Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler
97Rahman Suresi 33-34, 31-32, 35-36, 10-30, 37-78
Doğru Çeviri:
Necm: 597
33Ey cin ve ins380 toplulukları! Eğer göklerin ve yerin kenarlarının bazısından aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın, ancak üstün bir güç olmadan aşamazsınız.
34Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
31Ey ağırlığı olan iki grup! Yakında sizin hesabınıza bakacağız.
32Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
35İkinizin de üzerine ateşten alev ve duman gönderilir de siz yardımlanamazsınız.
36Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
10-12Ve kendisinde, meyvelar ve salkımlı hurma ağaçları, yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler olan yeryüzünü oluşturdu, onu oranın yaratıkları için alçalttı.
13Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
14,15O, görünen, bilinen varlıkları pişmiş çamur gibi kuru balçıktan/değişken bir maddeden oluşturdu. Görünmez varlıkları, güçleri de ateşin dumansızından/enerjiden oluşturdu.
16Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
17Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], iki doğunun Rabbi ve iki batının Rabbidir.
18Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
19İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi. 20Aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar.
21Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
22İkisinden inci ve mercan çıkar; her ikisinden de sizin yararınıza olan birçok şey; gıda ve süs aleti, içme suyu, sulama suyu ve ulaşımda kolaylık elde edilir.
23Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
24Denizde koca dağlar gibi yükseltilen gemiler de O'nundur.
25Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
26,27Yeryüzünün üzerindeki her kişi gelip geçicidir. Ve o celal ve ikram sahibi Rabbinin bizzat Kendisi baki kalır.
28Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
29Göklerde ve yerde bulunan kimseler, O'ndan istekte bulunurlar. O, her an bir iştedir.
30Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
37Sonra da gök yarılıp zeytinyağı gibi bir gül olduğu zaman...
38Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
39Artık işte o gün, bildik-bilmedik, gelmiş-gelecek hiç kimse, bir başkasının günahından sorumlu tutulmaz.
40Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
41Suçlular, nişanlarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından tutuluverirler.
42Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
43İşte bu, suçluların yalanladığı cehennemdir. 44Onlar, onunla kaynar su arasında dolaşır dururlar.
45Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
46Ve Rabbinin makamından korkan kimseler için iki cennet vardır.
47Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
48İkisinin de dalları vardır.
49Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
50İkisinde de akıp giden iki pınar vardır.
51Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
52İkisinde de her meyvedan çift çift vardır.
53Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
54Astarları kalın ipekten/atlastan yataklara yaslanmış kimseler olarak, iki cennetin de devşirmesi yakındır.
55Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
56Oralarda, daha önce bildik, bilmedik, geçmiş, gelecek hiç kimse tarafından dokunulmamış; el ve göz değmemiş, bakışlarını dikenler vardır.
57Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
58Sanki onlar yâkut ve mercandırlar.
59Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
60İyilileştirmenin-güzelleştirmenin karşılığı, iyileştirme-güzelleştirmeden başka olabilir mi?
61Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
62Bu ikisinin astından iki cennet daha vardır.
63Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
64Bunlar yemyeşildirler.
65Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
66İkisinde durmaksızın coşan iki pınar vardır.
67Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
68İkisinde de meyve, hurma ve nar vardır.
69Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
70O meyvelerin içlerinde iyilikler-güzellikler vardır.
71Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
72Çadırlara kapanmış parlak gözlüler vardır.
73Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
74Bunlardan önce onlara bildik-bilinmedik hiç kimse dokunmamıştır.
75Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
76Yeşil yastıklara ve “Abkari” sergilere; hârikulâde güzel işlemeli döşeklere yaslananlar olarak…
77Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
78Azamet ve büyüklük sahibi, emir ve yasak koyma hakkına sahip, saygınlaştırma sahibi Rabbinin adı, ne cömerttir!381
33Ey cin ve ins toplulukları! Eğer göklerin ve yerin kenarlarının bazısından aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın, ancak üstün bir güç olmadan aşamazsınız.
34Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
31Ey ağırlığı olan iki grup! Yakında sizin hesabınıza bakacağız.
32Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
35İkinizin de üzerine ateşten alev ve duman gönderilir de siz yardımlanamazsınız.
36Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
Teknik olarak كُما[kümâ/ikiniz] zamirinin daha evvel geçmiş olması zaruretinden dolayı âyetler, mevcut Mushaf'takinden farklı tertip edilmiştir.
Bu âyetlerde tüm insanlar tehdit edilmekte ve dengeyi bozmaları, dengeyi ikâme etmemeleri neticesinde zarara uğrayacakları bildirilip bunun cezasını çekecekleri ve bu evrenden kaçamayacakları bildirilmektedir.
Âyetteki ins-cinn terkibi, "bilinen, bilinmeyen, herkes" anlamını ifade eder. Bu konuya dair Nâs sûresi'nde detaylı bilgi vermiştik. [Tebyînu'l-Kur’ân; c. 1, s. 369-371.]
Otuz birinci âyette "الجن و الإنسins ve cinn" terkibi, "الثقلان sekalan" olarak tefsir edilmiştir. "ثقلان sekalan" sözcüğü "ثقل sekal" sözcüğünün tesniyesi yani "ikili"dir. Bu sözcüğün anlamı, "ağırlık" demek olup, bu sözcüğün türevlerinden "ثِقلة siklet" sözcüğü, türkçemizde de arapçadaki anlamıyla kullanılmaktadır.
Âyette "ايها الثقلان eyyühe's-sekalan (ey ağırlığı olan iki gurup)" ifadesi, folklorik anlamdaki cin anlayışını dışlamaktadır. Burada kendisine seslenilen iki gurup, uzayda hacmi ve ağırlığı olan iki guruptur.
33. âyette tüm insanlara, eğer göklerin ve yerin kenarlarından aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak sultan/üstün bir güç olmadan aşamazsınız buyurulmaktadır.
Dünyanın ve uzayın çapları ile ilgili bilim teknik kitaplarında ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.
Otuz beşinci ayette ins ve cinnden (herkesten) yalanlayıcı kitlelerin başına gelecek karşı konulamaz derin psikolojik sıkıntılar konu edildiği gibi insanlığı bekleyen kıyamet sahneleri de bildirilmektedir.
10-12Ve kendisinde, meyvelar ve salkımlı hurma ağaçları, yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler olan yeryüzünü oluşturdu, onu oranın yaratıkları için alçalttı.
13Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
Bu âyetlerde insanlara verilen nimetlerden bazıları; meyvalar ve salkımlı hurma ağaçları, yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkileri sayılıp sonunda da, Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin [eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin] hangisini yalanlıyorsunuz? diye uyarı yapılmıştır.
Burada sayılıp dökülen nimetlerle ilgili geçmiş sûrelerde birçok âyet yer almıştı:
* Peki, Rabbinin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisinden kuşkuya düşüyorsun? [Necm/55]
14,15O, görünen, bilinen varlıkları pişmiş çamur gibi kuru balçıktan/değişken bir maddeden oluşturdu. Görünmez varlıkları, güçleri de ateşin dumansızından/enerjiden oluşturdu.
16Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
17Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], iki doğunun Rabbi ve iki batının Rabbidir.
18Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
Bu âyetlerde Allah, tanıklığını, iki doğunun, iki batının Rabbi oluşu ile desteklemiştir. Âyette konu edilen iki doğu, iki batı ifadesi, güneş ve ayın doğma, batma yerleri veya güneş ve güneşin mevsimlerde farklı yerlerden doğup farklı yerlerden batması şeklinde anlaşılabilir. Nitekim bir başka âyette şöyle buyurulmuştur:
* Artık hayır. Doğuların ve batıların Rabbine kasem ederim ki Biz, onların yerine kendilerinden daha hayırlı olanları getirmeye kesinlikle güç yetirenleriz. Ve Biz, önüne geçilenler değiliz. [Me‘âric/40-41]
Burada denilmek istenen şudur: Güneş ve ayın gökteki konumları ve işleyişi de Allah'tan başkası tarafından belirlenemez. Bu gerçeği de kimse yalanlayamaz.
19İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi. 20Aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar.
21Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
22İkisinden inci ve mercan çıkar; her ikisinden de sizin yararınıza olan birçok şey; gıda ve süs aleti, içme suyu, sulama suyu ve ulaşımda kolaylık elde edilir.
23Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
24Denizde koca dağlar gibi yükseltilen gemiler de O'nundur.
25Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
Bu âyetlerde ise denizdeki nimetlere ve bu nimetleri oluşturan güç ve programına dikkat çekilmiştir. İki deniz birbirine kavuşmak üzere salıverilmiş, ikisinden de inci ve mercan çıkıyor. Bu iki denizin arasında bir engel var; birinin özelliği [yaşayan hayvanları ve bitki örtüsü] diğerine geçmiyor.
Bu husus, Furkân sûresi'nde de konu edilmişti. Oradaki açıklamaya burada da yer veriyoruz:
53Ve O, iki denizi salıverendir; şu su, tatlı ve susuzluğu giderici, şu da tuzlu ve acıdır. Ve O, aralarına bir engel ve yasak koyandır.
54Ve O, sudan, bir beşer oluşturup sonra ona bir soy ve evlilik sebebiyle akrabalık oluşturandır. Ve senin Rabbin her şeye güç yetirendir. [Furkân/53-54]
Bu âyetlerde de doğadaki yasalardan birine dikkat çekilmektedir. Buna göre, acı ve tatlı sular aralarına konan bir engel ile birbirine karışmamaktadır. Allah'ın bu yasası başka âyetlerde de bildirilmiştir:
61Onların ortak koştuğu şeyler mi hayırlıdır ya da yeryüzünü barınak yapan, aralarında nehirler oluşturan, onun için sabit dağlar koyan ve iki deniz arasına engel koyan mı? Allah ile beraber bir ilâh mı var? Tam tersi onların çoğu bilmiyorlar. [Neml/61]
19İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi. 20Aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar.
21Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz? [Rahmân/19-21]
Bu yasa; denizlerdeki, göllerdeki ve bataklıklardaki suların o su kütlesinde bulunan minerallerden arınarak buharlaşmasını, buharlaşan suyun ise yeryüzüne tatlı su olarak içmeye ve tarıma elverişli özellikte düşmesini ve yeraltı sularının oluşmasını sağlamakta, ayrıca da okyanusların içinde var olan değişik akıntıları izah etmektedir.
DENİZLERİN ARASINDAKİ ENGEL konusu ile ilgili de Bilim ve Teknik kitaplarında ayrıntılı bilgi bulunmaktadır.
New York Bilimler Akademisi Rektörü ve Amerika Birleşik Devletleri Bilimsel Araştırmalar Kurulu eski üyelerinden A. Cressy Morrissonn şöyle demektedir:
Ay bize 240.000 mil uzaklıktadır. Günde iki kere gerçekleşen med olayı bize ayın varlığını gâyet latif bir şekilde hatırlatır. Ayın çekim gücü sonucu okyanuslarda meydana gelen kabarma bazı yerlerde yaklaşık olarak 18 m.'ye kadar çıkar. Hatta ay çekimi sonucu, yer kabuğu bile günde iki kere dışa doğru birkaç santim kayar. Bütün bunlar bir dereceye kadar bize düzenli görülür. Ve biz, bütün okyanusun düzeyini birkaç metre kabartan ve son derece sert görünen yer kabuğunu birkaç santim dışa doğru kaydıran korkunç gücü kavrayamayız.
