her başağında yüz adet tane bulunan tane örneği gibidir. Allah dilediğine katlar. Ve Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, çok iyi bilendir.
262Allah yolunda mallarını harcayan/ başta yakınları olmak üzere başkalarının nafakalarını sağlayan, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayan ve incitmeyen şu kimselerin mükâfâtları Rablerinin yanındadır. Onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
263Örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekildeki söz ve bağışlamak, kendisini incitme, başa kakma izleyen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah zengindir/hiçbir şeye muhtaç değildir, yumuşak davranandır.
264Ey iman etmiş kimseler! Allah'a ve son güne inanmadığı hâlde malını insanlara gösteriş için harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakarak ve eziyet ederek boşa çıkarmayın. İşte onun durumu, üzerinde biraz toprak bulunup da üzerine bir sağnak isâbet ettiği zaman, sağanağın cascavlak olarak bıraktığı kayanın durumu gibidir. Onlar, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Ve Allah, kâfirler toplumuna; Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddedenler topluluğuna kılavuzluk etmez.
265Allah'ın rızasını kazanmak ve kendilerini sağlamlaştırmak için harcamada bulunanların/ başta yakınları olmak üzere başkalarının nafakalarını sağlayanların durumu da kendisine bol yağmur isâbet edip de ürününü iki kat veren, verimli topraklardaki bir bahçenin durumuna benzer. Böyle bir bahçeye bol yağmur düşmese de bir çisinti… Allah, yapmakta olduklarınızı en iyi görendir.
266Hiç biriniz ister mi ki kendisinin hurmalık ve üzümlüklerden bir bahçesi olsun, altında ırmaklar aksın, içinde her türlü ürünü bulunsun da, kendi üzerine de ihtiyarlık çökmüş ve zayıf soyu olsun. Derken ona ateşli bir bora isâbet ediversin de o bahçe yanıversin. İşte Allah, iyiden iyiye düşünürsünüz diye âyetlerini size böylece açığa koyuyor.
267Ey iman etmiş kimseler! Kazandıklarınızdan, sizin için yerden çıkardıklarımızın temizlerinden Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olamayacağınız pis şeyleri vermeye yeltenmeyin. Ve şüphesiz Allah'ın çok zengin/hiçbir şeye muhtaç olmayan, övülen/övgüye lâyık bulunan olduğunu bilin.
268Şeytân, sizi fakirlikle korkutur ve size çirkinliği-hayâsızlığı emreder. Allah ise, size Kendisinden bağışlama ve bol ihsan vaat eder. Ve Allah, bilgisi ve rahmeti sonsuz geniş olandır, en iyi bilendir.
269Allah, dilediğine haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler verir. Ve kime haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler verilirse, gerçekten ona pek çok hayır verilmiştir. Kavrama yetenekleri olanlardan başkası da iyice düşünmez.
270Nafaka cinsinden neyi harcamada bulunduysanız veya adak türünden ne adadıysanız şüphesiz Allah onu bilir. Ve kendi benliklerine haksızlık eden kimseler için herhangi bir yardımcı yoktur.
271Sadakaları açıkça verirseniz, artık o, ne iyi olur; eğer onları gizlerseniz, fakirlere verirseniz de artık bu, sizin için daha hayırlıdır ve Allah, günahlarınızdan bir kısmını kapattırır. Ve Allah, işlemiş olduğunuz şeylere haberdardır.
272Onları doğru yola getirmek senin boynuna borç değildir, ancak Allah dilediği kimseyi doğru yola getirir. Ve hayırdan Allah yolunda harcamada bulunduğunuz/ başta yakınlarınız olmak üzere başkalarının nafakalarını sağladığınız şeyler sırf kendiniz içindir. Ve siz yalnızca Allah rızasını gözetmenin dışında harcamada bulunmazsınız. Ve hayırdan ne harcamada bulunursanız, o, size tastamam ödenecektir. Ve siz, haksızlığa uğratılmayacaksınız.
