• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

96Ra’d Suresi 1-4




Hatalı Çevrilen Ayetler


96Ra'd Suresi 1-4


Hatalı Çeviri:
1. Elif. Lâm. Mîm. Râ. Bunlar, Kitab'ın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen haktır, fakat insanların çoğu inanmazlar.

2. Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır.

3. Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O'dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır.

4. Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır.



Doğru Çeviri:
1Elif/1, Lâm/30, Mîm/40, Râ/200. İşte bunlar, Kitab'ın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen şey haktır/gerçektir. Lâkin insanların çoğu inanmıyorlar.

2-4Allah, gökleri gördüğünüz şekilde, direkler olmadan yükselten, sonra en büyük taht üzerinde egemenlik kuran376, güneşe ve aya boyun eğdiren/varlıkların yararlanacağı özelliklerde yaratan Zat'tır. –Hepsi adı konmuş bir süre sonuna akıp gidiyor.– O, işi yönetir, Rabbinize kavuşacağınız güne kani olursunuz diye âyetleri ayrıntılı olarak açıklar. Ve O, arzı uzatan, orada sabit dağlar ve ırmaklar oluşturandır. Ve O, orada bütün meyvelerden iki eş yaptı. O, geceyi gündüzün üzerine örtüyor. Şüphesiz bunda iyiden iyiye düşünen bir toplum için alâmetler/ göstergeler vardır. Ve O, yeryüzünde bir tek su ile sulanan birbirine komşu kıtalar, üzümlerden bahçeler, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar oluşturandır. Ve Biz, meyvelerinde, kokularında, tatlarında onların bazısını bazısı üzerine fazlalıklı kılıyoruz. Şüphesiz aklını kullanan bir toplum için bunda birtakım alâmetler/ göstergeler vardır.



Paragrafın kendileriyle başladığı "huruf-ı mukatta‘a"nın [kesik harflerin] verdiği mesajı henüz bilmiyoruz. Bunların birer uyarı aracı olması ve verilecek bilgilere dikkat çekiyor olması mümkündür.

Uyarılardan sonra paragraf, İşte bunlar, Kitab'ın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen şey hakktır/gerçektir. Lâkin insanların çoğu inanmıyorlar denilerek inançsızlara sitemle devam etmekte; ardından da Allah'ın sonsuz kudretine; göklerin ve yeryüzünün yaratılış ve işleyişine, bu kudretin eseri olan nimetlerin çeşitliliğine, yaratılmasındaki amaca ve bunların kullara verilmesine dikkat çekilmektedir.

Burada, yeryüzü ve yeryüzündeki bitkiler Arabistan coğrafyasına göre beyân edilmiştir. Bu âyetleri okuyan kimse kendi bulunduğu bölgedeki yeryüzü nimetlerini dikkate almalıdır.

Burada zikredilen nimetler, evrendeki sistemler, oluşumlar; hepsi Allah'ın varlığına, birliğine ve rabbliğine [planına, programcılığına] delalet etmektedir:

65Sen, Allah'ın yeryüzündekileri size boyun eğdirdiğini [hep sizin yararlanacağınız ölçülerde yarattığını] ve Kendisinin emriyle denizlerde akıp giden gemileri görmedin mi/hiç düşünmedin mi? Göğü de Kendi izni/bilgisi olmaksızın yere düşmekten O tutuyor. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir. [Hacc/65]

5Bir tek, kahredici Allah, gökleri ve yeri hak ile oluşturdu, geceyi gündüzün üstüne bürüyor, gündüzü de gecenin üstüne bürüyor. Güneşi ve ay'ı yararınıza olan yapı ve işleyişte yaratarak hizmetinize sunmuştur. Hepsi de adı konmuş bir süre sonuna akıp gitmektedir. İyi bilin ki O, çok güçlü ve çok bağışlayıcıdır. [Zümer/5]

Burada konu edilen âyetler ve insanlara verilen nimetler, birçok âyette (Hicr/22, Nebe/6-7, İsrâ/12, A‘râf/54) zikredilmişti.

