• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

89Al-i İmran Suresi 196-200




Hatalı Çevrilen Ayetler


89Al-i İmran Suresi 196-200


Hatalı Çeviri:
196. İnkârcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın!

197. Azıcık bir menfaattır o. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir!

198. Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah tarafından bir ikram olarak, altlarından ırmaklar akan, ebedî olarak kalacakları cennetler vardır. İyi kişiler için Allah katındaki (nimetler) daha hayırlıdır.

199. Ehl-i kitaptan öyleleri var ki, Allah'a, hem size indirilene, hem de kendilerine indirilene tam bir samimiyetle ve Allah'a boyun eğerek iman ederler. Allah'ın âyetlerini az bir paraya satmazlar. İşte onlar için Rableri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk olandır.

200. Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah'tan korkun ki başarıya erişebilesiniz.



Doğru Çeviri:
196,197Kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kişilerin beldelerde dolaşmaları, çok az bir kazanım, sakın seni aldatmasın. Sonra onların varacakları yer cehennemdir ve o, ne kötü bir yataktır!

198Ama, Rablerinin koruması altına girmiş kişilere gelince, onlar için, Allah katından bir yolcu ikramı olarak, altlarından ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetler vardır. Ve Allah katındaki, “iyi adamlar” için daha iyidir.

199Şüphesiz ki Kitap Ehlinden, Allah'a inananlar, size indirilene ve kendilerine indirilene –Allah'a samimiyetle saygı duyanlar olarak– inananlar da vardır. Onlar, Allah'ın âyetlerini az bir değere değişmezler. İşte onlar, ücretleri Rableri katında olanlardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

200Ey iman etmiş kimseler! Kurtulmanız, başarı kazanmanız için sabredin ve birbirinizin sabırlı olmasını sağlayın, birbirinize bağlanın ve Allah'ın koruması altına girin.



196,197Kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kişilerin beldelerde dolaşmaları, çok az bir kazanım, sakın seni aldatmasın. Sonra onların varacakları yer cehennemdir ve o, ne kötü bir yataktır!

198Ama, Rablerinin koruması altına girmiş kişilere gelince, onlar için, Allah katından bir yolcu ikramı olarak, altlarından ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetler vardır. Ve Allah katındaki, “iyi adamlar” için daha iyidir.


Bu âyetlerde, 195. âyetin ifadeleri biraz daha detaylandırılmıştır. Âyetin başındaki, Küfretmiş olan şu kişilerin beldelerde dolaşmaları; çok az bir kazanım, sakın seni aldatmasın ifadesiyle, Allah yolunda çalışanların, mal-mülk peşinde koşanlara göre ekonomik açıdan belki zayıf olacakları, fakat onlara bakıp adlanılmaması gerektiğine işaret edilmiştir:

14Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, etinden ve sütünden yararlanılan hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu aşırı istek, insanlara süslü/çekici kılındı. Bunlar, basit dünya hayatının kazanımıdır. Ve Allah, varılacak güzel yer Kendi katında olandır.

15-17De ki: "Size bundan daha hayırlı olanı bildireyim mi? Allah'ın koruması altına girmiş; "Rabbimiz! Şüphesiz biz inandık, artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi Ateş'in azabından koru!" diyen, sabreden; direnç gösteren, doğru olan, sürekli saygıda duran, Allah yolunda harcamada bulunan ve seherlerde bağışlanma dileyen kişiler için Rablerinin katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah'tan hoşnutluk vardır. Ve Allah, kulları en iyi görendir. [Âl-i İmrân/14-17]

Dünya mal ve zînetinin geçiciliği, aldatıcılığı birçok kez (örneğin; Âl-i İmrân/178, A‘râf/182-183, Mü’minûn/55, Nahl/112, Hicr/88, Tâ-Hâ/131) dile getirilmiştir. Bu konuda Kasas sûresi'ndeki (76-83. âyetler), Kârûn kıssası, Kehf sûresi'ndeki (32-44. âyetler) "iki adam" kıssası ve Sebe sûresi'ndeki (15-21. âyetler) Sebe halkının kıssası da okunmalıdır.


199Şüphesiz ki Kitap Ehlinden, Allah'a inananlar, size indirilene ve kendilerine indirilene –Allah'a samimiyetle saygı duyanlar olarak– inananlar da vardır. Onlar, Allah'ın âyetlerini az bir değere değişmezler. İşte onlar, ücretleri Rableri katında olanlardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.


Yukarıda, o günün Yahûdilerinin olumsuz düşünce ve tavırları bildirildikten ve onlar tehdit edildikten sonra bu âyette, Şüphesiz ki Kitap Ehlinden, Allah'a inananlar, size indirilene ve kendilerine indirilene –Allah'a huşû [saygı] duyanlar olarak– inananlar da vardır. Onlar Allah'ın âyetlerini az bir değere değişmezler. İşte onlar, ücretleri Rabb'leri katında olanlardır ifadeleri ile istisnâ yapılmaktadır. Burada istisnâ edilenlerin kimlikleri hususunda kaynaklarda şu bilgiler verilmiştir:

Âlimler bu âyetin sebeb-i nüzûlü hakkında ihtilaf etmişlerdir. Meselâ, İbn Abbâs, Câbir ve Katâde şöyle demiştir: "Bu âyet Habeş Necâşî'si hakkında nâzil olmuştur. O ölüp, Hz. Peygamber (s.a) (gıyabında) cenâze namazını kıldığı zaman, münâfıklar, "Muhammed, hiç görmediği bir Hristiyan için cenaze namazı kılıyor" demişlerdi.

İbn Cüreyc ve İbn Zeyd ise, bu âyetin Abdullah ibn Selâm (r.a) ve arkadaşları hakkında nâzil olduğunu söylemişlerdir. Âyetin, Necrânlılardan 40, Habeşlilerden 32 ve Rûmlardan [Bizanslılardan] Hrıstiyanken Müslüman olan 8 kişi hakkında nâzil olduğu da söylenmiştir. Mücâhid bu âyet-i kerîmenin bütün Ehl-i Kitap hakkında nâzil olduğunu söylemiştir ki en uygun görüş budur. Zira Cenâb-ı Hakk, kâfirlerin varacakları yerin cehennem olduğunu bildirince, Ehl-i Kitaptan iman edenlerin varacakları yerin cennet olduğunu beyân buyurmuştur. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

Bu sûrenin 114. âyetinde, Ehl-i Kitabın hepsinin aynı olmadığı bildirilmişti. Bunlardan başka birçok âyette (örneğin; Bakara/62, İsrâ/107-109, Mâide/82-83, Ahkâf/10, En‘âm/114, Kasas/52-53) bu durum açıklanmıştır.


200Ey iman etmiş kimseler! Kurtulmanız, başarı kazanmanız için sabredin ve birbirinizin sabırlı olmasını sağlayın, birbirinize bağlanın ve Allah'ın koruması altına girin.


Yukarıda, Yahûdilerin hınzırlığı, içlerinde ehl-i insaf sahiplerinin bulunduğu, kâfirlere ceza, mü’minlere de ödül verileceği beyân buyurulmuştu. Bu âyette ise, davalarında başarılı olabilmeleri için Müslümanlara yapmaları gerekenler bildiriliyor: Felâh bulmanız [kurtulmanız, başarı kazanmanız] için sabredin ve sabırlaşın, birbirinize bağlanın ve Allah'a takvâlı davranın.

İnsanların başarılı olması ve zafer kazanmaları, işte bu üç maddeye; sabra, sabırlaşmaya ve kenetlenmeye [birlik oluşturmaya] bağlıdır.

SABIR

Kur’ân'ın 70'ten fazla âyetinde geçen صبر [sabr] kelimesi, halk arasında "acıya, sıkıntı ve zorluklara katlanma" olarak algılanmaktadır. Ancak Allah'ın Kur’ân'da sabırlı insanları övmesi ve onları hesapsızca ödüllendireceğini bildirmesi, bu kelimenin daha derinlikli olarak incelenmesini zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle kavram daha detaylı bir şekilde açıklanmaya çalışılacaktır. Sabır, "aklın ve dinin gösterdiği yolda sebat etmek, kararlı olmak"tır. İnsan psikolojisi zorluğa değil kolaylığa, acıya değil hazza, feragate değil bencilliğe eğilimlidir. Bu nedenle bazı ibâdetler ve ahlâkî davranışlar insana zor gelebilir. Meselâ insan, cebindeki parayla bir yoksula yardım etmektense onu kendine harcamayı, çalışıp yorulmaktansa eğlenmeyi, gezip tozmayı daha çok isteyebilir. İnsanın uzun yaz günlerinde bitkinlik duymadan oruç tutmasını, çıkarına olmasa da iyi ve doğru davranışlarda bulunmasını sağlayan güç, sabırdır.

Sabır, "aklın ve dinin gösterdiği yolda, nefsin aşırı istek ve arzularına direnmek"tir. Akıl, din ve toplum kuralları doğru bulmasa da, insanlar çoğu zaman nefislerine hoş gelen arzularını tatmin etmek isterler. Sabır, insan psikolojisinin bu kuvvetli çekim gücüne rağmen kişinin hiç tereddüt etmeden erdemli davranışları seçmesini sağlayan güçtür.