273Allah yolunda harcamanız, yeryüzünde gezip dolaşmaya güç yetiremeyen kendilerini Allah yoluna adamış olan fakirler için olsun. İffetli davrandıklarından; hırsızlık ve dilencilikten kaçındıklarından, bilmeyenler, onları zengin sanırlar. –Sen onları işaretlerinden tanırsın.– Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Ve siz, hayırdan neyi harcarsanız, biliniz ki, şüphesiz Allah, onu çok iyi bilendir.
274Mallarını her zaman, gizlice ve açıkça Allah yolunda harcayan kimseler; işte onların, Rableri nezdinde ödülleri vardır. Ve onlara herhangi bir korku yoktur, onlar üzülmezler de.
261Mallarını Allah yolunda harcayan/ başta yakınları olmak üzere başkalarının nafakalarını sağlayan kimselerin örneği, yedi başak bitiren ve her başağında yüz adet tane bulunan tane örneği gibidir. Allah dilediğine katlar. Ve Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, çok iyi bilendir.
262Allah yolunda mallarını harcayan/ başta yakınları olmak üzere başkalarının nafakalarını sağlayan, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayan ve incitmeyen şu kimselerin mükâfâtları Rablerinin yanındadır. Onlar üzerine hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
263Örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekildeki söz ve bağışlamak, kendisini incitme, başa kakma izleyen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah zengindir/hiçbir şeye muhtaç değildir, yumuşak davranandır.
264Ey iman etmiş kimseler! Allah'a ve son güne inanmadığı hâlde malını insanlara gösteriş için harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakarak ve eziyet ederek boşa çıkarmayın. İşte onun durumu, üzerinde biraz toprak bulunup da üzerine bir sağnak isâbet ettiği zaman, sağanağın cascavlak olarak bıraktığı kayanın durumu gibidir. Onlar, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Ve Allah, kâfirler toplumuna; Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddedenler topluluğuna kılavuzluk etmez.
265Allah'ın rızasını kazanmak ve kendilerini sağlamlaştırmak için harcamada bulunanların/ başta yakınları olmak üzere başkalarının nafakalarını sağlayanların durumu da kendisine bol yağmur isâbet edip de ürününü iki kat veren, verimli topraklardaki bir bahçenin durumuna benzer. Böyle bir bahçeye bol yağmur düşmese de bir çisinti… Allah, yapmakta olduklarınızı en iyi görendir.
266Hiç biriniz ister mi ki kendisinin hurmalık ve üzümlüklerden bir bahçesi olsun, altında ırmaklar aksın, içinde her türlü ürünü bulunsun da, kendi üzerine de ihtiyarlık çökmüş ve zayıf soyu olsun. Derken ona ateşli bir bora isâbet ediversin de o bahçe yanıversin. İşte Allah, iyiden iyiye düşünürsünüz diye âyetlerini size böylece açığa koyuyor.
267Ey iman etmiş kimseler! Kazandıklarınızdan, sizin için yerden çıkardıklarımızın temizlerinden Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olamayacağınız pis şeyleri vermeye yeltenmeyin. Ve şüphesiz Allah'ın çok zengin/hiçbir şeye muhtaç olmayan, övülen/övgüye lâyık bulunan olduğunu bilin.
268Şeytân, sizi fakirlikle korkutur ve size çirkinliği-hayâsızlığı emreder. Allah ise, size Kendisinden bağışlama ve bol ihsan vaat eder. Ve Allah, bilgisi ve rahmeti sonsuz geniş olandır, en iyi bilendir.
245. âyette infak, "Allah'a ödünç verme" olarak nitelenmiş; birçok âyette de Allah'a verilen ödüncün kat kat ilavesiyle iade edileceği vaad edilmişti. Burada ise Allah'a ödünç verme, "infak" olarak nitelenmiştir. Daha evvelki âyetlerde üzerinde zikredilen infak, burada detaylı olarak açıklanmıştır. Yüce Allah açıklamaya güzel bir örnekleme ile başlamıştır:
* Mallarını Allah yolunda harcayan kimselerin örneği, yedi başak bitiren ve her başağında yüz adet tane bulunan tane örneği gibidir. Allah dilediğine katlar. Ve Allah vâsi'dir, alîm'dir.