Paragrafın sonunda, Şüphesiz aklını kullanan bir toplum için bunda birtakım deliller vardır buyurularak, bu hususta bireysellikten öte toplumsal bir gözlemleme önerilmiştir. Bu uyarılar birçok kez (Nahl/10-18, Rûm/22-25, 46, 26, Âl-i İmrân/190-194) tekrarlanmıştır:

3. âyette, Orada bütün meyvelerden iki eş yarattı buyurularak, insanlığa Allah'ın bir mucizesi; bitkilerdeki erkeklik-dişilik daha hatırlatılmıştır. Bitkilerdeki erkeklik- dişilik, bitkilerdeki uyum, toprağın titreşerek kabarması, ile ilgili Bilim- Teknik kitaplarında ayrıntılı bilgi mevcuttur.

Burada bir de, Gökleri gördüğünüz şekilde, direkler olmadan yükselten ifadesiyle başka bir mucize daha gösterilmiştir. Bu mucizeyle ilgili de şu güzel açıklamayı naklediyoruz:

DİREKSİZ YÜKSELMİŞ GÖKYÜZÜ

Allah, şu gördüğünüz gökleri direksiz yükseltendir. (Ra‘d/2)

Kur’ân'ın, Peygamberimiz dönemindeki bilgi seviyesiyle söylenmesi mümkün olmayan bilimsel gerçekleri söylemesi, mucizevî yönlerinden biridir. Bu kitabımızda bu mucizeleri göstermeye çalışırken, daha çok son yüzyılda veya son yüzyıllarda ancak anlaşılabilen bilimsel gerçeklerin, 1400 küsur yıl önce söylendiğine yer verdik. Peygamberimiz dönemindeki araştırmalarla, gözlemlerle bilinmesi imkânsız olan bilgilerden biri yukarıdaki âyetteki ifadedir. Fakat bu gerçek diğer başlıklarımızdaki konular gibi son asırlarda keşfedilen bir olgu değildir. İnsanlar çok uzun zaman önce gökyüzünün direkler üzerinde yükselmediğini öğrendiler. Fakat Kur’ân'ın indiği dönemde, toplumun böyle bir ortak kanaati yoktu. Kur’ân'ın indiği dönemden sonra bile gökyüzünün dünyanın iki ucundaki dağlara yaslandığı fikrine inananlar vardı.

Örneğin Yeni Amerikan İncîli'nin eski baskılarından birinde gökyüzü tersine çevrilmiş bir tasa benzetilmektedir ve gökyüzü direklerle ayakta durmaktadır (bkz. The New American Bible, St Joseph's Medium Size Edition, s. 45). İbn Abbâs (ö. hicrî 68/miladî 687), Mücâhid (ö. hicrî 100/miladî 718), İkrime (ö. hicrî 115/miladî 733) gökyüzünü ayakta tutan direklerin [dağların] varlığına inanıyorlardı. Bu şahıslar, Kur’ân'ın âyetinin sadece görünen kısmı belirttiğini, görünmeyen alanda gökleri ayakta tutan direklerin var olduğunu savundular. Gökyüzünün, dünyanın ucundaki dağlara yaslandığı fikrini, Bâbilliler gibi târihte savunan topluluklar oldu. Peygamberimizin yaşadığı dönemde insanlar, yeryüzünün küre şeklinde olduğunu ve yeryüzünde her iki yöne gidilince, yine aynı noktaya gelinebileceğini bilmiyorlardı. Bu yüzden gökyüzünün direkler üzerinde yükseldiği veya yükselmediği iddiası Peygamberimizin içinde bulunduğu dönem için belirsiz, bilinemez, isbatlanamaz bir iddiadır. Kendi döneminde bilinmeyen ve şüpheli bir konuyu, doğru olarak açıklaması Kur’ân'ın bir mucizesidir. Kur’ân'ın belirttiği bu gerçek, Peygamberimizin zamanında isbatlanamadığı için, Kur’ân'daki bu âyetin varlığı Peygamberimize bir avantaj sağlamamaktadır. Hatta bu âyet, o dönemde isbatlanamaz olduğu için bu âyetin ifadesi yüzünden Kur’ân'a itirazlar yöneltilmiş olması da mümkündür. Kur’ân'ı Peygamberimizin yazdığı iddiasını ileri sürenlerin, Peygamberimizin dönemindeki kanaatlere karşın Kur’ân'da niye böyle bir ifade geçtiğini açıklamaları mümkün olmayacaktır. Kur’ân'daki anlatımların değerini daha iyi kavramamız için Peygamberimizin dönemine hayalen gidip, o dönemin insanlarının kafa yapısını anlamaya çalışmamızın gerekliliği bu konuyla da anlaşılmaktadır. Kur’ân, uçakların, arabaların olmadığı, dünyanın ne şeklinin bilindiği, ne de haritasının olduğu, çoğunluğun okuma-yazma bilmediği bir ortamda vahyedilmiştir. Kur’ân'ı, Peygamberimizin, ya da Peygamberimiz dönemindeki insanların yazdığını söyleyenlerin iddialarına karşı bu tabloyu hatırlatalım. Eğer, Kur’ân'ın ifade ettiği bu konuların, o dönemde söylendiğini göz önünde bulundurursak, Kur’ân'ın mucizelerini daha iyi anlayacağımız kanaatindeyiz.