Merih gezegeninin de bir ayı vardır. Küçük bir ay. Bu ay sadece gezegene 6.000 mil uzaklıktadır. Bunun gibi dünyamızın uydusu olan ay da şu andaki uzaklığı yerine söz gelimi 50.000 mil uzaklıkta olsaydı, ay çekimi sonucu sularda meydana gelen kabarma o kadar güçlü olurdu ki, deniz yüzeyinin altında bulunan bölgeler günde iki defa, dağları aşındıracak güçte tazyikli bir suyun altında kalacaktı. Bu durumda belki de gerekli çabuklukta derinliklerden yükselen dağlar olmayacaktı. Bu basınç sonucu yer kabuğu çatlayacak, havadaki kabarma her gün kasırgaların kopmasına neden olacaktı.
Dağların tamamen silindiğini varsayarsak, o zaman bütün yerküresinin üstündeki suyun derinliği 1.5 mil dolaylarında olacaktır. O zaman da hayat, muhtemelen uçsuz bucaksız bir okyanusun derinliklerinde bulunacaktı.
Ne var ki, bu evreni yönlendiren el, iki denizi salıvermiş, ama bu iki denizin arasına hem onların hem de evrenin yapısından kaynaklanan aşılmaz bir engel koymuştur. Her yönüyle uyum içinde hareket eden evrenin plânları, her işini yerinde ve bir hikmete göre yapan, her şeyi hikmetle yönlendiren yüce yaratıcının eliyle önceden belirlenmiş, özenle düzenlenmiş olarak uygulanmaktadır.
Böylesine düzenli ve sürekli işleyen bu plânlama kendiliğinden ortaya çıkmış bir tesadüf olamaz. Bütün bunlar evreni bir amaç için yaratan ve evrene hükmeden ince ve sağlam yasaları, bu amacı gerçekleştirecek özelliklere sahip kılan yüce yaratıcının iradesi ile meydana gelmektedir. [A. Cressy Morrisson, İnsan Yalnız Değildir [İlim Îmân Etmeye Çağırıyor]
İNCİ- MERCAN
Bu paragrafı iyi anlayabilmek için önce ayette geçen "Bahr (deniz)" sözcüğünü açıklamamız gerekiyor.
BAHR [DENİZ]
" البحرBahr" sözcüğü "genişlik ve açık yüzlülük" demektir. Denize "bahr" denmesi genişliğinden, enginliğinden dolayıdır. "Bahr" sözcüğü aynı zamanda "çok bilgili kişi" demektir. [Lisanü’l Arab, c.1, s. 332-335] Mecaz olarak da anlamı "çok bilgili, saygın kişi" demektir. [Tacü’l Arus; c. 6, s. 51] Bilindiği gibi, Türkçemizde de çok bilgili insanlar için "derya gibi adam" deyimi kullanılmaktadır.
" البحرBahr" sözcüğünün öz anlamı ve Fatır/12, Casiye/12 ve Nahl/14. ayetteki ifadeler dikkate alındığında, ayette geçen " iki deniz" ifadesinin, gayet büyük tatlı su ve tuzlu su birikintileri; göller, denizler ve de nehirler olduğu açıkça anlaşılır.
Ama biz biliyoruz ki, tatlı su birikintilerinde (nehir, göl) inci ve mercan yaşamaz; inci mercan tuzlu denizlerde yaşar. İnci, mercan, tuzlu sulardan, denizlerden çıkarılır.
Öyleyse burada konu edilen inci ve mercan değil; başka bir şeydir. Bu şeylerin ne veya neler olduğunu Kur’an’dan tespit edebiliriz.
Fatır/12,
12İki deniz de eşit olmuyor; şu tatlıdır, hararet keser ve içerken kayar; şu da tuzludur, yakar kavurur. Her birinden de taze bir et yersiniz ve giyeceğiniz bir süs çıkarırsınız. O'nun armağanlarından hakkınız olanı arayasınız ve kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödersiniz diye onda suyu yara yara giden gemileri de görürsün.