Sabır, "insanın elinde olmadan başına gelen ve ona büyük üzüntüler veren musibetlere karşı koymak, onların üstesinden gelmek"tir. Bazı sıkıntıların insanın irade gücünü aştığı bir gerçektir. Doğal afetler, savaşlar, savaş ortamı içinde karşılaşılabilecek ölüm korkusu, yokluklar ve işkenceler, kendisinin veya yakınlarının başına gelen felâketler, insanın istese de engelleyemeyeceği mutsuzluk ve acı duyma nedenleridir. Bunlar, insan psikolojisinin hoşlanmadığı ve daima kaçınmak istediği durumlardır. Bu durumlar insanda maddî yıkımlar kadar manevî yıkımlara da yol açarlar. İşte bu gibi durumlarda insanın metanetini ve hayata bağlılığını kaybetmesini önleyen, çektiği acılara rağmen Allah'a isyan etmeden mücâdelesine devam edebilmesini ve ayakta kalabilmesini sağlayan güç, sabırdır.

Sabır, bütün peygamberlerin ortak ahlâkî niteliğidir. Peygamberlerin tevhid mücâdelelerini dile getiren Kur’ân âyetleri, onların sabır ve sebatlarını örnek olarak göstermektedir. Çünkü Allah'ın dinini tebliğ ederlerken çeşitli sıkıntılara uğramışlar, eziyet görmüşler, yurtlarından çıkarılmışlar, zindanlara atılmışlar, fakat daima sabretmişlerdir. Dolayısıyla her Müslüman Allah'ın elçilerini örnek almalı, kurtuluşun sabırda olduğunu düşünerek sabırlı olmalı ve bu konuda Allah'tan yardım dilemelidir.

Ancak, sabrın ne olduğunun yanısıra ne olmadığını da belirlemek gerekir. İyi bilinmelidir ki, hakksız yere mahkûmiyete boyun eğmek, miskinliğe, uyuşukluğa, hor görülmeye ve aşağılanmaya razı olmak, zillete, hakksız tecavüzlere, insan onuruna gölge düşürecek saldırılara katlanmak, bunlara karşı sessiz ve pasif kalmak, sabır değildir. Çünkü meşru olmayan şeylere karşı sessiz kalmak, o davranışa ortak olmak demektir. Aksine sabır, bu tarz kötülüklerle mücâdele etmek, bunlara karşı çıkmak, bir hakkı savunmak ve korumak için çaba göstermek, bu süreçte kararlı olmaktır.

İnsanın gücü ve iradesiyle üstesinden gelebileceği kötülüklere katlanması ya da ihtiyaçlarını temin hususunda gevşeklik göstermesi sabır değil, acizliktir, tembelliktir, korkaklıktır.

Sabır her şeyiyle şu âyette özetlenmiştir:

146Nice peygamberler de vardı ki kendileriyle beraber birçok Allah erleri savaştılar; Allah yolunda kendilerine isabet eden şeylerden gevşemediler, zaafa düşmediler ve boyun eğmediler. Ve Allah, sabredenleri sever. [Âl-i İmrân/146]

Sabır, işte budur: sıkıntı anında gevşememek, zaafa uğramamak ve boyun eğmemek.

Bu âyette zikredilen ilkeler, parça parça birçok âyette geçmekte, Asr sûresi'nde ise öz olarak bildirilmektedir:

1-3Yaşadığınız çağın insanlık hâli kanıttır ki iman eden, düzeltmeye yönelik işler yapan, hakkı tavsiyeleşen; birbirinin olmazsa olmazı sayan/öğütleşen ve sabrı tavsiyeleşenlerin; birbirinin olmazsa olmazı sayanların /öğütleşenlerin dışındaki tüm insanlar, kesinlikle tam bir kayıp, zarar, bunalım, acı içindedir. [Asr/1-3]

103Ve hep birlikte Allah'ın ipine sıkıca sarılın/Allah'ın ipi ile korunun, ayrılmayın ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz, birbirinize düşmanlar idiniz de, Allah, kalpleriniz arasında ülfet oluşturdu. Sonra da siz, O'nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de oradan sizi O kurtarmıştı. İşte Allah, kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız diye alâmetlerini/göstergelerini sizin için böyle ortaya koyar. [Âl-i İmrân/103]

4Şüphesiz Allah, Kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf saf olarak savaşan kimseleri sever. [Saff/4]*



*İşte Kuran, Al-i İmran Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim