Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler
102Nur Suresi 19-21, 23-26, 22
Hatalı Çeviri:
19. İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
20. Ya sizin üstünüze Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı, Allah çok şefkatli ve merhametli olmasaydı (haliniz nice olurdu)!
21. Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o, edepsizliği (yüzkızartıcı suçları) ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse asla temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.
22. İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere (mallarından) vermeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar; feragat göstersinler. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
23, 24. Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lânetlenmişlerdir. Yapmış olduklarına, dilleri, elleri ve ayaklarının, aleyhlerinde şahitlik edeceği gün onlar için çok büyük bir azap vardır.
25. O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah'ın apaçık gerçek olduğunu anlayacaklardır.
26. Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır. Bu sonuncular, (iftiracıların) söylediklerinden çok uzaktırlar. Kendileri için bağışlanma ve güzel bir rızık vardır.
Doğru Çeviri:
Necm: 612
19Şüphesiz, inanan kimseler içinde aşırılığın, iffetsizliğin yayılmasını seven kimseler, dünyada ve âhirette acı veren bir azap onlar içindir. Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz.
20Ve sizin üstünüze Allah'ın armağanı ve merhameti ve şüphesiz Allah, çok şefkatli ve çok merhametli olmasaydı!...
21Ey iman etmiş kimseler! Şeytanın adımlarını izlemeyin. Ve kim şeytanın adımlarını izlerse, şunu bilsin ki o, aşırılıkları, iffetsizlikleri ve tüm çirkinlikleri emreder. Ve eğer üstünüzde Allah'ın armağan ve merhameti olmasaydı, sizden hiçbir kimse sonsuza dek temize çıkmazdı. Fakat Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.
23Şüphesiz hür, evli, hiçbir şeyden haberi olmayan mü’min kadınlara zina isnat eden kimseler, dünya ve âhirette dışlanmışlardır. Ve onlar için çok büyük bir azap vardır.
24O gün onların dilleri, elleri ve ayakları, yapmış oldukları işlere kendi aleyhlerinde şâhitlik edecektir.
25O gün Allah, onlara gerçek karşılıklarını tastamam verecektir. Onlar da Allah'ın, apaçık hakkın ta kendisi olduğunu bileceklerdir.
26Kötü kadınlar kötü erkekler, kötü erkekler de kötü kadınlar içindir; temiz kadınlar temiz erkekler, temiz erkekler de temiz kadınlar içindir/ pis sözler, çirkin işler pis kimselere yakışır. İyi-güzel söz ve işler de, iyi-güzel kimselere yakışır. İşte onlar, iftiracıların söylediklerinden çok uzak olanlardır. Kendileri için bağışlanma ve saygın bir rızık vardır.
22Ve sizden fazlalık ve genişlik sahibi kimseler akrabaya, miskinlere, Allah yolunda göç edenlere vermemeye yemin etmesinler; bağışlasınlar, hoş görsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.386
19Şüphesiz, inanan kimseler içinde aşırılığın, iffetsizliğin yayılmasını seven kimseler, dünyada ve âhirette acı veren bir azap onlar içindir. Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz.
20Ve sizin üstünüze Allah'ın armağanı ve merhameti ve şüphesiz Allah, çok şefkatli ve çok merhametli olmasaydı!...
20. âyetteki, Ve sizin üstünüze Allah'ın lütuf ve merhameti ve şüphesiz Allah, çok şefkatli ve çok merhametli olmasaydı ifadesinde de, yukarıda tevbeyi konu alan âyette olduğu gibi şart cümlesinin son bölümü söylenmemiştir. Bunun cevabı, "hâliniz nice olurdu" veya "hiç biriniz ebediyyen temize çıkamazdı" şeklinde takdir edilebilir.
Âyetlerden açıkça anlaşılan mevzuları şu şekilde sıralayabiliriz:
• Bu iftirayı yayanlar, maalesef Müslümanlardan bir topluluktur.
• Bunlar, Kur’ân'ın verdiği terbiyeye göre hareket etmemiş; yanlış yapmış, suç işlemişlerdir ve bu olaya bulaştıkları ölçüde sorumludurlar.
• Aslında çok kötü görülen bu olay, hayırlı olmuştur.
• İftirayı atanlar-yayanlar, kanıtsız ve tanıksız dedikodu ürettiklerinden yalancı duruma düşmüşlerdir.
• Bu haberi duyanlar, duydukları zaman hüsn-i zannda bulunup, bunun apaçık bir yalan olduğunu söylemeleri gerekirdi.
• Bu iftirayı duyduklarında mü’minlerin, bunun bir iftira olduğunu ve buna bulaşmanın caiz olmadığını idrak etmeleri ve yayılmasını önlemeleri gerekirdi.
• Bu iftiraya alet olan, işin nereye varacağını bilmeden ileri-geri konuşanlar, Allah'ın çok büyük günah saydığı bir işi yapmışlardır. Allah, çok merhametli olduğu için azaba maruz kalmamışlardır. İmanlı olan kimseler bunu kesinlikle bir daha yapmamalıdırlar.
11. âyette, Bunu kendiniz için bir kötülük saymayın; bilakis o, sizin için bir iyiliktir buyuruluyor. Daha önce de kötü görülen bir şeyin aslında hayır olabileceği konusunda şu bilgi verilmişti:
216Ve savaş sizin için hoş olmayan bir şey olmasına rağmen, size zorunlu görev olarak verildi. Olabilir ki siz, sizin için hayırlı olan bir şeyden hoşlanmazsınız. Yine olabilir ki, siz, sizin için kötü, zararlı olan bir şeyi seversiniz. Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz. [Bakara/216]
19Ey iman etmiş kişiler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız/mallarından istifade etmek amacıyla onların sizden ayrılmasını engellemeniz size helal olmaz. Ve onlara verdiğinizin bir kısmını götürmeniz için, açık bir fahişe [çirkin bir hayâsızlık/zina] getirmedikleri sürece onları sıkıştırmayınız. Ve onlarla örfe uygun/herkesçe iyi olduğu kabul edilen yollarla ilişkide bulununuz. Ve eğer kendilerinden hoşlanmadınızsa, siz bir şeyden hoşlanmasanız da Allah, sizin hoşlanmadığınız şeyde birçok hayır oluşturacak olabilir. [Nisâ/19]
Düşünüldüğünde de ifk hâdisesinde insanlık için, özellikle de mü’minler için ibret alınacak birçok nokta söz konusudur:
• Bu hâdise, zinâ ve zinâ iftirası hakkında hükümlerin gelmesine sebep olmuştur.
• Bilinmeyen konularda dedikodunun nelere mal olacağı insanlara somut olarak gösterilmiştir.
• Bu hâdise, toplumdaki imanı sağlam olanlar ile iğreti olanların ve münâfıkların ayrışmasına, bilinmesine sebep olmuştur.
• Bu hâdise, mü’minlerin daima ihtiyatlı olmaları, dedikodu ve iftiraya meydan verecek hususlardan uzak durmaları gerektiğini somut olarak göstermiştir.
• Sabretmeleri ve musibetler karşısında metanetli olmaları sebebiyle bu hâdisenin mağdurlarının dereceleri yükselmiştir.
• Ve bu konuda inen âyetler, Rasûlullah'ın hakk peygamber olduğuna kanıt teşkil etmişlerdir. Zira bu olayların Kur’ân'da yer alması dünyanın sonuna kadar bu olayın unutulmadan dilden dile dolaşmasını sağlayacaktır. İftira da olsa hiçbir aile reisi ailesiyle ilgili böyle bir olayın şuyûunu istemez, aksine unutulup gitmesini ister. Ama Peygamber'in bunu saklaması mümkün değildir.
21Ey iman etmiş kimseler! Şeytanın adımlarını izlemeyin. Ve kim şeytanın adımlarını izlerse, şunu bilsin ki o, aşırılıkları, iffetsizlikleri ve tüm çirkinlikleri emreder. Ve eğer üstünüzde Allah'ın armağan ve merhameti olmasaydı, sizden hiçbir kimse sonsuza dek temize çıkmazdı. Fakat Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.
23Şüphesiz hür, evli, hiçbir şeyden haberi olmayan mü’min kadınlara zina isnat eden kimseler, dünya ve âhirette dışlanmışlardır. Ve onlar için çok büyük bir azap vardır.
24O gün onların dilleri, elleri ve ayakları, yapmış oldukları işlere kendi aleyhlerinde şâhitlik edecektir.
25O gün Allah, onlara gerçek karşılıklarını tastamam verecektir. Onlar da Allah'ın, apaçık hakkın ta kendisi olduğunu bileceklerdir.
26Kötü kadınlar kötü erkekler, kötü erkekler de kötü kadınlar içindir; temiz kadınlar temiz erkekler, temiz erkekler de temiz kadınlar içindir/ pis sözler, çirkin işler pis kimselere yakışır. İyi-güzel söz ve işler de, iyi-güzel kimselere yakışır. İşte onlar, iftiracıların söylediklerinden çok uzak olanlardır. Kendileri için bağışlanma ve saygın bir rızık vardır.
22Ve sizden fazlalık ve genişlik sahibi kimseler akrabaya, miskinlere, Allah yolunda göç edenlere vermemeye yemin etmesinler; bağışlasınlar, hoş görsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.
Bu âyet grubunda, yine ifk hâdisesi ekseninde birtakım ilâhî ilkeler konu edilmektedir:
• Mü’minler, şeytânın adımlarını izlememelidir. Çünkü şeytân aşırılıkları ve çirkinlikleri, haram yemeyi, hakksız kazanç elde etmeyi, Allah'ın yarattıklarını değiştirmeyi emreder. Fakirlikle korkutur, kuruntulara düşürür, kandırmak için yaldızlı sözler fısıldar, vesvese verip zihinleri bulandırır, ameller ile şımartıp azdırır, içki/uyuşturucu ve kumarda, insanlar arasına düşmanlık ve kin sokar, Allah'ı anmaktan ve sosyal destekten geri bırakır.
• Hür-evli ve hiçbir şeyden haberi olmayan mü’min kadınlara zinâ isnat eden kimseler, dünya ve âhirette lanetlenmişlerdir. Ve onlar için çok büyük bir azap vardır. O gün onların dilleri, elleri ve ayakları, yapmış oldukları işlere şâhitlik edecektir. O gün Allah, onlara gerçek karşılıklarını tastamam verecektir. Onlar da Allah'ın, apaçık hakkın ta kendisi olduğunu bileceklerdir.
• Kötü kadınlar, kötü erkekler; kötü erkekler de kötü kadınlar içindir; temiz kadınlar; temiz erkekler, temiz erkekler de temiz kadınlar içindir. Bunlar, iftiracıların söylediklerinden uzak olup kendileri için bağışlanma ve saygın bir rızık vardır.
• Mü’minlerden imkân sahibi olanlar akrabaya, miskinlere, Allah yolunda göç edenlere vermemeye yemin etmemeliler, bağışlamalı ve hoş görmelidirler. Allah da böyle davrananları bağışlar. Zira Allah gafûr'dur, rahîm'dir.
23. âyette, Şüphesiz muhsan [hür, evli], gâfil [hiçbir şeyden haberi olmayan] mü’min kadınlara zinâ isnat eden kimseler, dünya ve âhirette lanetlenmişlerdir [uzak tutulmuşlardır]. Ve onlar için çok büyük bir azap vardır buyurularak, yapılan işin ağırlığı ifade edilmiştir, ki daha evvel yalan ve iftirayı kimlerin atacağı açıkça beyân buyurulmuştu:
105Yalanı, yalnızca Allah'ın âyetlerine inanmayan kimseler uydurur. Ve işte onlar, yalancıların ta kendileridir. [Nahl/105]
26. âyetteki, Kötü şeyler/kadınlar, kötü erkekler, kötü şeyler/erkekler de kötü kadınlar içindir; temiz şeyler/kadınlar, temiz erkekler, temiz şeyler/erkekler de temiz kadınlar içindir ifadesi, "pis sözler, çirkin işler, pis kimselere yakışır. İyi-güzel söz ve işler de, iyi-güzel kimselere yakışır" şeklinde özetlenebilir. Ve ayrıca bu, ifk hâdisesi çerçevesinde Allah'ın hatalı mü’minleri yermesi, diğerlerini ise övmesi olarak da anlaşılabilir.
22. âyetteki, Ve sizden fazlalık ve genişlik sahibi kimseler akrabaya, miskinlere, Allah yolunda göç edenlere vermemeye yemin etmesinler; bağışlasınlar, hoş görsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah ğafûr'dur, rahîm'dir ifadesinin nüzûl sebebi hakkında kaynaklarda şu bilgiler nakledilir:
Müfessirler şöyle demişlerdir: Âyet, Hz. Ebû Bekr (r.a) hakkında nâzil olmuştur. Çünkü o artık Mıstah'a infâk etmeyeceğine yemin etmişti. Mıstah ise, onun teyzesi oğlu olup, elinde yetişmiş bir yetimdi. Hz. Ebû Bekr, hem Mıstah'a, hem de onun yakınlarına yardım ediyordu. İfk ile ilgili âyet inince, Hz. Ebû Bekr (r.a) onlara, "Kalkın, defolun. Artık ne siz bendensiniz, ne de ben sizdenim. Hiç biriniz artık yanıma yaklaşmayın" dedi. Bunun üzerine Mıstah, "Allah aşkına, İslâm aşkına... Akrabalık ve sıla-ı rahim hatırına bizi başkalarına muhtaç etme. İşin başında bizim bir günahımız yoktu" deyince, Hz. Ebû Bekr (r.a) ona, "Konuşmadıysan da, güldün" dedi. Mıstah, "Bu, Hassan'ın sözüne şaşmamdan dolayı idi, yoksa bir gülme [sevinç] değildi" dedi ise de, Hz. Ebû Bekr (r.a) onun bu mazeretini kabul etmeyerek, "Haydi gidin, uzaklaşın. Çünkü Allah Teâlâ sizin için bir mazeret bildirmedi ve bir çıkış kapısı göstermedi" dedi.
Bunun üzerine onlar, nereye gideceklerini, kime başvuracaklarını bilemez bir şekilde çıktılar. Derken Hz. Peygamber (s.a), Hz. Ebû Bekr'e (r.a), Allah Teâlâ'nın onları kovmamasını emreden bir âyet indirdiğini haber vermek üzere, ona bir adam gönderdi. Hz. Ebû Bekr (r.a), haberi alır almaz, tekbir getirdi ve buna çok sevindi. Hz. Peygamber (s.a) ilgili âyeti ona okudu. Hz. Peygamber (s.a), Allah'ın size mağfiret etmesini sevmez misiniz? âyetine gelince, o "Evet, yâ Rabbi, beni affetmeni can-ı gönülden arzu ederim" deyip, yaptıklarından vazgeçti. Evine gidince, Mıstah ve yakınlarına haber salıp, onları kabul edeceğini bildirerek, "Allah'ın indirdiği başım-gözüm üstüne... Size yaptığımı ve söylediğimi, Allah size gazap ettiğini bildirdiği için yapmıştım. Fakat Allah sizi affedince, size merhaba hoş geldiniz" diyorum dedi ve Mıstah'a daha önce yaptığı yardımın iki mislini yapmaya başladı. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]*
386 Bu pasajı, teknik ve anlam bilgisi gereği Resmi Mushaf'tan farklı tertip ettik.
*İşte Kuran, Nur Suresi