Nahl/14
14Ve O, denizden taze et yiyesiniz ve ondan takındığınız süs eşyasını çıkarasınız diye armağanlarından rızık aramanız için ve kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödemeniz için denizi sizin emrinize verendir. –Gemilerin denizde suyu yararak gittiklerini görüyorsun.–
Casiye/12
12Allah, işi olarak içinde gemilerin seyretmesi, sizin de O'nun armağanlarından rızık aramanız ve kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödemeniz için denizi emrinize veren/yararlanacağınız yapı ve özelliklerde yaratan Zat'tır.
Bu ayetlerde denizlerin, nehirlerin; tatlı ya da tuzlu suların insanlara sağladığı yararlardan bahsedilmektedir. Bu yararlar, gıda ve süs aleti oluşları, içme suyu, sulama suyu olarak kullanılmaları ve ulaşımdaki önemli yerleridir.
Ki, büyük suların bu yönde sağladığı yararlar, inci ve mercandan kat kat daha değerlidir.
Demek oluyor ki burada "İnci" ve "mercan" sözcüklerinin öz anlamları değil; tıpkı "altın" ve "gümüş " sözcüklerinden oluşturulan "altın-gümüş" öbeğinin deyimsel anlamı gibi "inci-mercan" öbeğinin deyimsel anlamı kastedilmektedir.
Bilindiği üzere altın ve gümüş birer tedavül aleti; birer maden isimleri iken "deyimsel olarak, "tüm ihtiyaçlar; ihtiyaçları karşılayan nesne" anlamında kullanılır.
Örneğin "Gökten altın- gümüş yağmaz" ifadesi, deyimsel olarak "çalışmadan hiçbir ihtiyaç karşılanmaz; çalışılıp da kazanılmalı" demektir. Arapçada olduğu gibi Türkçemizde de buna benzer birçok ifade bulunmaktadır.
"Para-pul", "baklava-börek" " yağ-kaymak" sözcük öbeklerini bu konuya örnek verebiliriz.
Konumuz ayette de "her ikisinden inci, mercan çıkar" ifadesi, "Her ikisinden de sizin yararınıza olan birçok şey; gıda ve süs aleti, içme suyu, sulama suyu ve ulaşımda kolaylık elde edilir" demektir.
Nitekim:
"Âlimin her sözü Lal-ü mercan incidir;
Cahilin her sözü günde bin can incitir" denir.
Rahman Suresi’nin fonetik yapısı, şiirsel yapısı da dikkate alındığında bu ifadeler ile büyük bir sanat gösterimi yapıldığı da anlaşılır.
26,27Yeryüzünün üzerindeki her kişi gelip geçicidir. Ve o celal ve ikram sahibi Rabbinin bizzat Kendisi baki kalır.
28Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
29Göklerde ve yerde bulunan kimseler, O'ndan istekte bulunurlar. O, her an bir iştedir.
30Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
37Sonra da gök yarılıp zeytinyağı gibi bir gül olduğu zaman...
38Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
39Artık işte o gün, bildik-bilmedik, gelmiş-gelecek hiç kimse, bir başkasının günahından sorumlu tutulmaz.
40Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
41Suçlular, nişanlarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından tutuluverirler.
42Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
43İşte bu, suçluların yalanladığı cehennemdir. 44Onlar, onunla kaynar su arasında dolaşır dururlar.
45Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
Yukarıdaki paragrafta, arz üzerindeki her şeyin fâniliği vurgulanmıştı. Şimdi de göklerle ilgili bilgi verilmektedir: Gök yarılıp zeytinyağı gibi bir gül olacak, işte o gün, ins ve cann [hiç kimse], onun [bir başkasının] günahından sorumlu tutulmayacak. Kişinin kendi günahından başka bir günahtan sorumlu tutulmayacağı birçok âyette [En‘âm/164, İsrâ/15, Fâtır/18, Zümer/7 ve Necm/38'de] belirtilmişti.
Suçlular simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından tutulup cehenneme sürüklenecek, cehennemle kaynar su arasında dolaşıp duracaklar. Burada kıyâmet ve mahşere ait oluşumlar bildirilerek uyarı yapılmakta ve bunu kimsenin yalanlayamayacağı ifade edilmektedir.
37. âyette, kıyâmet günü, "göğün yarılıp zeytinyağı gibi bir gül olacağı" ifade buyurularak, o dehşet gününde gökyüzünün sıvılaşacağı ve alev alev yanacağı bildirilmektedir. Bu âyetler indiği zaman petrol olmadığından, aydınlatma malzemesi ve yakıt olarak zeytinyağı kullanılmaktaydı.
Göğün durumuna dair birçok âyette (Duhân/43-46, Me ‘âric/8-10, Furkân/25, İnfitâr/1-5, İnşikak/1-5) bilgi verilmişti.
39. âyet genellikle, "O gün ne inse ne cinne günahından sorulmaz" şeklinde çevrilmektedir. Hâlbuki âyetin teknik yapısı böyle bir anlama müsaade etmez. Zira âhirette peygamberler dâhil herkes sorgulanacaktır. Bu sorgulama, Allah'ın öğrenmesi için değil, adl-i ilâhînin teşhiri ve gösterimi içindir:
6Andolsun, kendilerine elçi gönderilmiş olanları da sorguya çekeceğiz, andolsun, gönderilen elçileri de sorguya çekeceğiz. [A‘râf/6]
8Sonra, o gün siz, nimetten kesinlikle sorulacaksınız. [Tekâsür/8]
3Onlar; Hıcr 91Kur’ân'ı sihir, şiir, esatir (mitolojik söylentiler), uydurulmuş söz gibi birtakım parçalar, kötü sözler kabul eden kimseler, 3iman edenler olmuyorlar diye sen kendini yıkıma uğratacaksın!
4Eğer Biz dilersek, Hıcr 90o yemincilere indirdiğimiz şey gibi 4onlara gökten bir alâmet [gösterge; ışın, radyasyon ve meteorlar, tayfun, sel] indiririz de onların boyunları, ona boyun eğenler oluverirdi. 5Ve kendilerine Rahmân'dan [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'tan] yeni bir öğüt geldi mi, kesinlikle ondan yüz çeviren kimseler oldular. 6Sonra da, kesinlikle yalanladılar. İşte alay edip durdukları şeyin haberleri yakında onlara gelecektir. Hıcr 92,93İşte, andolsun Rabbine ki, Biz, kesinlikle onların hepsini yaptıkları şeylerden hesaba çekeceğiz. [Hicr/92-93]
44. âyetteki, Onlar, onunla kaynar su arasında dolaşır dururlar ifadesiyle, günahkârların cehennem ile kaynar su arasında mekik dokuyacakları bildirilmektedir. Yani, suçlular cehennemde, susadıkça su kaynaklarına gidecekler, ama orada kaynar sudan başka bir şey bulamayacaklar. Zorunlu olarak o kaynar sudan içecekler. Bu hususa başka âyetlerde (Mü’min/69-76, Hacc/19-24, Kehf/29, Muhammed/14-15, İbrâhîm/15-17, En‘âm/70, Yûnus/4, Saffat/67, Sâd/57, Duhân/46, 48, Vâkıa/42, 54 ve Nebe/25 de dikkat çekilmiştir.
46Ve Rabbinin makamından korkan kimseler için iki cennet vardır.
47Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
48İkisinin de dalları vardır.
49Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
50İkisinde de akıp giden iki pınar vardır.
51Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
52İkisinde de her meyvedan çift çift vardır.
53Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
54Astarları kalın ipekten/atlastan yataklara yaslanmış kimseler olarak, iki cennetin de devşirmesi yakındır.
55Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
56Oralarda, daha önce bildik, bilmedik, geçmiş, gelecek hiç kimse tarafından dokunulmamış; el ve göz değmemiş, bakışlarını dikenler vardır.
57Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
58Sanki onlar yâkut ve mercandırlar.
59Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
60İyilileştirmenin-güzelleştirmenin karşılığı, iyileştirme-güzelleştirmeden başka olabilir mi?
61Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
62Bu ikisinin astından iki cennet daha vardır.
63Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
64Bunlar yemyeşildirler.
65Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
66İkisinde durmaksızın coşan iki pınar vardır.
67Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
68İkisinde de meyve, hurma ve nar vardır.
69Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
70O meyvelerin içlerinde iyilikler-güzellikler vardır.
71Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
72Çadırlara kapanmış parlak gözlüler vardır.
73Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
74Bunlardan önce onlara bildik-bilinmedik hiç kimse dokunmamıştır.
75Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
76Yeşil yastıklara ve “Abkari” sergilere; hârikulâde güzel işlemeli döşeklere yaslananlar olarak…
77Peki siz ikiniz, Rabbinizin güç yetirdiklerinin; eşsiz gücünün, eşsiz nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz?
Suçluların âkıbeti açıklandıktan sonra, beyânnamenin bu bölümünde şirk ve küfürden uzak olanların durumu, onları bekleyen nimetler sayılıp dökülmüştür:
33Peki, o, kazandığı şeyler ile birlikte her bir kişinin üzerinde dikilen/görüp gözeten kimdir? Onlar ise Allah'a ortaklar edindiler. De ki: "Onları isimlendirin! Yoksa siz, O'na yeryüzünde bilmediği bir şey mi ya da sözden açık olanı mı haber vereceksiniz? Aslında kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kişilere plânları güzel gösterildi de Yol'dan saptırıldılar. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için yol gösteren kimse yoktur. [Ra‘d/33]
45Biz, onların söylediklerini daha iyi biliriz. Ve sen, onların üzerinde zorlayıcı değilsin. O hâlde sen, Benim tehdidimden korkan kimselere Kur’ân ile öğüt ver. [Kaf/45]
26-28Ve onlar: "Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], çocuk edindi" dediler. Rahmân, bundan arınıktır. Aksine onlar armağanlar verilmiş kullardır. Onlar, O'nun sözünün önüne geçemezler; onlar, yalnız O'nun emriyle iş yaparlar. O, Rahmân'ın çocukları saydıkları şeylerin önlerinde olanı ve arkalarında olanı bilir. Ve onlar, O'nun hoşnut olduğu kimselerden başkasına yardımda/destekte bulunmazlar. Bununla birlikte onlar O'na duydukları derin saygı ve sevgiden dolayı ondan uzaklaşma korkusundan tir tir titrerler. [Enbiyâ/26-28]
Ve Haşr/21, Ahzâb/37, Tâ-Hâ/2-4, Ankebût/33-34, Kasas/33-34, Meryem/4-6.
62. âyette tesniye [ikil] kalıbıyla yer alan جنتان [cennetân] sözcüğü –ki lafzen "iki cennet" demektir– klâsik eserlerde şu şekillerde anlaşılmıştır:
• Cennetlerden biri cinnler, biri de insanlar içindir.
• Cennetlerden biri cenneti hakk eden kişi, diğeri de eşleri içindir.
• Bunlar; birinde dünya nimetleri, diğerinde de cennet nimetleri olan iki cennettir.
• Bu cennetlerden biri gezmek ve dinlenmek, diğeri de ikâmet etmek içindir.
Bizce burada sözcüğün tesniye gelmesi, ses uyumu için olup anlamı çoğuldur. Zira kullara vaat edilen cennet Kur’ân'da hep جنات[cennâtin/cennetler] şeklinde çoğul olarak gelmiştir.
