• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

112Maide Suresi 1-3




Hatalı Çevrilen Ayetler


112Maide Suresi 1-3


Hatalı Çeviri:
1. Ey iman edenler! Akitleri(n gereğini) yerine getiriniz. İhramlı iken avlanmayı helal saymamak üzere (aşağıda) size okunacaklar dışında kalan hayvanlar, sizin için helâl kılındı. Allah dilediğine hükmeder.

2. Ey iman edenler! Allah'ın (koyduğu, dinî) işaretlerine, haram aya, (Allah'a hediye edilmiş) kurbana, (ondaki) gerdanlıklara, Rablerinin lütuf ve rızasını arayarak Beyt-i Haram'a yönelmiş kimselere (tecavüz ve) saygısızlık etmeyin. İhramdan çıkınca avlanabilirsiniz. Mescid-i Haram'a girmenizi önledikleri için bir topluma karşı beslediğiniz kin sizi tecavüze sevketmesin! İyilik ve (Allah'ın yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın. Allah'tan korkun; çünkü Allah'ın cezası çetindir.

3. Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (taş, ağaç vb. ile) vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş (hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanlar -ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna- dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyle kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim. Kim, gönülden günaha yönelmiş olmamak üzere açlık halinde dara düşerse (haram etlerden yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.



Doğru Çeviri:
1Ey iman etmiş kimseler! Sözleşmeleri yerine getirin. Siz, dokunulmaz iken [hac/yüksek ilâhîyat eğitimini sürdürürken] avlanmayı helal görmeksizin, size okunacaklar hariç, dört bacaklı, iki tırnaklı, geviş getiren ve ot yiyen hayvanların kusursuzları/gerdanlıksızları size helal kılındı. Şüphesiz Allah, dilediğini hükmeder; dilediği yasayı koyar.

2Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın alâmetlerine, haram aya, hedye/hac yapanlara yiyecek yollamaya, hediye etmeye, gerdanlıklarına [hac yapanların/orada yüksek ilâhîyat eğitimi için bulunanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretlerine] ve Rablerinden lütuf ve rıza bekleyerek Beytü'l-Haram'a/hac görevi yapmak isteyenlere saygısızlık etmeyin. Dokunulmazlığınız kalktığında/hac göreviniz bittiğinde de avlanın. Sizi Mescid-i Haram'dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi saldırıya da sevk etmesin. Ve “iyi adam”lık ve Allah'ın koruması altına girme üzerinde yardımlaşın, zaman kaybına neden olan şeyler/ hayırda ağırda alma/ zarar verme/ kusur oluşturma ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Ve Allah'ın koruması altına girin. Hiç şüphesiz Allah, azabı/kovuşturması çok çetin olandır.

3Size leş, kan, domuzun eti, Allah'tan başkası için tahsis edilen, boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, yırtıcı hayvanların yedikleri, (bunlardan (domuzun eti de dahil) temizleyebildikleriniz, zararını önleyebildikleriniz hariç) dikili taşlar üzerine boğazlananlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız haram kılındı. Bunların hepsi doğru yoldan çıkmaktır. Bugün şu kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kimseler, sizin dininizden ümitsizliğe düşmüşlerdir. Öyleyse onlara saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duymayın. Bana saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyun. Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak da İslâm'a razı oldum. Artık kim son derece açlık içinde, zaman kaybına neden olan şeylere/ hayırda ağırda almaya/ zarar vermeye/ kusur oluşturmaya istekle yönelmeden zorda kalırsa, bilsin ki şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.


1Ey iman etmiş kimseler! Sözleşmeleri yerine getirin. Siz, dokunulmaz iken [hac/yüksek ilâhîyat eğitimini sürdürürken] avlanmayı helal görmeksizin, size okunacaklar hariç, dört bacaklı, iki tırnaklı, geviş getiren ve ot yiyen hayvanların kusursuzları/gerdanlıksızları size helal kılındı. Şüphesiz Allah, dilediğini hükmeder; dilediği yasayı koyar.

2Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın alâmetlerine, haram aya, hedye/hac yapanlara yiyecek yollamaya, hediye etmeye, gerdanlıklarına [hac yapanların/orada yüksek ilâhîyat eğitimi için bulunanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretlerine] ve Rablerinden lütuf ve rıza bekleyerek Beytü'l-Haram'a/hac görevi yapmak isteyenlere saygısızlık etmeyin. Dokunulmazlığınız kalktığında/hac göreviniz bittiğinde de avlanın. Sizi Mescid-i Haram'dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi saldırıya da sevk etmesin. Ve “iyi adam”lık ve Allah'ın koruması altına girme üzerinde yardımlaşın, zaman kaybına neden olan şeyler/ hayırda ağırda alma/ zarar verme/ kusur oluşturma ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Ve Allah'ın koruması altına girin. Hiç şüphesiz Allah, azabı/kovuşturması çok çetin olandır.