* Allah yolunda mallarını bağışlayan, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayan ve incitmeyen kimseler mükâfâtlarını Rabb'lerinden alacaklar. Onlara hiçbir korku olmayacak ve onlar üzülmeyecekler.
* Ma‘rûf söz [bir tatlı dil, güzel söz] ve bağışlamak, kendisini eza [incitme, başa kakma] izleyen bir sadakadan daha hayırlıdır.
* İnanmış kimseler, Allah'a ve son güne inanmadığı hâlde malını insanlara gösteriş için bağışlayan kimse gibi, sadakalarını başa kakarak ve eziyet ederek boşa çıkarmamalıdır.
* Böylesi kimselerin infakının durumu, üzerinde biraz toprak bulunup da üzerine bir sağanak isâbet ettiği zaman cascavlak kalan kayanın durumu gibidir. Onlar, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler.
* Allah'ın rızasını kazanmak ve kendilerini sağlamlaştırmak için infakta bulunanların durumu, kendisine bol yağmur isâbet edip de ürününü iki kat veren, verimli topraklardaki bir cennetin/bahçenin durumuna benzer. Böyle bir bahçeye bol yağmur düşmese de bir çisinti ile bol bol ürün alırlar.
* Hiç kimse, ihtiyarladığı ve zayıf zürriyetinin bulunduğu bir esnada, hurmalık ve üzümlüklerden olan, altında ırmaklar akan, içinde her türlü ürün bulunan bahçesine ateşli bir bora isâbet etmesini ve bahçesinin yanmasını istemez.
* Mü’minler, kazandıklarının ve Allah'ın kendileri için yerden çıkardıklarının temizlerinden infak etmelidir.
* Kendilerinin beğenmedikleri pis şeyleri vermemelidir.
* Şeytân, infak edecek kimseleri fakirlikle korkutur ve onlara aşırılığı [çirkinliği-hayasızlığı] emreder. Onun için şeytânın oyununa gelinmemelidir.
* Allah ise, Kendisinden bağışlama ve bol ihsan vaad eder. Ve Allah vâsi'dir [ilmi ve rahmeti sonsuz geniş olandır], en iyi bilendir. Onun için inananlar Allah'a kulak vermelidir.
Bu âyetlerin iniş sebebine ilişkin şu bilgiler verilmektedir:
Rivâyet edildiğine göre bu âyet-i kerîme Osman b. Affan ve Abdurrahman b. Avf (r. anhuma) hakkında nâzil olmuştur. Şöyle ki: Rasûlullah (s.a) Tebük gazvesine çıkmak üzere ashâb-ı kiramı sadaka vermeye teşvik edince Abdurrahman b. Avf 4.000 (dirhem) getirip o'na dedi ki: "Ey Allah'ın Rasûlü! Benim 8.000 dirhemim vardı, kendim ve aile halkım için 4.000'ini alıkoydum, diğer 4.000'ini de Rabbime ödünç verdim." Bunun üzerine Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Alıkoyduğunda da verdiğinde de Allah bereket ihsan buyursun." Hz. Osman da şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rasûlü! Cihad için hazırlık yapamayanın hazırlığını ben üstleniyorum." İşte bu âyet-i kerîme bu ikisi hakkında nâzil olmuştur. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]
Yüce Allah'ın, Allah yolunda mallarını infak edip de... buyruğunun Osman b. Affan hakkında nâzil olduğu söylenmiştir. Abdurrahman b. Semura dedi ki: Osman (r.a) Zorluk Ordusunun teçhizi için 1.000 dinar getirdi ve bunları Rasûlullah'ın (s.a) kucağına koydu. Elini o dinarlar arasına sokup evirip çevirdiğini ve şöyle dediğini gördüm: "Bugünden sonra İbn Affan'a ne yapacağının zararı olmaz. Allahım! Osman'ın bu gününü unutma."
Ebû Sa‘îd el-Hudrî de dedi ki: Peygamber'in (s.a), ellerini kaldırıp Hz. Osman'a şöyle dua ettiğini gördüm: "Rabbim! Şüphe yok ki ben Osman'dan razı oldum, Sen de ondan razı ol." Rasûlullah (s.a) tan yeri ağarıncaya kadar bu şekilde dua edip durdu ve nihâyet, Allah yolunda mallarını infak edip de sonra o harcadıklarının arkasından başa kakmayan ve bir eziyet katmayanların Rabb'leri katındamükâfatları vardır... âyeti nâzil oldu. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]
Bu âyet, Hz. Osman ve Abdurrahman b. Avf (r.ahmuma) hakkında nâzil olmuştur. Hz. Osman Tebük Gazvesi "usre" [zorluk ve meşakkat] ordusunu, takımları ile beraber 1.000 deve ve 1.000 dinar vererek teçhiz etmiş, bunun üzerine Rasûlullah (s.a) ellerini göğe kaldırarak, "Ey Osman'ın Rabbi, ben Osman'dan razı oldum, Sen de ol" demiştir. Abdurrahman b. Avf ise, malının yarısı olan 4.000 dinarı tasadduk etmişti, Bunun üzerine, bu âyet-i kerîme nâzil oldu. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]
Âyetlere göre, Allah'a ödünç verirken veya infak ederken dikkat edilmesi gereken hususlar şöyle sıralanabilir:
* İnfakta bulunulan kişiye başa kakmak yoluyla veya başka bir yolla eziyet edilmemelidir.
* İnfakta bulunulan kimseye iyi sözler söylenmelidir.
* İnfakta bulunulan kimsenin sıkıntıda olduğu –infakta bulunacak olanlar hariç– kimseye söylenmemelidir.
Âyetteki, İşte onun durumu, üzerinde biraz toprak bulunup da üzerine bir sağanak isâbet ettiği zaman, sağanağın cascavlak olarak bıraktığı kayanın durumu gibidir. Onlar, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Ve Allah, kâfirler topluluğuna hidâyet etmez ifadesiyle, yaptığı infakı başa kakan kimse bir örnekle kınanmış ve onun eline bir şey geçmeyeceği bildirilmiştir.
Âyetteki, Kendinizin göz yummadan alıcısı olamayacağınız pis şeyleri vermeye yeltenmeyin ifadeyle de, kendisinin beğenmediği bir şeyi infak olarak vermemesi istenmektedir. Âyetin bu bölümü ile ilgili kaynaklarda şu bilgi verilir:
Bu âyeti kerîme Ensâr hakkında nâzil oldu. Ensâr, hurma kesme günleri gelince bahçelerinden taze hurmaları alır ve bunları Rasûlullah'ın (s.a) mescidinde iki direk arasına gerilmiş bir ipe asarlardı. Muhâcirlerin fakirleri de onlardan yerdi. Ensârdan birisi kötü, âdi hurmaları aldı ve taze hurma salkımlarının arasına koydu. Bunun caiz olduğunu sanıyordu. Böyle yapanlar hakkında Allah Teâlâ, Bayağı şeyleri vermeye yeltenmeyin âyetini indirdi. [İbn Kesîr.]
Pasajın başında "bire yediyüz", sonunda da Allah ise, size Kendisinden bağışlama ve bol ihsan vaad eder buyurularak infak yapanların ahrette bire yediyüz sevap kazanacakları, dünyada da bire yediyüz bolluğa kavuşacakları beyân edilmektedir.
Paragraftaki, Şeytân, sizi fakirlikle korkutur ve size aşırılığı [çirkinliği-hayasızlığı] emreder ifadesiyle, şeytânın fakirlikle korkutmak sûretiyle infakı engellemeye çalışacağı (ilerideki âyetlerden anlaşılacağı üzere, infak yerine faizi yerleştirmeye çalışacağı) beyân edilmektedir.
269Allah, dilediğine haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler verir. Ve kime haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler verilirse, gerçekten ona pek çok hayır verilmiştir. Kavrama yetenekleri olanlardan başkası da iyice düşünmez.
Bundan önceki âyette, Allah ise, size Kendisinden bağışlama ve bol ihsan vaad eder buyurulmuştu. Bu âyette ise, söz konusu bol ihsan zikredilmektedir. Kanaatimizce burada isim verilmeden Rasûlullah'a işaret edilmekte; kendisinin ve ailesinin sahip olduğu serveti Allah yolunda harcamasının sonucu olarak Allah'ın kendisine "hikmet" verdiğine, yani o'nu devlet başkanlığına yükselttiğine işaret edilmektedir.
Buradaki hikmetin, Rasûlullah'a özgü olan bir hikmet olduğu şu âyetlerden anlaşılmaktadır:
231Kadınları boşadığınız zaman iddetlerini de bitirdiklerinde, artık onları ya ma‘rûf ile tutun veya ma‘rûf ile salın, haklarına tecavüz için zararlarına olarak onları tutmayın. Her kim bunu yaparsa kendi benliğine haksızlık etmiş olur. Allah'ın âyetlerini oyuncak da edinmeyin, Allah'ın üzerinizdeki nimetini, size kendisiyle öğüt vermek üzere indirdiği kitabı ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri hatırlayıp düşünün. Hem de Allah'ın koruması altına girin ve şüphesiz Allah'ın her şeyi en iyi bilen olduğunu bilin. [Bakara/231]
113Ve eğer senin üzerinde Allah'ın armağanları ve merhameti olmasaydı, kesinlikle onlardan bir akılsız, beyinsiz kesim seni saptırmaya çalışmıştı. Hâlbuki onlar, kendilerinden başkasını saptırmazlar ve sana hiçbir zarar veremezler. Allah, sana Kitab'ı ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın senin üzerindeki armağanı çok büyüktür. [Nisâ/113]
164Andolsun ki Allah, mü’minlere kendilerinden, onlara Kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitap ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri öğreten bir peygamber göndermekle büyük bir iyilikte bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler. [Âl-i İmrân/164]
150,151Ve her nereden çıkarsan hemen yüzünü Mescid-i Haram/dokunulmaz eğitim-öğretim kurumu tarafına çevir. Ve siz, her nerede olsanız, insanlardan, –onlardan şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimseler hariç– sizin aleyhinizde bir delil olmaması için, Benim size, içinizden, size âyetlerimizi okuyan, sizi arındıran, size kitabı ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri öğreten ve size bilmediğiniz şeyleri öğreten bir elçi göndermem gibi, size olan nimetimi tamamlamam için ve doğru yolu bulabilmeniz için hemen yüzünüzü onun tarafına çevirin. Artık onlara saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duymayın, Bana saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyun. [Bakara/150-151]
270Nafaka cinsinden neyi harcamada bulunduysanız veya adak türünden ne adadıysanız şüphesiz Allah onu bilir. Ve kendi benliklerine haksızlık eden kimseler için herhangi bir yardımcı yoktur.
271Sadakaları açıkça verirseniz, artık o, ne iyi olur; eğer onları gizlerseniz, fakirlere verirseniz de artık bu, sizin için daha hayırlıdır ve Allah, günahlarınızdan bir kısmını kapattırır. Ve Allah, işlemiş olduğunuz şeylere haberdardır.
272Onları doğru yola getirmek senin boynuna borç değildir, ancak Allah dilediği kimseyi doğru yola getirir. Ve hayırdan Allah yolunda harcamada bulunduğunuz/ başta yakınlarınız olmak üzere başkalarının nafakalarını sağladığınız şeyler sırf kendiniz içindir. Ve siz yalnızca Allah rızasını gözetmenin dışında harcamada bulunmazsınız. Ve hayırdan ne harcamada bulunursanız, o, size tastamam ödenecektir. Ve siz, haksızlığa uğratılmayacaksınız.
273Allah yolunda harcamanız, yeryüzünde gezip dolaşmaya güç yetiremeyen kendilerini Allah yoluna adamış olan fakirler için olsun. İffetli davrandıklarından; hırsızlık ve dilencilikten kaçındıklarından, bilmeyenler, onları zengin sanırlar. –Sen onları işaretlerinden tanırsın.– Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Ve siz, hayırdan neyi harcarsanız, biliniz ki, şüphesiz Allah, onu çok iyi bilendir.
274Mallarını her zaman, gizlice ve açıkça Allah yolunda harcayan kimseler; işte onların, Rableri nezdinde ödülleri vardır. Ve onlara herhangi bir korku yoktur, onlar üzülmezler de.
Bu âyetlerde de infakla ilgili bazı ilkelere dikkat çekilmektedir:
* Allah, infak edileni ve adananı bilir.
* Zâlimler için herhangi bir yardımcı yoktur.
* Sadakaları açıkça vermek iyidir, fakat gizli olarak vermek daha iyidir.
* Allah, infakla kusurları kapatırır.
* Ve hayırdan infak edilen şeyler infak eden içindir.
* Allah rızasını gözetmenin dışında başka bir amaçla infak edilmemelidir.
* Hayırdan ne infak edilirse karşılığı Allah tarafından tastamam ödenecektir. Kimsenin hakkı yenmeyecektir.
* İnfak, yeryüzünde gezip dolaşmaya güç yetiremeyen, kendilerini Allah yoluna adamış olan, utangaçlıktan kendilerini bildirmeyen, yakından tanımayanların zengin sandığı, yüzsüzlük edip de dilenmeyen fakirlere yapılmalıdır.
* Mallarını gece ve gündüz [her zaman], gizlice ve açıkça infak eden kimseler, Rabb'leri tarafından ödüllendirilecekler, onlar için korku ve üzüntü olmayacaktır.
Âyetteki, Nafaka cinsinden neyi infak ettiyseniz veya adak türünden ne adadıysanız şüphesiz Allah onu bilir. Ve zâlimler için herhangi bir yardımcı yoktur ifadesi, hem teşvik hem de tehdit içeriklidir. Burada, Allah rızasının dışında bir amaçla infak edenler zâlimler olarak nitelenmekte; bunun onlara bir hayrının dokunmayacağı, onları Allah'ın cezalandırmasından kimse kurtaramayacağı ifade buyurulmakta; mü’minler de bu tiplere karşı tedbirli olmaya davet edilmektedir.
Âyette bahsi geçen adak ise, "mecbur olmadığı hâlde, ibâdet cinsinden bir şeyi kişinin kendine zorunlu kılması" demektir.
Bu âyetlerin iniş sebebine ilişkin kaynaklarda şu bilgiler yer almaktadır:
Ashâb müşrik olan akrabalarına az da olsa sadaka vermekten hoşlanmıyorlardı. Bu konuyu sorduklarında kendilerine müsâde edildi ve, Onları hidâyete erdirmek sana düşmez. Allah dilediğini hidâyete erdirir. Hayır namına ne infâk ederseniz kendinizedir. Zaten yalnız Allah rızâsını kazanmak için infâk edersiniz. Verdiğiniz her hayır tâm olarak size ödenir ve siz, hakksızlığa uğratılmazsınız âyet-i kerîmesi nâzil oldu. [İbn Kesîr.]
Sa‘îd b. Cübeyr mürsel olarak Peygamber'den (s.a) bu âyet-i kerîmenin nüzûl sebebine dair şunu rivâyet etmiştir: Müslümanlar zimmet ehli olan fakirlere sadaka veriyorlardı. Ancak müslümanlar arasındaki fakirler çoğalınca Rasûlullah (s.a), "Dinimize mensup olanlardan başkasına sadaka vermeyin" buyurdu. Bu âyet-i kerîme nâzil olarak İslâm dininden olmayanlara sadaka vermeyi de mübah kıldı. en-Nakkaş'ın zikrettiğine göre Peygamber'e (s.a) birtakım sadakalar getirilmişti. Yahûdinin biri gelerek, "Bana da bir şeyler ver" deyince, Peygamber, "Müslümanların sadakasından senin hakk ettiğin bir şey yoktur" buyurdu. Yahûdi fazla uzağa gitmeden, Onların hidâyete ermesi üzerine borç değildir âyet-i kerîmesi nâzil oldu. Rasûlullah (s.a) onu geri çağırdı ve ona bir şeyler verdi. Daha sonra Yüce Allah bunu sadakalara ait âyet-i kerîmeleri ile (zekâtın harcama yerlerini belirten Tevbe/60 âyetiyle) neshetti. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]
