Hatalı Çevrilen Ayetler
111Fetih Suresi 1-4
Hatalı Çeviri:
1. Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik.
2. Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir yola iletir.
3. Ve sana şanlı bir zaferle yardım eder.
4. İmanlarını bir kat daha arttırsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır.
Doğru Çeviri:
1-3Şüphesiz Biz, Allah, senin günahlarından geçmiş ve gelecek olanları bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın, seni dosdoğru yola kılavuzlasın ve Allah, sana çok güçlü bir zaferle yardım etsin diye, sana apaçık bir fethi açtık.394
4O, kendi imanları ile birlikte, imanca fazlalaşsınlar diye mü’minlerin kalplerine kalbi teskin eden güven ve yatışma duygusu/moral indirendir. Göklerin ve yerin orduları da yalnızca Allah'ındır. Ve Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.
Bu âyetlerde, ilk önce Rasûlullah'a, Hudeybiye Antlaşması'nın getireceği iyi sonuçlar gâyet veciz bir şekilde bildirilmekte, sonra da Allah'ın insanlar ve mü’minler için lütfettiği maddî ve manevî nimetler sayılmaktadır.
Pasajın başında konu edilen fetih, "Hudeybiye Antlaşması"dır. Bu antlaşma, zâhiren mü’minlerin aleyhine görünüyordu. Sahabenin çoğu bununla, müşriklere taviz verildiğini, başarısız olunduğunu düşünüyorlardı.
Hudeybiye Antlaşması'nı müteakip nâzil olan bu âyetlerde, bu antlaşma, büyük fetihlerin ilk aşaması, kapının aralanması olarak nitelenmiş, bu sayede, Allah'ın, Elçi'nin günahlarından geçmiş ve gelecek olanları bağışlayacağı, o'na olan nimetini tamamlayacağı, o'nu dosdoğru yola kılavuzlayacağı ve o'na çok güçlü bir zaferle yardım edeceği bildirilmiştir.
Nitekim, ileriki âyetlerde de görüleceği üzere bu antlaşma sayesinde Hayber, sonra Mekke ve daha birçok belde fethedilmiştir. Bunların hepsi Hudeybiye Antlaşması'nın mü’minlere sağladığı imkânlar sayesinde olmuştur. Bu imkânlar, özetle şöyle sıralanabilir:
• Hudeybiye Antlaşması ile Mekkeliler, Medîne İslâm toplumunu resmen tanımışlar ve bu sayede de İslâm dini kabileler arasında büyük bir önem kazanmıştır.
• Hudeybiye Antlaşması'ndan önce Müslümanlarla müşrikler arasında hemen hiç bir ilişki yoktu. Hudeybiye'den sonra iki taraf arasındaki ticarî ve ailevî ilişkiler canlandı. Rasûlullah ve mü’minler, istedikleri yerde İslâm'ı rahatça tebliğ etme imkânına kavuştular. Bunun sonucu olarak da İslâm dini hızla yayılmaya başladı. Öyle ki, Hudeybiye Antlaşması ile Mekke'nin fethi arasında geçen 2 yıl içinde Müslüman olanların sayısı, Hudeybiye'den önceki 19 yıl boyunca Müslüman olanların iki katına ulaştı.
• Bu antlaşmadaki 1. maddenin hükümlerinden yararlanan mü’minler, Mekkelilerden emin olduklarından Hayber'i fethettiler. Bu antlaşma olmasaydı, Mekkeliler Hayberlilere yardım edecek ve Hayber fethedilemeyecekti.
• Antlaşma maddelerinden Müslümanları en çok üzeni, Mekke'den kaçan Müslümanların iade edilmesiydi. Bu madde gereği acı olaylar (Ebû Cendel'in, babası Amr oğlu Süheyl'e teslim edilmesi gibi) yaşanmıştı. Fakat bu madde de mü’minlerin lehine gelişti. Şöyle ki: Mekke'de sıkıntı çeken mü’minler, Medîne'ye kabul edilmeyince, Mekke-Şam kervan yolu üzerindeki İs mevkiinde kendilerine bir üs kurdular. Kısa zamanda sayıları 300'e ulaşan Müslümanlar, müşriklerin kervanlarına baskın yapmaya başladılar ve Mekkeli müşriklerin zayıf düşmesini sağladılar. Bunun üzerine Kureyş müşrikleri, bu maddenin antlaşmadan çıkarılmasını talep ettiler. Rasûlullah da taleplerini kabul ederek İs'teki Müslümanları Medîne'ye çağırdı.
Tüm bunlar, Hudeybiye Antlaşması'nın bir taviz değil, mü’minlere feth-i mübinlerin kapılarını açan bir antlaşma olduğunu göstermiştir.