78Azamet ve büyüklük sahibi, emir ve yasak koyma hakkına sahip, saygınlaştırma sahibi Rabbinin adı, ne cömerttir!
Allah'ın elçi göndermek sûretiyle insanlığa müdahalesi açıklandıktan sonra, Celal ve ikram sahibi Rabbinin adı, ne cömerttir! buyurularak, Allah'ın "Rahmân" isminin bereketine ve evrene yansımasına dikkat çekilmiştir. O, insana anasından daha fazla rahmet etmekte, bu nedenle de elçi gönderip kitap indirmekte; böylece onların mutlu yaşamalarını temin etmek istemektedir.*
380 Cin ve ins sözcükleri Kur’ân'da ilk kez burada geçtiğinden bu sözcüklerle ilgili kısaca bilgi vermek istiyoruz: Cin, halk kültüründe “insan gibi yiyip içen, üreyen, inanan, bazen ehil insanlarca işçi gibi çalıştırılan, olağanüstü güç ve bilgilere sahip, insanları çarpan, istediklerine zarar veren, erdirici, yüksek değerler ilham eden gizli destekçi güç, görünmeyen yaratık” olarak bilinmekte; bu nedenle de Kur’ân yanlış anlaşılmaktadır. Cin sözcüğü, aslında “örtülü varlık; insanın beş duyusuyla kavrayamadığı, algılamaya kapalı, mevcudiyeti kesin olan varlık veya güç” demektir. Bu sözcüğün karşıt anlamlısı ins [insan] de; “beş duyu ile hissedilebilen, bilinen, görünen, tanıdık, ilişki kurulabilen, kaybolmayan, sürekli ortada duran” demektir. Aşina olduğumuz şu sözcükler de cin sözcüğünün türevlerindendir: Cennet [toprağı ağaç yapraklarıyla saklanmış yer], cinnet [aklı, fikri saklanmak, delirmek], cenin (–ana karnında saklandığı için bu adı almıştır–), cünnet [savaşta kullanılan kalkan (–kişiyi oktan mızraktan sakladığı için bu ad verilmiştir–)].
Kur’ân'da cin sözcüğünün; “mikroorganizmalar, elektrik, mıknatıs, ışın, radyasyon, ajan/casus, yabancı, kimliği belirsiz kimse” anlamlarında kullandığını göreceğiz. Bir de Kur’ân'da ins ve cin sözcüklerinin beraber kullanıldığını görürüz. Bu iki zıt anlamlı sözcük birlikte kullanıldığında, sözcüklerin anlamı farklılaşmakta, başkalaşmakta ve zenginleşmektedir.
Zıt anlamlı iki sözcükten, daha kapsamlı bir anlam çıkarmak her dilde var olan bir uygulamadır. Örneğin: Gece-gündüz, yaş-kuru, canlı-cansız, kedi-köpek, sabah-akşam, yer-gök, iyi-kötü, acı-tatlı, sağ-sol, ileri-geri, aşağı-yukarı, en-boy, ak-kara, irili-ufaklı, dünya-âhiret gibi zıt anlamlı sözcüklerin beraber deyimsel kullanımında, kalıbın anlamı, sözcüklerin özel anlamlarından farklılaşmakta ve zenginleşmektedir.
Anlamlarının birbirlerine zıt olduğunu gördüğümüz ins ve cin sözcükleri, birlikte bir kalıp hâlinde kullanıldıklarında, “gördüğünüz-görmediğiniz, bildiğiniz-bilmediğiniz, tanıdığınız-tanımadığınız, yani herkes ve her şey” anlamına gelmektedir. Bunun Kur’ân pek çok örneği bulunmaktadır.
381 Bu pasajı, teknik gerekçeler ve anlam bilgisi gereği Resmi Mushaf'tan farklı tertip ettik. Ayrıntılı açıklama için bkz. Tebyîn.
*İşte Kuran, Rahman Suresi