Gâyet açık olan bu âyetlerde birtakım emirler verilmekte, ilkeler belirlenmekte ve mü’minlere bunlara harfiyen uymaları emredilmekte; aksi davrananların ise cezalandırılacağı tehditkâr ifadelerle beyân edilmektedir. Burada ortaya konan ilkeler şöyle sıralanabilir:

• Mü’minler, sözleşmeleri yerine getirmelidir.

• Mü’minler, hacc esnasında avlanmamalıdırlar. (Haccı eda ettikten sonra avlanabilirler.)

• Kur’ân'da yasaklananlar dışında, en‘âmın [dört bacaklı iki tırnaklı, geviş getiren ve ot yiyen hayvanların] kusursuzları/gerdanlıksızları mü’minlere helâldir, onlardan yiyebilirler.

• Mü’minler, Allah'ın alâmetlerine, haram aya, hedylere, gerdanlıklarına ve Rabb'lerinden lütuf ve rıza bekleyerek Beytu'l-Harâm'ı [Ka‘be'yi] kastedenlere [hacc görevi yapmak isteyenlere] saygısızlık etmemelidirler.

• Mü’minler, kendilerini Mescid-i Harâm'dan çevirenlere duydukları kin nedeniyle saldırganlık etmemelidirler.

• Mü’minler, iyilik ve takvâ üzerinde yardımlaşmalı, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmamalıdır.

• Mü’minler, Allah'a takvâlı davranmalıdır.

Görüldüğü üzere bu ilkelerin ilki, sözleşmelerin yerine getirilmesidir. Kur’ân, bunun üzerinde hassasiyetle durmuş (Bakara/40, 177, Mâide/89, Nahl/91, Mü’minûn/8, Felâk/1-5) ve bunu tekrar tekrar vurgulamıştır.

Şe‘âirillâh kelimesi, özel anlamıyla "büyük baş hayvanlar"ı, genel anlamıyla ise "yeryüzündeki tüm varlıklar"ı kapsar. Dolayısıyla Allah insanlardan, büyük baş hayvanlara özen göstermelerini ve canlısı-cansızı ile doğaya zarar vermemelerini istemiştir. Ayrıca, büyükbaş hayvanların şeair olduğu hususunda Hacc/36'ya bakılabilir.

Âyette, "Size en‘âm helâl kılındı" denmeyip, بهيمة[behîme] sözcüğü ile izafet yapılarak, Size behîmetu'l-en‘âm helâl kılındı denilmiştir. Bu terkip, genellikle görmezlikten gelinerek ibare, "Size en‘âm helâl kılındı" diye çevrilegelmiştir. En‘âm sözcüğü hakkında daha evvel ( En’am/141- 145, Nahl/5- 8 ve Ya Sin/71, 72) açıklama yapmıştık.

Kimileri, behîme kelimesine, "ceylan, vahşi sığır", "en‘âm'ın karnındaki yavruları" gibi anlamlar yüklemişlerdir. Bu terkibin doğru anlaşılabilmesi için sözcüğün anlamının iyi bilinmesi gerekir:

BEHÎME: بهيم [behîm], "tek renk olup içine beyaz, siyah vs. gibi başka renk karışmamış olan" demektir. Ayın, hiç doğmadığı üç geceye بُهَم [bühem] denir. Ebû Ubeyd şöyle demiştir: "بُهم [bühm], körlük, şaşılık, topallık, uyuzluk gibi hastalığı olmayan" demektir, [Lisânu'l-Arab, "Bhm" mad.] ki bu da, "kusursuz, lekesiz, damgasız" demektir. Buradan gelen mübhem sözcüğü de, "üzerine hiçbir işaret konulmamış, leke sürülmemiş, damga vurulmamış, o nedenle, anlaşılmayan, içinden çıkılmayan, kime ait olduğu bilinmeyen" demektir.

Buradan hareketle behîmetu'l-en‘âm'ı, iki şekilde anlamak mümkündür:

A) Behîmetu'l-en‘âm, "damgasız, gerdanlıksız olan [hacc için hediye yapılmamış, tahsis edilmemiş, işaret konulmamış] hayvanlar."

Buna göre anlam şöyle olur: Hacc görevini sürdürenler, gerdanlıklılardan yemek zorunda değiller, işaretsiz olanlardan da yiyebilirler.

