• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

89Al-i İmran Suresi 28-32




Hatalı Çevrilen Ayetler


89Al-i İmran Suresi 28-32


Hatalı Çeviri:
28. Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız Allah'adır.

29. De ki: İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kadirdir.

30. Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir.

31. (Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

32. De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.


Doğru Çeviri:
28Mü’minler, kendilerinden seviyesiz, kâfirleri; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden kimseleri yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmesinler/yönetici yapmasınlar, yaşamlarını onların ellerine teslim etmesinler. Artık onu her kim yaparsa, Allah'tan hiçbir şeyi yoktur. Ancak onlardan bir korunma/takıyye yaparak korunmanız başkadır. Allah sizi Kendisinden sakındırıyor. Ve oluş/varış yalnızca Allah'adır.

29De ki: “Göğüslerinizdeki şeyleri gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Ve Allah, göklerde olan şeyleri ve yerde olan şeyleri bilir. Ve Allah, her şeye gücü yetendir.”

30O gün her kişi, hayırdan işlediği şeyleri, kötülükten işlediği şeyleri hazırlanmış bulur. Kendisi ile yaptığı kötülükler arasında şüphesiz çok uzak bir mesafe bulunmasını ister. Allah, sizi Kendisinden sakındırıyor. Şüphesiz Allah, kullarına çok şefkatlidir.

31De ki: “Eğer siz Allah'ı seviyorsanız o zaman bana uyun ki, Allah sizi sevsin ve günahlarınızı sizin için bağışlasın. Ve Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.”

32De ki: “Allah'a ve Elçi'ye itaat edin!” Artık yüz çevirirlerse, biliniz ki, şüphesiz Allah, kâfirleri; Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden kimseleri sevmez.


28Mü’minler, kendilerinden seviyesiz, kâfirleri; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden kimseleri yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmesinler/yönetici yapmasınlar, yaşamlarını onların ellerine teslim etmesinler. Artık onu her kim yaparsa, Allah'tan hiçbir şeyi yoktur. Ancak onlardan bir korunma/takıyye yaparak korunmanız başkadır. Allah sizi Kendisinden sakındırıyor. Ve oluş/varış yalnızca Allah'adır.

29De ki: “Göğüslerinizdeki şeyleri gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Ve Allah, göklerde olan şeyleri ve yerde olan şeyleri bilir. Ve Allah, her şeye gücü yetendir.”

30O gün her kişi, hayırdan işlediği şeyleri, kötülükten işlediği şeyleri hazırlanmış bulur. Kendisi ile yaptığı kötülükler arasında şüphesiz çok uzak bir mesafe bulunmasını ister. Allah, sizi Kendisinden sakındırıyor. Şüphesiz Allah, kullarına çok şefkatlidir.


Bu âyet grubunda mü’minlere, kâfirlerle nasıl bir münasebet kuracakları bildirilmekte, sosyal ve siyasal ilişkilere, yani devletler arası ilişkilere ışık tutulmaktadır.

Mü’minlerden bazıları kâfirlere sır vermiş, destek olmuş olmalı ki bu uyarılar yapılmıştır:

67Münâfık erkekler ve münâfık kadınlar birbirlerindendir; kötülüğü emreder, iyilikten sakındırırlar ve ellerini sıkı tutarlar/cimrilik ederler. Allah'ı terk ederler de, Allah da onları terk ediverir. Gerçekten de münâfıklar, hak yoldan çıkmış kimselerin ta kendileridir. [Tevbe/67]

51Ey iman etmiş kimseler! Yahudileri ve Nasara'yı/Hristiyanları yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmeyin. Onlar birbirlerinin koruyucu, yol gösterici yakınıdırlar. Sizden kim onları mütevelli [koruyucu, gözetici, yönetici] yaparsa, artık o, şüphesiz onlardandır. Şüphesiz Allah, şirk koşarak, küfrederek yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar topluluğunu kılavuzlamaz.

52Bundan sonra kalplerinde hastalık bulunan; zihniyeti bozuk kimselerin: "Bize bir felaket gelmesinden ürperiyoruz" diyerek, onların içinde koşuştuklarını göreceksin. Artık umulur ki Allah, bir fetih veya katından bir emir getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olan kimseler olurlar. [Mâide/51-52]

57Ey iman etmiş kimseler! Sizden önce kendilerine Kitap verilmiş olanlardan ve kâfirlerden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerden, dininizi alay ve eğlence edinen kimseleri yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmeyin. Eğer mü’minler iseniz de Allah'ın koruması altına girin.

58Ve siz, onları salâta [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmaya; toplumu aydınlatmaya] çağırdığınız zaman, onlar, onu alay ve eğlence edinirler. Bu, onların, akıllarını kullanmayan bir toplum olmalarındandır. [Mâide/57-58]

Ve Tevbe/71, Mümtehine/1-3, Mücâdele/22, Mümtehine/8-9, Mâide/80-82, Âl-i İmrân/28, Tevbe/23, Nisâ/144, Nisâ/89, Âl-i İmrân/118.

Âyette, Ancak onlardan bir korunma yapmanız başkadır istisnâsı yapılmıştır, ki bu, "takıyye" olarak terimleştirilmiştir ki özü şudur: Bir mü’min, kâfirler arasında bulunur da canına bir zarar geleceğinden korkarsa, kalbi iman ile mutmain olduğu hâlde diliyle onları idare etme yoluna gidebilir. Yani takiyye, ancak öldürülme veya bir azanın kesilmesi veya büyük bir eziyet ve işkence veya malların zayi edilmesi korkusuyla yapılabilir:

106Her kim imanından sonra küfreder; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeder, –kalbi iman ile yatışmış hâlde iken, baskıyla zorlanan hariç olmak üzere– ve de küfre; inanmamaya göğsünü açarsa, artık kendilerinin üzerine Allah'tan bir gazap vardır. Bunlar için büyük bir azap da vardır. [Nahl/106]

28. âyetin iniş sebebi ile ilgili şu bilgiler verilmektedir:

a) Yahûdilerden bir grup, onları dinlerinden saptırmak için bir Müslüman grubun yanına geldiler. Bunun üzerine Rifâ‘a ibn el-Münzir, Abdurrahmân ibn Cübeyr ve Sa‘îd ibn Heyseme, bu Müslüman topluluğa, "Yahûdilerden kaçının ve onların sizi dininizden çıkarma çabalarına karşı uyanık olun" dediler. Bunun üzerine bu âyet nâzil oldu. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

b) Mukâtil şöyle demiştir: "Bu âyet Hâtıb ibn Ebî Beltea (r.a) ile bazı Müslümanlar hakkında nâzil olmuştur. Bunlar, Mekke kâfirlerine sevgi duyuyorlardı. Allah Teâlâ, onları bu sevgiden nehyetti.

c) Bu, Abdullah ibn Ubey münâfığı ve arkadaşları hakkında nâzil olmuştur. Çünkü bunlar Yahûdi ve müşrikleri dost ediniyor, Müslümanların haberlerini onlara ulaştırıyor ve onların Hz. Peygamber'e gâlip gelmesini arzu ediyorlardı. Bunun üzerine bu âyet nâzil oldu.

d) Bu âyet, Ubâde ibn Sâmit (r.a) hakkında nâzil olmuştur. Çünkü onun Yahûdilerden anlaşmalı olduğu kimseler vardı. Hendek savaşı'nda o, "Yâ Rasûlallah! Beraberimde 500 kadar Yahûdî var. Benimle beraber harbe çıkmalarını istiyorum" demişti de bunun üzerine bu âyet nâzil oldu. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb]

30. âyette, O gün her nefis, hayırdan işlediği şeyleri, kötülükten işlediği şeyleri hazırlanmış bulur. Kendisi ile onun [yaptığı kötülükler] arasında şüphesiz çok uzak bir mesafe bulunmasını ister buyurulmaktadır.

36,37Ve her kim Rahmân'ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] öğüdünden, anılmasından körleşirse Biz ona bir şeytan musallat ederiz de artık o, onun için akrandır/yandaştır; ve şüphesiz ki yandaşlar/akranlar, körleşenleri Yol'dan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin kılavuzlandıkları doğru yolda olduklarını sanırlar.

38Sonunda Bize gelince: "Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı" der. –Öyleyse bu ne kötü bir akrandır/yandaştır!–

39Ve bugün pişmanlık duymanız size hiçbir yarar sağlamayacak. Siz şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yaptığınız zaman kesinlikle azapta ortaklarsınız. [Zuhruf/36-39]

Kulun amelleriyle yüzleşmesi ve pişmanlığı, uyarı amaçlı olarak birçok âyette yer almıştır: Câsiye/28, 29, Mücâdele/6, Kehf/49, İnfitâr/10-12, Zilzâl/7-8, Fussilet/20-22, Yâ-Sîn/65, Hakka/19-20, Nisâ/108, Kehf/30, İnşikak/10-11, Hakka/25-29, Secde/12, Zümer/58, Mülk/8-10, Zuhruf/37-38.



31De ki: “Eğer siz Allah'ı seviyorsanız o zaman bana uyun ki, Allah sizi sevsin ve günahlarınızı sizin için bağışlasın. Ve Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.”

32De ki: “Allah'a ve Elçi'ye itaat edin!” Artık yüz çevirirlerse, biliniz ki, şüphesiz Allah, kâfirleri; Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden kimseleri sevmez.


Bu âyetlerde, insanlara, özellikle de Necrânlılara kulluğun, Allah'a olan sevginin ölçü ve yolları açıklanmaktadır. Allah'ı seven Elçi'ye uymalıdır ki Allah da onu sevsin ve günahlarını bağışlasın. Ayrıca her mü’min Allah'a ve Elçi'ye (artık Elçi, aynı zamanda hükümdardır) itaat etmekle yükümlüdür. Buna yanaşmayıp yüz çevirenler, kâfirlerdir, Allah ise kâfirleri sevmez.

Bu âyetlerin iniş sebebi olarak kaynaklarda şu bilgiler yer almaktadır:

Âyet-i kerîme Necrân'dan gelen heyet hakkında nâzil olmuştur. Çünkü onlar Hz. Îsâ ile ilgili olarak iddialarının, yüce Allah'a olan sevgilerinin ifadesi olduğunu ileri sürmüşlerdi. Bunu Muhammed b. Ca‘fer b. ez-Zübeyr söylemiştir. el-Hasen ve İbn Cüreye ise der ki: Bu âyet-i kerîme, "Biz Rabbimizi seven kimseleriz" diyen Kitap Ehlinden bir topluluk hakkında nâzil olmuştur.

Rivâyet edildiğine göre Müslümanlar, "Ey Allah'ın Rasûlü! Allah'a yemin olsun ki şüphesiz biz Rabbimizi seviyoruz" dediler. Bunun üzerine yüce Allah, De ki: "Allah'ı seviyorsanız bana uyun..." buyruğunu indirdi. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]

Bil ki Allah Teâlâ Yahûdileri, Kendisine ve peygamberlerine imana, tehdit ile davet edince, onları bir başka şekilde de buna davet etmiştir ki, o da şudur. Yahûdiler, Biz, Allah'ın oğulları ve dostlarıyız (Mâide/18) diyorlardı. Bundan dolayı bu âyet nâzil olmuştur.

Yine rivâyet olunduğuna göre, Hz. Peygamber (s.a), Kureyş, Mescid-i Haram'da putlara taparken, yanlarında durup şöyle dedi: "Ey Kureyş topluluğu! Vallahi siz İbrâhîm'in dinine muhalefet ediyorsunuz." Bunun üzerine Kureyşliler, "Biz, Allah'ı sevdiğimiz için, Bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye bu putlara tapıyoruz (Zümer/3) dediler. İşte bundan dolayı, bu âyet nâzil oldu.

Bir başka rivâyete göre Hristiyanlar, "Biz, Allah'ı sevdiğimizden ötürü Mesih'e [İsâ'ya] tâzim ediyoruz" dedikleri için bu âyet nâzil olmuştur. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb]

Rivâyet olunduğuna göre, De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin..." âyeti nâzil olduğu zaman, Abdullah ibn Ubey münâfığı, "Muhammed kendine itaati, Allah'a itaat gibi sayıyor ve Hristiyanların Îsâ'yı sevdikleri gibi, bizim de kendisini sevmemizi emrediyor" dedi. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb]

Bu âyetten anlaşıldığına göre, Allah sevgisinin işareti, Elçi'ye uymaktır. Elçi'ye uyulmadan, "Allah'ı seviyorum" demek, kuru bir iddiadan öte anlam taşımaz ve hiçbir işe yaramaz.

Allah'a ve Elçi'ye itaat, Kur’ân'da önemli bir husus olup birçok yerde üzerinde durulmuştur:

130Ey iman etmiş kimseler! Kat kat artırılmış olarak ribayı [emeksiz, hizmetsiz, risksiz kazancı] yemeyin. Kurtuluşa ermeniz için Allah'ın koruması altına girin. 131Kâfirler; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden kimseler için hazırlanmış olan ateşten de sakının. 132Merhamet olunmanız için Allah'a ve Elçi'ye itaat edin. [Âl-i İmrân/130-132]

59Ey iman etmiş kimseler! Allah'a itaat edin, Elçi'ye ve sizden olan emir sahiplerine/anayöneticiye itaat edin. Sonra, eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve âhiret gününe inanan kimseler iseniz, onu Allah ve Elçi'ye havale edin. Bu, daha iyidir ve en uygun çözümü bulmak bakımından daha güzeldir. [Nisâ/59]

1Sana, savaşın bahşişlerinden soruyorlar. De ki: "Enfâl/savaş bahşişleri Allah ve Elçisi/kamu içindir. Onun için siz, mü’minler iseniz, Allah'ın koruması altına girin, birbirinizle aranızı düzeltin ve de Allah'a ve Elçisi'ne itaat edin. [Enfâl/1]

20Ey iman etmiş kimseler! Allah'a ve Elçisi'ne itaat edin. İşitip dururken ondan yüz çevirmeyin! 21Vahye kulak asmadıkları hâlde "İşittik/vahye kulak verdik" diyenler gibi de olmayın! [Enfâl/20]

46Yine Allah'a ve O'nun Elçisi'ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korkuya kapılırsınız ve gücünüz-canınız gider. Ve sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. [Enfâl/46]

Ayrıca, Nûr/54, 56; Mâide/92; Muhammed/32, Mücâdele/13 ve Teğâbün/12, 16'ya da bakılabilir.

Âyetin sonundaki, Artık yüz çevirirlerse, biliniz ki, şüphesiz Allah, kâfirleri sevmez ifadesiyle, Allah'a ve Peygamberi'ne itaat etme emrine aldırış etmeyen kimseler, kâfir olarak nitelenmekte ve Allah'ın onları sevmediği bildirilmektedir. Bu ifadeyi bir başka sûrede de görüyoruz:

80Kim, Elçi'ye itaat ederse, artık o, Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, artık Biz, seni o yüz çevirenlere koruyucu/bekçi olarak göndermedik.

81Ve onlar sana, "Baş üstüne!" derler. Fakat senin yanından çıktıklarında, içlerinden birtakımı, geceleyin, senin dediğinden başkasını kurarlar. Ama Allah, onların geceleyin kurduklarını yazıyor. Artık sen, onlardan mesafelen. Ve Allah'a işin sonucunu havale et. Tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan" olarak da Allah yeter. [Nisâ/80-81]

Allah, Kendisine ve Elçisi'ne itaatı emrederken, rahmeti gereği itaat edilmemesi gerekenleri de bildirmiştir: En‘âm/121, 116; Kehf/28; Ahzâb/1, 48; Kalem/8, 10; İnsan/24; Lokmân/15; Şu‘arâ/151-152.*




*İşte Kuran, Al-i İmran Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim