Hatalı Çevrilen Ayetler
106Hucurat Suresi 14-18
Hatalı Çeviri:
14. Bedevîler «İnandık» dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama «Boyun eğdik» deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve elçisine itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
15. Müminler ancak Allah'a ve Resûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.
16. De ki: Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
17. Onlar İslâm'a girdikleri için seni minnet altına sokuyorlar. De ki: Müslümanlığınızı benim başıma kakmayın. Eğer doğru kimselerseniz bilesiniz ki, sizi imana erdirdiği için asıl Allah size lütufta bulunmuştur.
18. Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gizliliklerini bilir. Allah yaptıklarınızı görendir.
Doğru Çeviri:
14Bedevi Araplar, “İnandık!” dediler. De ki: “Siz İnanmadınız, ama ‘Eslemna [sağlamlaştırdık/kendimizi sağlama aldık]!’ deyin; iman henüz kalplerinize girmedi. Ve eğer Allah'a ve Elçisi'ne itaat ederseniz, O, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi size eksiltmez.” Gerçekten Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir!
15Mü’minler ancak, Allah'a ve O'nun Elçisi'ne iman eden sonra da şüpheye düşmeyen ve malları ve canları ile Allah yolunda çaba harcayan kimselerdir. İşte bunlar sadıkların ta kendisidir.
16De ki: “Siz, dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerde olanları da, yerde olanları da bilir.” Ve Allah, her şeyi çok iyi bilir.
17Onlar, İslâm'a girdikleri için senden minnet duymanı bekliyorlar. De ki: “İslâm'a girmeniz üzerine benden minnet beklemeyin. Tam tersi, eğer doğru kimseler iseniz, sizi imana kılavuzladığı için, siz Allah'a minnet duygusu besleyin.”
18Şüphesiz Allah, göklerin ve yeryüzünün görülmeyenini, duyulmayanını, sezilmeyenini bilir. Ve Allah, yapmış olduğunuz şeyleri çok iyi görendir.
Bu âyetlerde gerçek mü’minin nasıl olacağı açıklanıyor: Bedevî Araplar Rasûlullah'a gelip, "İnandık" diyor, Allah da Elçisi'ne onlara, Siz inanmadınız, ama اسلمنا [eslemnâ/sağlamlaştırdık/kendimizi sağlama aldık] deyin; iman henüz kalplerinize girmedi. Ve eğer Allah'a ve Elçisi'ne itaat ederseniz, O, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi size eksiltmez demesini, yani onların gerçekten inanmalarını istiyor. Yoksa mü’minlerin arasında güven içinde yaşamaları, gerçekten inanmadıkları sürece kendilerine bir yarar sağlamayacaktır.
Mü’min şöyle olur: Allah'a ve O'nun Elçisi'ne iman eder, bunda hiç şüpheye düşmez, malı ve canı ile Allah yolunda cihad eder.
Daha sonra bu ikiyüzlü grup, Siz, dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerde olanları da, yerde olanları da bilir. Ve Allah, her şeyi çok iyi bilir! Onlar İslâm'a girdikleri için sana minnet veriyorlar ifadeleriyle azarlanıp kınanıyor; ardından da, İslâm'a girmeniz üzerine bana minnet veriyorlar; sana iyilik yaptıklarını sanıp karşılık bekliyorlar. Bilakis, eğer doğru kimseler iseniz, sizi imana erdirdiği için Allah size minnet verir [bu iyiliği için Allah'a borçlanırsınız] buyurularak düşünmeye davet ediliyorlar.
Sonunda da, Şüphesiz Allah, göklerin ve yeryüzünün ğaybını bilir. Ve Allah, yapmış olduğunuz şeyleri çok iyi görendir buyurularak, her kim gizli-aşikâr ne yaptıysa Allah'ın hepsini gördüğü ve değerlendireceği ihtar edilmektedir.
Bu âyetlerin iniş sebebi hakkında şunlar nakledilmiştir:
Âyet-i kerîme, Esed b. Huzeyme oğulları'ndan olan bedevî Araplar hakkında inmiştir. Bunlar bir kıtlık yılında Rasûlullah'ın (s.a) huzuruna gelmiş ve zâhiren şehâdet kelimesini söylemişlerdi. Ancak içten içe mü’min değillerdi. Medîne yollarını pisliklerle berbat etmiş, fiyatların yükselmesine sebep olmuşlardı. Rasûlullah 'a (s.a), "Biz sana yüklerimizle, ailelerimizle birlikte geldik. Filan oğulları'nın seninle çarpıştığı gibi, biz seninle savaşmadık. Bunun için bize zekâttan bir şeyler ver" demeye ve Peygamber Efendimize minnet etmeye başlamışlardı. Yüce Allah da onlar hakkında bu âyet-i kerîmeyi indirdi.
İbn Abbâs dedi ki: "Âyet-i kerîme hicret etmeden ‘Muhâcir’ adını almak isteyen bedevî Araplar hakkında inmiştir. Allah onların, bedevî Araplara ait isimleri bulunduklarını, onlara ‘Muhâcirler’ denilmeyeceğini bildirdi."
es-Süddî dedi ki: Bu âyet-i kerîme el-Feth sûresi'nde sözü edilen bedevî Araplar hakkında inmiştir. Bunlar Muzeyne, Cuheyne, Eslem, Gıfar, Dîl ve Eşcalılara mensup bedevî Araplardır. Malları ve canlarının güvenliği için, "İman ettik" demişlerdi. Medîne'ye gelmeleri istenince geri durdular. Bunun üzerine bu âyet nâzil oldu. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]*
*İşte Kuran, Hucurat Suresi