Hudeybiye Antlaşması'na, Rasûlullah henüz hicret etmeden Kehf sûresi'nin Zülkarneyn pasajında (güneşin doğduğu yer olarak) işaret edilmişti. Ayrıca daha evvel de Rasûlullah'a bir gün Mekke'ye döneceği vaat edilmişti:
85Şüphesiz ki Kur’ân'ı sana farz kılan Allah, elbette seni dönülecek yere döndürecektir. De ki: "Benim Rabbim, kimin doğru yol kılavuzu ile geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu daha iyi bilendir." [Kasas/85]
Burada ise, Hudeybiye Antlaşması bir fetih/zafer olarak nitelenmekte ve bunun daha açık ve daha büyük bir zaferin yolunun açılışı olduğu beyân edilmektedir.*
394 Burada Hudeybiye Barış Antlaşması ve Rıdvan Bitati'nden bahsedilmektedir. Hicretin üzerinden 6 yıl geçmiş ve bu süre içerisinde kimse öz yurdu ve akrabaları ile temas kuramamıştı. Muhâcirlerde hasret ve gurbet duyguları kabarmış, Ensâr'da da Ka‘be'ye karşı özlem oluşmuştu. Bu nedenle Rasûlullah, Mekke'ye gitmek isteyenlerin hazırlanmasını istedi. Zilkâde'nin ilk Pazartesi günü [13 Mart 628] 1.400 kişi ile Mekke'ye doğru hareket edildi. Amacın barış olduğunu göstermek için yanlarına, yolcu kılıcı denilen kılıçtan başka silah almadılar. Durumu öğrenen Mekkeli müşrikler, ne pahasına olursa olsun Rasûlullah'ı Mekke'ye sokmama kararı aldılar ve o'nun Mekke'ye daha fazla yaklaşmasına engel olmak için de Hâlid b. Velîd komutasında 200 atlıdan oluşan bir birlik gönderdiler. Bu arada Rasûlullah ile mü’minler Mekke yakınlarındaki Hudeybiye mevkiine gelmişlerdi. Rasûlullah, amaçlarını bildirmek, Mekke müşriklerinin tutumunu öğrenmek için Mekke'ye, savaşmak niyetinde olmayıp yalnızca Ka‘be'yi ziyaret için geldiklerini ve umre yapıp döneceklerini bildiren bir elçi gönderdi. Buna rağmen müşrikler devesine vurup elçiyi yere düşürerek öldürmek istediler. Mekkeli olmayan bazı kimseler araya girip elçiyi kurtardılar. Elçi geri dönerek durumu Rasûlullah'a anlattı. Mekkeli müşrikler, Müslümanların Mekke'ye girmesini kendileri için büyük onursuzluk sayıyor ve Arapların gözünden düşeceklerini düşünüyorlardı. Mekke'de hâlâ hatırı sayılan ve etkin birçok akrabası bulunan Osman'ın elçi olarak gönderilmesi önerisi üzerine Rasûlullah Osman'ı Kureyş'e gönderdi. Osman, önce Rasûlullah'ın mesajını iletti ve, “Biz muharebeye gelmedik, yalnızca umre yapmak için geldik” dedi. Kureyşliler Osman'a, “İstersen Ka‘be'yi tavaf et; ancak hepinizin Mekke'ye girmesine ve Ka‘be'yi tavaf etmesine izin veremeyiz” dediler. Reddetmesi üzerine de Osman'ı Mekke'de alıkoyup göz hapsinde tuttular. Müslümanlar arasında, Osman'ın öldürüldüğü şayiasının çıkması üzerine Rasûlullah, mü’minleri biata davet etti. Bütün mü’minler, ölüm pahasına da olsa savaştan kaçmamak üzere o'na biat ettiler. Bu konu, sûrenin 10, 18 ve 19. âyetlerinde yer almaktadır. Bu âyetlerden hareketle bu biata, “Biatu'r-Rıdvân” [razılık biatı] ve biat esnasında altında durulan ağaca da “Şeceretu'r-Rıdvân” [razılık ağacı] adı verilmiştir. Sonra, Osman ile ilgili ölüm haberinin asılsız olduğu anlaşıldı. Bu arada karşılıklı elçiler gidip geliyor, bir uzlaşma yolu aranıyordu. Müşrikler Müslümanları Mekke'ye sokmamaya kararlı gözüküyorlardı. Rasûlullah ise, “Biz savaşmak için gelmedik. Amacımız Ka‘be'yi ziyarettir, umre yapmaktır. Kureyşliler savaşlarda zayıf düşmüşlerdir. Dilerlerse onlarla bir anlaşma yapmak isterim. Kabul ederlerse ne âlâ, aksi takdirde ölünceye kadar onlarla savaşırım” diyerek barış öneriyordu. Mekkeli müşrikler, Allah Rasûlü'nün kararlılığı yüzünden savaşı göze alamayarak; Osman'ı ve Mekke'deki bir kısım Müslümanı serbest bıraktılar. Arkasından, Suheyl b. Amr'ın başkanlığında bir heyeti anlaşma yapmak üzere Rasûlullah'a gönderdiler. Burada “Hudeybiye Andlaşması” yapıldı. Buna göre; 1) Müslümanlarla müşrikler 10 yıl savaşmayacaklar. 2) Müslümanlar bu yıl Ka‘be'yi ziyaretten vazgeçerek geri dönecekler, ancak gelecek yıl umre yapacaklar, müşriklerin boşaltacağı Mekke'de üç gün kalacaklar ve yanlarında yolcu kılıçlarından başka silâh taşımayacaklar. 3) Mekke'den birisi Müslüman olarak Medîne'ye sığındığı zaman iade edilecek; fakat Medîne'den Mekke'ye sığınanlar iade edilmeyecek. 4) Arap kabileleri istedikleri tarafla anlaşma yapmakta serbest olacaklar.
Şartlarının, görünüşte Müslümanların aleyhine olması sebebiyle Müslümanlar büyük bir hayal kırıklığına uğradılar ve Rasûlullah'a, “Sen Allah'ın Rasûlü değil misin? Davamız hak dava değil mi? Bu zilleti neden kabul ediyoruz?” diye serzenişte bulundular. Hudeybiye'de 19 gün kalındıktan sonra Medîne'ye doğru yola çıkıldı. Yolda, bu sûre indi.
*İşte Kuran, Fetih Suresi