B) Söz konusu en‘âm'ın/hayvanın behimliği [lekesizlik ve damgasızlığı]; "sağlıklı olması, kör, topal, uyuz vs. olmaması"dır. Buradan da, hacc esnasında salgın hastalığa maruz kalmamak, sağlığı korumak için bu hayvanların en sağlıklılarının yenilmesinin öngörüldüğü anlaşılır. Hacc ortamının kalabalık olması hasebiyle, insan ve çevre sağlığı açısından bu anlam tercihe daha şayandır.



3Size leş, kan, domuzun eti, Allah'tan başkası için tahsis edilen, boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, yırtıcı hayvanların yedikleri, (bunlardan (domuzun eti de dahil) temizleyebildikleriniz, zararını önleyebildikleriniz hariç) dikili taşlar üzerine boğazlananlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız haram kılındı. Bunların hepsi doğru yoldan çıkmaktır. Bugün şu kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kimseler, sizin dininizden ümitsizliğe düşmüşlerdir. Öyleyse onlara saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duymayın. Bana saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyun. Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım. Size din olarak da İslâm'a razı oldum. Artık kim son derece açlık içinde, zaman kaybına neden olan şeylere/ hayırda ağırda almaya/ zarar vermeye/ kusur oluşturmaya istekle yönelmeden zorda kalırsa, bilsin ki şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.


Bu âyette, ilk önce yenilmesi haram olanlar bildirilmektedir. Bunlar, leş [kanı akıtılmadan ölmüş hayvanlar], kan, domuz eti, Allah'tan başkası için tahsis edilmiş olanlar, boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, yırtıcılar tarafından yenip de canlı iken kesilmemiş, dikili taşlar üzerine boğazlanmış ve fal oklarıyla kazanılmış hayvanlardır. Ancak zorunluluk [ölüm ve organ zayii] hâllerinde sorunu giderecek ölçüde bunlardan yenilmesinde sakınca yoktur.

Yenilmesi haram olanlarla ilgili hüküm En‘âm, Bakara, Hacc ve Nahl sûrelerinde de yer almıştı. Bu konu, En‘âm sûresi'nde detaylı olarak sunulmuştur:

145De ki: "Bana vahyolunanda, onları yiyen için, leş veya akıtılmış kan yahut domuzun eti –ki şüphesiz domuzun eti kirlidir, rahatsızlık vericidir– yahut Allah'tan başkası için tahsis edilmiş; bir hak yol dışına çıkış gösterimi olan hariç, haram edilmiş bir şey bulamıyorum. Artık kim çaresiz kalırsa, taşkınlık yapmamak ve zaruret sınırını aşmamak üzere bunlardan yiyebilir." İşte şüphesiz senin Rabbin çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. [En‘âm/145]

Âyetteki İstisna; اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ

Konumuz olan Maide/3. âyette yer alan "illâ mâ zekkeytüm اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ" istisnası, genellikle "yırtıcı hayvanların yediklerinden" yapılmak suretiyle yırtıcı hayvanların yiyip de henüz ölmemiş hayvanların kalan kısmı" olarak ele alındı. Bu konuda "boğulmuş" sözünden "Yırtıcı hayvanların parçalamış olduğu" sözüne kadar geçen ifadelerin tamamından istisnadır"; "sadece yırtıcı hayvanların parçaladığı sözüne özgüdür"; "Fakat bu sayılanların dışında kestiklerinize gelince, onların etleri helaldir"; "Yukarıda sayılanlar size haram kılınmıştır. Ancak, sizin kesmeniz haram değildir. Zira bu, size helaldir" tarzında görüşler de ileri sürüldü. [Razi; mefatihulgayb]

Rabbimiz yenmesini yasakladığı yiyeyeklerin ricsliği; insanlara zararlı olmaları ya da fisk; şirk, günah, nifak olmaları nedeniyle haram etmiştir. Bu konu daha evvel birçok yerde konu edilmiştir.

ذكا ZEKA - تذكية TEZKİYE [ذZel harfiyle; bu sözcük, Kur’ân’da sadece bu âyette (Mâide/3) bit tek kere yer alır.]

Mâide/3. âyette yer alan " ذكيتم zekkeytüm" sözcüğünün kökü " ذz كk وv"dir. ذ Z كK وV" sözcüğünün asıl anlamı, "herhangi bir şeyin tamamlanması" demektir. Ki bu eksenden hareketle "Sönmek üzere olan ateşin canlandırılması" anlamında kullanılmıştır. Araplar, rüzgârın artmasıyla güzel koku yaymasını, insanın şaşkınlıktan, alıklıktan kurtulmasını da bu sözcükle ifade ederler. Ayrıca "Toprağın zekâtı kuru olanıdır" derler. Yaş, rutubetli toprağın temiz olmayabileceğini kabul ederler.

Bu sözcüğün " ذُكوة zükve" kalıbı "alevi parlayan kor parçası" demektir.

Bu sözcüğün " ذكا zekâ" ve " ذكىّ zekiy" kalıpları, "kıvrak anlayışı; çabuk ve kolay kavrayışı" ifade eder.

" كل ذبح ذكوة Küllü Zebhın zekâtün (her kesilen hayvan, temiz ve işe yararlıdır" denir. (Lisan, TAC; ذz كk وv mad)

Bu sözcüğün " ذكّا zekkâ ( ذكّو zekkeve)" kalıbı ( تفعيل tef’ıyl babı), genel kural gereği "canlandırmak, iyice temiz, yararlı hale getirmek" anlamındadır.

Böyle olmasına rağmen sözcüğün " ذبحzbh (kesme)" anlamında ele alınması yanlıştır. Şöyle ki bu sözcün "kesme" anlamında kullanıldığına malzeme yapılan "Ceninin zekâtı anasının zekâtıdır" deyimidir. Buna "Hamile hayvan (örneğin; koyun) kesildiği zaman annesinin karnından çıkan yavru da kesilmiş olur" anlamı verilmiştir. Ki bu, çok yanlıştır. Halbuki burada ifade edilmek istenen, "anası işe yarar; yenilecek temizlikteyse karnından çıkan yavrusu da işe yarar; yenilecek temizlikte olur" anlamıdır.

Râgıb’ın Müfredat’taki "Tezkiye"ye "ŞER’İ dilde "hayata belirli bir şekilde son vermeye tahsis edilmiştir" beyanı (Müfredat ذz كk وv mad.) bilerek işlenmiş bir cinayettir. Bu sözcüğün anlamını dil bilginlerin değil her kimseler din adamlarının bozduğunun da itirafıdır. Bu sözcük, dinde "kesme" anlamında kullanılacaksa bunun Allah tarafından yapılmış olması ve Kur’an’da açıklanmış ve başka örneklerle de gösterilmiş olması gerekirdi. Bir başka nokta da yukarda örneğini verdiğimiz "Küllü zebhın zekâtün" genel kuralında " ذبحzebh" ve " ذكوة zekât" ayrı ayrı yer almış olmasıdır. Eğer iki sözcük de aynı anlamda olsaydı böyle bir cümle kesinlikle kurulamazdı; kurulması ise mânâsız ve mantıksız olurdu.

Hülasa âyetteki " ذكّيتم zekkeytüm" ifadesi, kök anlamı ekseninde "temizleyebildikleriniz, zararını önleyebildikleriniz, işe yarar hale getirebildikleriniz" demektir.

Ayetteki "Allah'tan başkası için tahsis edilmiş olan"in temizlenmesi; işe yarar hale getirilmesi, yenmesinin helal olması, o hayvanın kesilmezden evvel tahsisten vaz geçilmesiyle gerçekleşir.

Bizim kanaatimize göre ise buradaki istisna "Hurrime" fiilinden yapılmakta ve âyette haramlığı sayılan rics; insanlara zararlı maddelerin tümünü kapsamaktadır. Kısacası illet ortadan kalkınca herşeyde olduğu gibi burada da hüküm değişmektedir. Yani âyette "Size leş, kan, domuzun eti, Allah'tan başkası için tahsis edilmiş olan, boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, yırtıcı hayvanların yedikleri, (bunlardan (domuzun eti de dahil) temizleyebildikleriniz, zararını önleyebildikleriniz hariç) dikili taşlar üzerine boğazlananlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız haram kılındı" denilmektedir.

Âyette, Dikili taşlar üzerine boğazlananlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız haram kılındı buyurularak, yenilmesi yasaklanan iki kazanca değinilmektedir. Bunlar, o günün Araplarının kazanç vasıtalarıdır. Bu hususta kaynaklarda şu bilgiler yer almaktadır:

Dikili taşlar, dikine kondurulup, kendisine ibâdet olunan ve kesilen hayvanların kanlarının üzerine boşaltıldığı bir taştır.

Mücâhid der ki: "Dikili taşlar, Mekke etrafında üzerlerinde hayvan kestikleri taşlardı. İbn Cüreyc der ki: Araplar Mekke'de davarlarını keser ve kanlarını evin ön tarafına doğru serperlerdi. Eti parçalar ve bu taşlar üzerine bırakırlardı. İslâm gelince Müslümanlar Peygamber'e (s.a) şöyle dediler: "Bu gibi davranışlarla Beyt'i tazim etmeye biz daha layığız." Peygamber (s.a) bunu sanki mekruh görmedi. Bunun üzerine yüce Allah da, Onların [kurbanların] etleri ve kanlan Allah'a ulaşmaz... (Hacc/37) buyruğunu indirdiği gibi, Dikili taşlar üzerinde boğazlananlar... buyruğu da nâzil oldu. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân]

FAL OKLARI [EZLÂM]

Arapların ezlâm'ı üç türlü idi:

A) Herkesin kendisi adına edindiği 3 oktu. Bunlardan birincisinin üzerinde yap, ikincisinin üzerinde yapma yazılı idi. Üçüncüsünde ise hiçbir yazı yoktu. Kişi, bu oklarını beraberinde taşıdığı bir torbaya koyardı, Herhangi bir işi yapmak istedi mi, elini torbaya daldırır –ki, oklar birbirine benzerlerdi– çıkan oka göre o işi yapar veya yapmazdı. Şâyet üzerinde hiçbir yazı bulunmayan oku çekecek olursa, tekrar ok çekerdi. İşte Peygamber (s.a) ile Hz. Ebû Bekr hicret ettikleri sırada onları takibe koyulan Suraka b. Mâlik b. Cu‘şum'un çektiği fal okları bunlardır.

B) Ka‘be'nin içinde Hubel'in yanında bulunan 7 tane ok idi. Bunların üzerinde insanlar arasında meydana gelen çeşitli olaylar yazılı idi.

Bu okun her birisi üzerinde bir yazı vardı. Bunlardan birisi üzerinde diyet ile ilgili hususlarda "diyet" yazılı idi. Bir diğerinde "sizdendir", bir başkasında "sizden başkalarındandır", bir diğerinde ise "sizin aranızda ne nesebi vardır, ne de antlaşması vardır" anlamında ‘mulsak’ ifadesi yazılı idi. Diğerlerinde ise sulara dair hükümler ve başka şeyler yazılı bulunurdu. İşte Abdulmuttalib'in çocukları arasında çektiği kur’a bu kabildendi. O, on çocuğu olduğu takdirde birisini boğazlamayı adamıştı. Buna dair meşhur haberi İbn İshâk zikretmiştir. Yine bu yedi ok, aynı şekilde Ka‘be'de Hubel'in yanında olduğu şekilde her bir Arap kâhini ve hâkimi yanında da bulunurdu.

C) Sayıları 10 tane olan kumar oklarıydı. Bunlardan yedisinin üzerinde çizgiler bulunurdu. Üç tanesi ise boştu. Bu okları kumar oynamak, oyalanmak ve oyun olsun diye çekerlerdi. Aralarında aklı başında olanlar, kışın soğukların arttığı ve iş yapıp meslek icra etme imkânı bulunmadığı zamanlarda yoksul ve hiçbir şey bulamayanlara (bu yolla) yemek yedirme maksadını güderlerdi. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]

Onlardan birisi yolculuğa çıkmak veya savaşmak yahut ticaret yapmak, ya da evlenmek veyahut da önemli herhangi bir iş yapmak istediğinde, kısmet ve fal oku çekerdi. Onlar, bu okların bir kısmına, "Bana, Rabbim emretti"; bazısına, "Beni, Rabbim nehyetti" diye yazmışlar, bir kısmını da boş bırakmışlardı. Emir yazılı ok çıkarsa, o kişi o işi yapar; nehiy yazılı ok çıkarsa yapmazdı... Eğer, boş ok çıkarsa, yeniden ok çekerdi... Fal okları çekmek sûretiyle kısmet talep etmenin manası ise, o okları çekerek, o işin hayır mı şerr mi olduğunu öğrenmeyi talep etmektir. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

Yenilmesi yasaklanan gıdaların açıklanmasından sonra Allah, İslâm'ı Müslümanlara din olarak seçtiğini ve onların üzerine nimetini tamamladığını ve dinlerini kemale erdirdiğini ve, Bugün şu küfretmiş olan kimseler, sizin dininizden ümitsizliğe düşmüşlerdir. Öyleyse onlara haşyet duymayın Bana haşyet duyun ifadesiyle de artık kâfirlerin dini yok etmekten ümitlerini kestiklerini bildirmektedir.

Burada tamamlandığı ifade edilen nimet, iktisadî ve ictimaî nimetler değil, "hidâyet nimeti"dir.*




*İşte Kuran, Maide Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim