Hatalı Çevrilen Ayetler
91Mümtehine Suresi 13
Hatalı Çeviri:
13. Ey iman edenler! Kendilerine Allah'ın gazap ettiği bir kavmi dost edinmeyin. Zira onlar, kâfirlerin kabirlerdekilerden(onların dirilmesinden) ümit kestikleri gibi ahiretten ümit kesmişlerdir.
Doğru Çeviri:
13Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın hoşnut olmadığı toplumu velîleştirmeyin [yönetici, gözetici yapmayın]. Kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerin mezarlık halkından ümit kestiği gibi, kesinlikle onlar, âhiretten ümit kesmişlerdir.
Bu âyet, Medîne döneminde sıkça üzerinde durulan ve sûrenin başında da bahsi geçen velâyet konusuna son noktayı koymaktadır. Enfâl/72-73. âyetler, kâfirlerle mü’minler arasındaki velâyet konusunu ilkeleştirmektedir. Mü’minler mü’minlerin, kâfirler de kâfirlerin velîsi olup birbirlerini korur, gözetir ve yardımda bulunurlar. Mü’minler kesinlikle velâyetlerini [korunmalarını, gözetilmelerini, yönetimlerini], müşriklere/kâfirlere teslim edemezler.
Bu konu ile ilgili Nisâ/119, Kehf/102, Ra‘d/16, Nahl/63, En‘âm/121, Mücâdele/14, Mâide/80-82, 57,51, Âl-i İmrân/28, Tevbe/23, Nisâ/144,89)’a bakılabilir.
NOT:
Bu âyetlerde yer alan velî, evliyâ sözcüğü, genellikle "dost, dostlar" olarak çevirilir, ki bu, âyetleri, ahlâkî bir davranışı önerdiği anlamına indirgemektir. Hâlbuki burada konu edilen velâyet; idarî, siyasî ve hukukî velâyettir [korunma, gözetilme ve yönetilmedir].
Enfâl/73. âyetteki, Eğer siz de onu yapmazsanız, yeryüzünde büyük bir kargaşa ve fitne çıkar ifadesi, "şâyet siz, size Allah'ın, A'dan Z'ye ortaya koyduğu ilkeleri, size emrettiği şeyleri yapmazsanız, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat meydana gelir", yani "kimliğinizi, dininizi ve vatanınızı kaybedersiniz" demektir. Zaten dinin amacı da, insanlara kimlik kazandırmak ve dünya üzerindeki zulüm ve kargaşayı kaldırıp adaleti tesis etmek değil midir? Gayr-i müslimlerin velî edinilmesi durumunda neler olacağına dair Kur’ân'ın bildirdiği bu mucize günümüzde gâyet açık olarak yaşanmakta ve her tarafta görülmektedir. Özellikle de, eğitim çağında velâyeti gayr-i müslimlere verilen çocuklar, İslâm dininden uzaklaşmış; Hristiyan, hatta papaz olmuşlardır. Bunun yüzlerce somut örneği görülmektedir. Ayrıca, velâyetlerini gayr-i müslimlere veren Müslüman ülkelerin de ahlâkî, siyasî, iktisadî ve askerî açıdan yürekler acısı bir durumda oluşu, işte bu âyetlerin işaret ettiği sonuçtan başka bir şey değildir.
Âyetteki, Kâfirlerin, mezarlık halkından ümit kestiği gibi, kesinlikle onlar, âhiretten ümit kesmişlerdir ifadesiyle, kâfirlerin-münâfıkların âhirete, ölümlerinden sonra diriltileceklerine, hesaba çekilip iyilik ve kötülüklerinin karşılıklarını göreceklerine inanmadıkları, dolayısıyla yaptıkları kötülüklerin yanlarına kâr kalacağı inancıyla her türlü fenalığı yapabilecekleri bildirilmiştir.
İnen ilk sûrelerde de, toplumdaki her kötülüğün kaynağının âhirete inanmamaktan kaynaklandığı bildirilmişti:
1Âhirette herkesin iyi veya kötü, yaptığı işlerin karşılığını görmesini/Allah'ın sosyal düzeni belirleyen ilkelerini yalanlayan şu kimseyi gördün mü/hiç düşündün mü? 2,3İşte odur, yetimi itip kakan ve yoksulun yiyeceği üzerine teşvik etmeyen kimse. [Mâûn/1-3]
Âhiret inancı, rahatını seven ve dünya nimetlerini arzu eden bir yapıda yaratılmış olan insan için, işleyeceği suçlar konusunda caydırıcı bir unsurdur. Çünkü menfaati için her türlü sorumsuz davranışta bulunabilecek yapıdaki insan, ancak bir "mükâfat ve ceza yurdu"nun varlığı sayesinde kendisini denetleyebilmekte, böylece dünyadaki kötülüklerin artış hızı frenlenmektedir.*
*İşte Kuran, Mümtehine Suresi