Âyet-i kerîme, Muhâcirlerin fakirleri hakkında nâzil olmuştur. Onlar kırk kişi kadar olan ve Medîne'de ne yurtları, ne de akrabaları bulunan Ashâb-ı Suffe idiler. Onlar Mescid-i Nebî'den ayrılmıyorlar, Kur’ân-ı Kerîm öğreniyorlar, oruç tutuyorlar ve her gazveye de iştirak ediyorlardı. İbn Abbâs'tan rivâyet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a) bir gün Ashâb-ı Suffe'nin yanında durur; onların fakirliğini ve buna rağmen şevklerini görünce onların gönüllerini hoş tutarak şöyle der: "Ey Ashâb-ı Suffe! Sevinin ve birbirinize müjdeleyin ki, benim ümmetimden her kim razı olarak sizin bulunduğunuz sıfat üzerinde olduğu hâlde benimle karşılaşırsa, muhakkak ki o, benim kendisiyle dirsek dirseğe olacağım arkadaşlarımdan olacaktır." [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]
a) Hakk Teâlâ'nın, (Sadakalar) kendilerini Allah yoluna vakfetmiş fakirler içindir âyeti nâzil olunca, Abdurrahmân ibn Avf, Suffe Ashâbına birkaç dinar; Hz. Ali (r.a) de geceleyin bir "vesk" hurma gönderir. Böylece Allah Teâlâ nezdinde, bu iki sadakanın en sevgilisi Hz. Ali'nin (r.a) sadakası olmuş olur. Bunun üzerine de bu âyet-i kerîme nâzil olur. Böylece de geceleyin verilen sadaka daha mükemmel olmuş olur.
b) İbn Abbâs (r.a) şöyle der: "Hz. Ali'nin (r.a) sadece dört dirhemi vardı. Böylece o, bunların birini geceleyin, birini gündüzün, birini gizlice ve diğer birini de aşikâre olarak tasadduk etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a), "Seni, bu şekilde hareket etmeye sevkeden nedir?" dedi. Hz. Ali, "Rabbimin bana vaad ettiğini hakk etmek istemem" dedi. Hz. Peygamber de, "Rabbinin sana vaad ettiğini hakk ettin" dedi. Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk, bu âyet-i kerîmeyi indirdi. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]
Bu âyet-i kerîme [274. âyet] Hz. Ebû Bekr hakkında nâzil olmuştur. Çünkü o, 40.000 dinarın 10.000'ini gece; 10.000'ini gündüz, 10.000'ini gizli, 10.000'ini de açıktan tasadduk etmişti. [Zemahşerî, el-Keşşâf.]
Bu âyetlerde mü’minlerin infak hususunda mü’min-kâfir ayırımı yapmamaları gerektiği ifade edilmektedir. Sadakalarda din-iman ayırımı yapılmamalı, yakınlardan başlanıp halka genişletilmelidir.
Âyetteki, Yeryüzünde gezip dolaşmaya güç yetiremeyen, kendilerini Allah yoluna adamış olan fakirler için olsun ifadesiyle de, öncelikle "eğitim-öğretim kurumlarındaki öğretmen ve öğrenciler ile ülke ve dini savunan askerler" kasdedilmektedir.
271. âyetteki, ve eğer onları gizlerseniz, fakirlere verirseniz artık bu, sizin için daha hayırlıdır ifadesi, sadakanın gizli verilmesinin, açıktan verilmesinden daha faziletli olduğuna delalet eder. Çünkü bu, riyadan uzak olup, Allah'ın rızasını kazanma hususunda daha uygundur. Ayrıca bu uygulama, fakirin rencide olmasını da engeller.
Örnek olmak, başkalarını teşvik etmek için sadakanın açıktan verilmesi de makbuldür. Âyetteki iki ifade birleştirildiğinde, açıktan verilen sadakanın, fertlere doğrudan değil, bir kurum aracılığı ile verilmesi gerektiği anlaşılır ki böylece riya, minnet ve eziyet ortadan kalkar. Öyleyse sadaka, ferde gizli, kurumlara aşikâr verilmelidir.*
*İşte Kuran, Bakara Suresi