Hatalı Çevrilen Ayetler
90Ahzab Suresi 53-55
Hatalı Çeviri:
53. Ey iman edenler! Siz, bir yemeğe çağırılmadıkça, zamanını gözetmeksizin, Peygamber'in evlerine girmeyin. Ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber'i üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber'in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah'ın Resûlünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah)tır.
54. Bir şeyi açığa vursanız da, gizleseniz de şüphe yok ki Allah, her şeyi gayet iyi bilmektedir.
55. Onlara (Peygamber'in hanımlarına) babaları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları (mümin kadınlar) ve ellerinin altında bulunan câriyelerinden dolayı bir günah yoktur. (Ey Peygamber hanımları!) Allah'tan korkun; şüphesiz Allah, her şeye şahittir.
56. Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.
57. Allah ve Resûlünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lânet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.
58. Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.
Doğru Çeviri:
53Ey iman eden kimseler! Peygamber'in evlerine sadece –vaktine bakmaksızın–yemeğe izin verilince girin. Ama çağırıldığınız vakit hemen girin. Artık yemeği yediğinizde de hemen dağılın. Söz için de beklemeyin. Şüphesiz bu hâliniz, Peygamber'e eziyet veriyor sonra da O, sizden çekiniyor. Allah ise haktan/gerçekten çekinmez. Onun hanımlarından bir kazanım istediğiniz zaman da perde arkasından/odalarına girmeden isteyin. Böyle yapmanız, sizin kalpleriniz ve onların kalpleri için daha temizdir. Ve sizin Allah'ın Elçisi'ne eziyet etmeniz ve kendisinden sonra hanımlarını da, sonsuza dek nikâh etmeniz olacak bir şey değildir. Bu, Allah katında çok büyüktür.
54Siz bir şeyi açığa vursanız yahut onu gizleseniz biliniz ki, şüphesiz Allah, her şeyi en iyi bilendir.
55Peygamber eşlerinin üzerine, babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınlar ve sözleşmelerinin sahip olduğu kimseler hakkında bir günah yoktur. –Ve siz/Peygamber'in eşleri, Allah'ın koruması altına girin.– Şüphesiz Allah, her şeye en iyi tanıktır.
56Şüphesiz Allah ve doğadaki güçleri/indirdiği Kur’ân âyetleri Peygamber'i destekliyorlar/yardım ediyorlar/arka çıkıyorlar. Ey iman etmiş kimseler! Siz de Peygamber'e destek olun/O'na yardım edin/arka çıkın ve O'nun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayın!
57Şüphesiz Allah'a ve Elçisi'ne eziyet verenler; Allah onları dünyada ve âhirette dışlamıştır. Ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.
58Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara kazandırtılmadıkları bir şey sebebiyle eziyet eden kimseler de kesinlikle, artık bir iftira ve apaçık bir zaman kaybına uğrama/ hayırda ağırda alma/ zarar verme/ kusur oluşturma yüklenmişlerdir.
Bu âyet grubunda, birtakım görgü kuralları, Rasûlullah'ın ailesine karşı mü’minlerin davranış tarzı ve o'nun eşlerine yönelik özel ilkeler konu edilmektedir:
• Peygamber'in evlerine sadece –vaktine bakmaksızın– yemeğe izin verilince girilmeli; ama çağırılınca hemen girilmelidir.
• Yemek yendikten sonra hemen gidilmeli, söz-sohbet için beklenmemelidir.
• Peygamber eşlerinden bir şey istenilecek olduğunda, eve dalmadan perde arkasından istenmelidir.
• Peygamber eşlerinin; babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları ve sözleşmelerinin sahip oldukları kişilerin eve girmelerinde bir günah yoktur.
• Aksi davranışlar Allah Elçisi'ni üzmektedir.
• Allah Elçisi'nin eşlerini nikâhlamak söz konusu değildir.
Bu âyet grubunun iniş sebebine dair şu nakiller mevcuttur:
Rasûlullah (s.a) Zeyd'in hanımı olan Cahş kızı Zeyneb ile evlendiğinde bir ziyafet vermiş ve insanları davet etmişti. Yemeklerini yedikten sonra onlardan bir kesim Rasûlullah'ın (s.a) evinde oturup konuşmaya daldılar. Hanımı ise, yüzünü duvara doğru çevirmiş bekliyordu. Onların bu tutumları Rasûlullah'a (s.a) ağır geldi. Enes dedi ki: "Peygamber'e sohbete dalmış olanların çıkıp gittiklerini ben mi o'na, yoksa o mu bana haber verdi bilemiyorum." (Enes devamla) dedi ki: "Peygamber gitti ve evine girdi. Ben de o'nunla birlikte girmek istedim. Benimle kendisi arasına perdeyi çekti ve hicab hükmü nâzil oldu. O topluluğa kendilerine verilen öğütler ile öğüt verdi. Azîz ve celîl olan Allah da, Ey iman edenler! Peygamber'in evlerine... girmeyin... Çünkü bu Allah'ın yanında çok büyük bir iştir buyruğu nâzil oldu." [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]
İsmâîl ibn İshâk dedi ki: Bize Muhammed b. Ubeyd anlattı, dedi ki: Bize Muhammed b. Sevr, Ma‘mer'den naklen anlattı. Ma‘mer'in Katâde'den naklettiğine göre bir adam, "Şâyet Rasûlullah (s.a) vefat edecek olursa, Âişe ile evlenirim" demiş. Bunun üzerine, Sizin Allah'ın Rasûlü'ne eziyet vermeniz de... âyeti ile Onun zevceleri de analarıdır (Ahzâb/6) âyeti nâzil oldu. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]
Bu âyetin sebeb-i nüzûlünün, insanlardan birisinin –ki bunun Talha ibn Ubeydillah olduğu ileri sürülmüştür–, "Şâyet Muhammed'den geri kalırsam, mutlaka Âişe ile evleneceğim" demesi olduğu ileri sürülmüştür. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb]
Hicabın nüzûl sebebini, gerek Enes'in, gerek Ömer'in (r.anhuma) hadislerine dayanarak açıklamış bulunuyoruz. Ömer (r.a), dışarı çıktığı vakit Sevde'ye –ki uzun boylu bir hanımdı–, "Seni gördük [tanıdık] ey Sevde" diyordu. Bu sözleri hicaba dair hükmün inmesini çokça arzulamasından dolayı söylüyordu. Bunun üzerine yüce Allah da hicab âyetini indirmişti. Bütün bu sebeplerin bir arada oluşu dolayısıyla âyetin inmiş olma ihtimali de uzak değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân]
Hicab âyeti nâzil olunca babalar, oğullar ve yakın akrabalar Rasûlullah'a (s.a), "Biz de mi onlarla perde arkasından konuşacağız?" diye sordular. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]
Bu âyetlerden anlaşıldığına göre Allah, görgü kuralları ve temizlik kültürü henüz gelişmemiş olan o günün Araplarını eğitmeyi murad etmiştir. Kur’ân'da buna yönelik birkaç âyet vardır:
6Ey iman etmiş kişiler! Salâta [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumlarına] doğru kalktığınız/toplum içine çıktığınız zaman, hemen yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve iki topuğa kadar ayaklarınızı el ile silin. Ve eğer cünüp/aşırı şehvet nedeniyle aklınız başında olmayacak durumda iseniz temizlik üstüne temizlik yapın [cinsel ilişkiye girin, orgazm olun ve yıkanın]. Ve eğer hasta iseniz yahut yolculukta iseniz yahut sizden birisi tuvaletten gelmişse yahut kadınlarla temaslaştıysanız/cinsel ilişkiye girdiyseniz, sonra da su bulamamışsanız, hemen temiz bir toprağa yönelin. Sonra da temiz topraktan yüzlerinizi ve ellerinizi el ile silin. Allah, size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez, fakat sizi temizlemek ve kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödemeniz için üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. [Mâide/6]
27Ey iman etmiş kimseler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip ev halkına selâm vermedikçe girmeyin. Bu, düşünüp öğütlenmeniz için, sizin için daha iyidir.
28Sonra da orada kimseyi bulamazsanız, artık size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Ve eğer size, "Geri dönün!" denilirse, hemen dönün; bu, sizin için daha arındırıcıdır. Ve Allah, yaptığınız şeyleri en iyi bilendir.
29İçinde size ait herhangi bir değerli şey bulunan, oturulmayan evlere girmenizde üzerinize bir sakınca yoktur. Ve Allah, sizin açığa vurduğunuz şeyleri ve gizlediğiniz şeyleri bilir.
30Mü’min erkeklere, bakışlarından bir bölümünü kısmalarını ve ırzlarını korumalarını söyle. Bu, onlar için daha arındırıcıdır. Kuşkusuz Allah, onların yapıp ürettiklerine derin bilgi sahibidir.
31Mü’min kadınlara da, bakışlarından bir bölümünü kısmalarını ve ırzlarını korumalarını söyle. Zînetlerini de –açıkta olanlar hariç– belli etmesinler. Örtülerini de göğüs yırtmaçlarının üzerine sarkıtsınlar. Ve süslerini, kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınlar, yeminlerinin sahip oldukları, kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar ve kadınların savunmasız yerlerini [dübür ve cinsel organlarını] henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar dışındakiler için belli etmesinler. Süslerinden gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını vurmasınlar. Ve ey mü’minler! Başarıya ermeniz için hepiniz topluca hatânızdan Allah'a dönüş yapın! [Nûr/27-31]*
356 Âyetlerde geçen mâ meleket eymanühüm [sözleşmelerinin sahip oldukları] ifadesi, genelde “cariyeler” olarak anlaşılagelmiştir. Cariyelerle ilgili sayı sınırlaması olmadığı gibi onlarla nikâh da gerekmediği anlayışı hâkim olmuştur. O hâlde mâ meleket eymanühüm [sözleşmelerinin sahip oldukları] ifadesiyle kimlerin kast edildiğinin tahlil edilmesi gerekir: İslâm geldiğinde dünyanın her tarafında olduğu gibi Arabistan coğrafyasında da kölelik müessesesi mevcut olup satın alma, miras kalma, kaçırma, harp esirlerinin köleleştirilmesi gibi yollarla devam ediyordu. İslâm, sıcak savaş dışında esir almayı ve savaşta alınan esirlerin köleleştirilmesini yasakladı (Enfâl/67 ve Muhammed/4) ve böylece de kölelik müessesini tedricî bir metotla tamamen yasakladı. 19. yüzyılda İngiltere başta olmak üzere diğer devletler de köleliği yasaklayarak bu müesseseyi ortadan kaldırdılar. Ne yazık ki, sözde bir İslâm devleti olan Osmanlı Devleti, zenci köle ticaretini 1857'de, beyaz köle ticaretini ise ancak 1909'da yasaklamıştır. Geniş açıklama için bkz. Tebyînu'l-Kur’ân; c. 2, s. 167.
Kölelik müessesesinin devam ettiği süreçte, yerel ve uluslararası töreler gereği kadın ve erkek köleler belirli koşullar, sözleşmeler çerçevesinde koruyucu ailelerin himayelerine verilirler, bu hami aileler onların iş gücünden yararlanır ve onları himaye ederlerdi. Köleler din ve vicdan özgürlüğüne sahip olmalarına rağmen, ekonomik ve siyasî açıdan özgür değillerdi. Miras ve gasp yoluyla köle edinme ortadan kalktıktan sonra harp esirlerinden değişime tâbi tutulmayan, fidye verilmeyen ve ailesinden himaye edecek kimsesi bulunmayan hanımlar yine belirli koşullar çerçevesinde birilerinin himayesine verilirdi. Bazen de köleliğin kalkmadığı komşu bir ülkeden hediye olarak köleler gönderilirdi.
Pasajdaki mâ meleket eymanühüm [sözleşmelerinin sahip oldukları] ile, “bu şartlar çerçevesinde himaye altında olan kadınlar” kast edilmiştir. Bunlarla cinsel ilişkiye girebilmek için mutlaka yakınlarından izin alınması ve örfe göre mehirlerinin verilmesi sûretiyle nikâhlanmaları şarttır (Nisâ/24). İslâm, nikâhsız cinsel ilişkiyi tasvip etmez; nikâhsız gönüllü ilişkiyi zina, nikâhsız ve gönülsüz ilişkiyi ise tecavüz sayar.
Âyette bu kadınların, “veya” ifadesiyle ikinci bir grup sayılması, geçmişlerindeki bilinmez noktalar ve o günün örfünde mehir açısından asıl hemşehrileriyle eşit olmamalarından kaynaklanmaktadır. Nikâhın temeli bir olmasına rağmen, detayda farklılık söz konusudur. Bu tür hanımlara somut örnek olarak şu isimler verilebilir: Peygamberimizin eşlerinden “Safiye” bir savaş esiridir; Mariye de kendisine hediyedir. Peygamberimiz her ikisi ile de nikâhlanmıştır. Ayrıca bu iki kadın Kur’ân'da [Tahrîm ve Ahzâb sûrelerinde] Rasûlullah'ın “eşleri” olarak nitelenmiştir.
Bugün kölelik müessesi kaldırılmış, törelerin yerini yerel ve evrensel hukuk almıştır. Bugün bu kavramın, toplama kamplarındaki, sığınma evlerindeki ve esirgeme kurumlarındaki kadınlar olarak ele alınması gerekir.
*İşte Kuran, Ahzab Suresi