GÖKYÜZÜ NASIL DURUYOR

Binlerce yıllık dünya târihinde insanoğlu atmosferin niteliğinden, faydalarından, yaşamımız için olmazsa olmaz şart olmasından habersiz yaşadı. Tüm tabakalarıyla atmosfer denen gaz topluluğu nasıl olmuştur da bir araya gelmiştir? Nasıl oluyor da sâbit kalıyor? Gökyüzünün koruyucu bir tavan olması (19. bölüm), geri döndürücü özellikleri (20. bölüm), ayrı tabakalardan oluşması ve her tabakanın kendi görevlerini yerine getirmesi (17. bölüm) gibi, gökyüzünün direksiz bir şekilde durması da (21. bölüm) Allah'ın muhteşem sanatın bir sonucudur.

Güneş sistemimizin gezegenlerinde yapılan araştırmalar, hiçbir gezegenin çevresinde yaşamı olanaklı kılacak bir atmosfer olmadığını göstermiştir. Dünyamızın çevresindeki atmosferin varlığı ve daha da önemlisi bu atmosferin yaşam için her türlü olanağı sağlayacak, yaşamı koruyacak şekilde yaratılması; Allah'ın içinde bulunduğumuz dünyayı, yaşamı burada yaratmak için seçtiğinin bir delilidir.

Gezegenin yüzeyinde, yakınlarında ortaya çıkan gaz molekülleri süratli bir şekilde hareket eder. Eğer gezegenin çekim gücü bu sürate üstün gelirse, gezegen gaz moleküllerini çeker ve gezegenin yüzeyi gaz moleküllerini emer. Eğer gaz molekülleri süratle hareket ederlerse ve gezegenin çekim alanından kurtulurlarsa, uzaydaki seyahatlerine devam ederler. Görüldüğü gibi atmosfer ve buna bağlı oluşan dengeler, dünyanın oluşumundan sonraki bir aşamada meydana gelmiştir. Bu da Kur’ân'ın, Göğü yükseltti ve dengeyi koydu (Rahmân/7) âyetinde belirtilen, göğün sonradan oluşması ve dengenin kurulması ile ilgili ifadelerle mucizevî bir şekilde uyumludur. Gaz moleküllerinin dünyamızın çevresinde olduğu gibi bir atmosfer şeklinde oluşması ve durması çok düşük olasılıktaki bir dengenin sağlanmasıyla mümkündür. Bu denge, yerkürenin çekimiyle gaz moleküllerinin hızının tam bir dengede durması hâlidir. Allah gökyüzünü direksiz yükseltirken böyle hassas bir denge sağlamıştır. Fakat iş bununla bitmemektedir. Bu dengenin sağlanması kadar sürekli devam etmesi de gereklidir. Allah yeryüzünü ve atmosferi yaratırken bunun devamı için gerekli tüm dengeleri de kurmuş ve bu dengenin devamını sağlamıştır. Bilimin ilerlemesiyle öğrendiğimiz bu dengenin sürekliliğinin önemine, Kur’ân şöyle işaret etmektedir:

Allah gökleri ve yeri yok olmasınlar diye tutuyor... (Fâtır/41)

Bu denge için çok fazla verinin ayarlanması zorunludur. Örneğin yerkürenin güneşe göre konumunun ayarı önemlidir; çünkü bu ayar sayesinde yeryüzünün ısı dengesi sağlanacaktır ve de bu gaz moleküllerinin hareketini etkilemektedir. Yeryüzünün dönüş hızı da yine ısının homojenliği açısından önemlidir. Bu dönüş hızlanırsa atmosfer dağılır, yavaşlarsa homojenlik bozulur, çünkü arka yüzdeki atmosfer toprak tarafından emilir. Atmosferin devamı için ekvator ve kutup bölgeleri arasındaki ısı farkı da, bu ısı farkından ortaya çıkacak hava akımlarının korkunç sonuçlarını önleyen Himalayalar'daki, Toroslar'daki, Alpler'deki sıra dağlar da çok önemlidir. Sıradağlar yerküremizin yüzeyinde rüzgârları bloke ederek, soğuk havayı yüksek kesimlerde toplayarak dengenin korunmasına katkıda bulunurlar. Ayrıca atmosferimizin bileşimindeki gazlar da atmosferin devamı için önemlidir. Örneğin atmosferde yüzde olarak çok az miktarda bulunan karbondioksit, toprağı gece yorgan gibi örterek ısı kaybının olmasını önler. Atmosfer için yüzey ısısının kararlı kalması, gece ısı kaybının önlenmesi önemlidir. Görüldüğü gibi sıra dağların varlığından karbondioksitin yaratılmasına, dünyanın büyüklüğünden güneşe konumuna, yüzey ısısının dengelenmesinden atmosferdeki gazların hızlarına ve özelliklerine kadar her şey çok ince bir şekilde birbirleriyle bağlantılı olarak ayarlanmış ve bu sayede göğün direksiz yükselmesi mümkün olmuştur. Tüm bu yaratılışlar ve buraya sığdıramadığımız birçok ince oluşum sayesinde atmosfer, dünyanın çekimiyle dünyaya yapışmadan, kendi hızına rağmen uzaya dağılmadan, tepemizde durmakta ve bize hizmet ettirilmektedir.

Bunlarda aklını çalıştıran bir topluluk için elbette deliller vardır. (Ra‘d/4)

Gökyüzünün yaşamamızı mümkün kılacak şekilde var olması, Yaratıcımızın her şeyi çok mükemmel şekilde plânlaması sayesindedir. [Kur’ân Araştırmaları Grubu, Kur’ân Hiç Tükenmeyen Mucize.]*




376 Ayetin orijinalinde geçen istiva ifadesi, mecâzen, “egemenlik kurdu, kontrolü altına aldı” demektir. Âyetlerde görüleceği üzere “Arşa istva etti” ifadeleri, “en büyük, en yüce makamda egemenlik kurdu, kontrolü eline aldı” anlamındadır. Müteşâbih olan bu kavram, âyette mecâzî olarak kullanılmıştır. İstiva sözcüğü, Resmi Mushaf'ın Yûnus/3, Ra‘d/2, Furkân/59, Secde/4, Tâ-Hâ/5, A‘râf/54, Bakara/29. âyetlerinde de yer alır. Âyetteki istiva eden ifadesi ile kastedilen de, “Allah”tır. Çünkü “istiva”, Allah'ın sıfatlarından olup melek veya kulların sıfatı değildir.





*İşte Kuran, Ra'd Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim