• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

112Maide Suresi 41-50




Hatalı Çevrilen Ayetler


112Maide Suresi 41-50


Hatalı Çeviri:
41. Ey Resûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyle «inandık» diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar(ın hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler, ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. «Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!» derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır.

42. Hep yalana kulak verir, durmadan haram yerler. Sana gelirlerse, ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler. Ve eğer hüküm verirsen, aralarında adaletle hükmet. Allah âdil olanları sever.

43. İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında olduğu halde nasıl seni hakem kılıyorlar da sonra, bunun arkasından yüz çevirip gidiyorlar? Onlar inanmış kimseler değildir.

44. Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat'ı indirdik. Kendilerini (Allah'a) vermiş peygamberler onunla yahudilere hükmederlerdi. Allah'ın Kitab'ını korumaları kendilerinden istendiği için Rablerine teslim olmuş zâhidler ve bilginler de (onunla hükmederlerdi). Hepsi ona (hak olduğuna) şahitlerdi. Şu halde (Ey yahudiler ve hakimler!) İnsanlardan korkmayın, benden korkun. Âyetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın. Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.

45. Tevrat'ta onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılık ve cezadır). Yaralar da kısastır (Her yaralama misli ile cezalandırılır). Kim bunu (kısası) bağışlarsa kendisi için o keffâret olur. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir.

46. Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nûr bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik.

47. İncil'e inananlar, Allah'ın onda indirdiği (hükümler) ile hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fâsıklardır.

48. Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) gönderdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şerîatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri(n gerçek tarafını) O haber verecektir.

49. (Sana şu talîmatı verdik): Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer (hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına belâ etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan çıkmışlardır.

50. Yoksa onlar (İslâm öncesi) cahiliye idaresini mi arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah'tan daha güzel kim vardır?



Doğru Çeviri:
41Ey Elçi! Kalpleri iman etmediği hâlde ağızlarıyla “İnandık” diyen kimseler ve Yahudileşmişlerden, durmadan yalana kulak veren ve sana gelmeyen kimseler için dinleyen/ casusluk eden, küfür; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddediş içinde koşuşan şu kimseler seni üzmesin. Onlar, kelimeyi yerlerinden kaydırıp değiştirirler. “Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!” derler. Allah, bir kimseyi dinden çıkma ateşine düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve âhirette onlara çok büyük bir azap vardır.

42Yalana çok kulak verenler, haramı çok yiyenler; artık onlar, eğer sana gelirlerse, aralarında hükmet ya da onlara mesafeli dur. Ve eğer onlara mesafeli durursan, artık sana hiçbir zaman zarar veremezler. Ve eğer hükmedersen, o zaman aralarında hakkaniyetle hükmet. Şüphesiz Allah, hakkaniyetle davrananları sever.

43İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrât yanlarında iken seni nasıl hakem yapıyorlar da ondan sonra da geri duruyorlar? Onlar, inanan kimseler değillerdir.

44İçinde doğru yol rehberi ve ışık bulunan Tevrât'ı, şüphesiz Biz indirdik. Müslümanlaşmış kişiler olan peygamberler onunla Yahudilere hükmederler, kendilerini Allah'a adamış kişiler ve hahamlar da, Allah'ın kitabından kendilerinden korumaları istenilen ve kendilerinin de üzerine tanıklık ettikleri şeylerle hükmederler. İnsanlara saygı duyup ürpermeyin, Bana saygı duyup ürperin. Benim âyetlerimi de az bir paraya satmayın. Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselerin ta kendileridir.

45Ve Biz, Tevrât'ta onlara, zata zat, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş yazdık. Yaralara kısas vardır. Bununla beraber kim kısas hakkını bağışlarsa, bu kendisi için kefaret olur. Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar yanlış; kendi zararlarına iş yapanların ta kendileridir.

46Ve Biz o peygamberlerin izleri üzerine, yanlarındaki Tevrât'tan içinde konu edilenleri doğrulayıcı olarak Meryem oğlu Îsâ'nın gelmesini sağladık. Ve o'na Tevrât'tan içinde konu edilenleri doğrulamak, Allah'ın koruması altına girmiş kişilere yol gösterme ve öğüt olmak üzere içinde yol gösterme olan İncîl'i verdik.

47İncîl ehli de Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, artık işte onlar, hak yoldan çıkanların ta kendileridir.

48Sana da Tevrât'ın bir bölümünden kendisinin içinde konu edilenleri doğrulayan ve onları kollayıp koruyan olarak hak ile Kitab'ı/Kur’ân'ı indirdik. Öyleyse onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen haktan saparak onların arzu ve heveslerine uyma. Ve Biz, sizden hepiniz için bir yol haritası/ toplu yaşam ilkeleri ve geniş, aydınlık bir yol belirledik. Ve eğer Allah dileseydi sizi tek bir önderli toplum yapardı, fakat size verdiklerinde sizi yıpratmak/ denemek için böyle yapmadı. Öyleyse iyiliklere yarışın. Hepinizin dönüşü yalnızca Allah'adır. Sonra O, kendisi hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.

49Sen, yine aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, onların tutkularına uyma. Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından; seni davandan vazgeçirerek ateşe atmalarından sakın. Artık sırt çevirirlerse, artık bil ki şüphesiz Allah, bir kısım günahları sebebiyle/ günahlarının acısıyla onları musibete uğratmak istiyor. Ve şüphesiz insanlardan pek çoğu kesinlikle hak yoldan çıkan kimselerdir.

50Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? Kesinlikle bilen bir toplum için, hüküm yönünden Allah'tan daha güzel kim olabilir?



41Ey Elçi! Kalpleri iman etmediği hâlde ağızlarıyla “İnandık” diyen kimseler ve Yahudileşmişlerden, durmadan yalana kulak veren ve sana gelmeyen kimseler için dinleyen/ casusluk eden, küfür; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddediş içinde koşuşan şu kimseler seni üzmesin. Onlar, kelimeyi yerlerinden kaydırıp değiştirirler. “Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!” derler. Allah, bir kimseyi dinden çıkma ateşine düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve âhirette onlara çok büyük bir azap vardır.

42Yalana çok kulak verenler, haramı çok yiyenler; artık onlar, eğer sana gelirlerse, aralarında hükmet ya da onlara mesafeli dur. Ve eğer onlara mesafeli durursan, artık sana hiçbir zaman zarar veremezler. Ve eğer hükmedersen, o zaman aralarında hakkaniyetle hükmet. Şüphesiz Allah, hakkaniyetle davrananları sever.

43İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrât yanlarında iken seni nasıl hakem yapıyorlar da ondan sonra da geri duruyorlar? Onlar, inanan kimseler değillerdir.

44İçinde doğru yol rehberi ve ışık bulunan Tevrât'ı, şüphesiz Biz indirdik. Müslümanlaşmış kişiler olan peygamberler onunla Yahudilere hükmederler, kendilerini Allah'a adamış kişiler ve hahamlar da, Allah'ın kitabından kendilerinden korumaları istenilen ve kendilerinin de üzerine tanıklık ettikleri şeylerle hükmederler. İnsanlara saygı duyup ürpermeyin, Bana saygı duyup ürperin. Benim âyetlerimi de az bir paraya satmayın. Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselerin ta kendileridir.

45Ve Biz, Tevrât'ta onlara, zata zat, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş yazdık. Yaralara kısas vardır. Bununla beraber kim kısas hakkını bağışlarsa, bu kendisi için kefaret olur. Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar yanlış; kendi zararlarına iş yapanların ta kendileridir.



Gâyet açık olan bu âyetlerde, Allah'ın koyduğu ilkelerin önemine dikkat çekilip, Allah'ın âyetlerini dikkate almayanlarla ilgili bilgiler verilmekte ve onların davranışları yüzünden Rasûlullah'ın üzülmemesi istenmektedir.

Rasûlullah'ın Medînelilerle yaptığı sözleşmeye göre Yahûdiler, iç işlerinde serbest olup aralarında kendi kanunlarına göre işlerini yürüteceklerdi. Pasajdan anlaşıldığına göre Yahûdiler, kendi kanunlarındaki hüküm işlerine gelmediği zaman, lehlerine bir hüküm verir ümidiyle Rasûlullah'a müracaat ediyorlardı.

42. âyetteki, Yalana çok kulak verenler, haramı çok yiyenler; artık onlar, eğer sana gelirlerse, aralarında hükmet ya da onlardan mesafeli dur. Ve eğer onlardan mesafeli durursan, artık sana hiçbir zaman zarar veremezler. Ve eğer hükmedersen o zaman aralarında hakkaniyetle hükmet. Şüphesiz Allah, hakkaniyetle davrananları sever ifadeleriyle Rasûlullah, onların davasına bakıp bakmamakta serbest bırakılmıştır.

Kaynaklarda bu âyetlerin iniş sebebine dair şu bilgiler yer almıştır:

Bu âyet, zinâ eden iki Yahûdi hakkında nâzil olmuştur. Yahûdiler, kendi elleriyle Allah'ın kitabını değiştirmişler ve evli kişilerin recmedilmesi emrini te’vîl ve tahrif ederek, yüz sopa ve yüzü karaya boyayıp ters-yüz olarak merkebe bindirme şekline çevirmişlerdi. Hz. Peygamber'in Medîne'ye hicretinden sonra, bu vaka cereyan edince, kendi aralarında dediler ki: "Gelin, Muhammed'in hükmüne başvuralım. Eğer sopa ve yüzü siyaha boyama hükmü verirse, onu alalım. Ve Allah ile kendi aramızda hüccet kılalım. Allah'ın peygamberlerinden bir peygamber, bizim aramızda böylece hüküm vermiş olur. Eğer recm kararı verirse, ona uymayalım."

Mâlik de, Nâfi kanalıyla Abdullah ibn Ömer'in şöyle dediğini nakletmiştir: Yahûdiler, Hz. Peygamber'e geldiler ve kendilerinden bir kadınla bir erkeğin zinâ ettiğini söylediler. Rasûlullah (s.a) onlara, "Tevrât'ta recm konusunda ne görüyorsunuz?" diye sordu. Onlar, "Biz, zinâ edenleri sopalatırız" dediler. Abdullah ibn Selâm dedi ki: "Yalan söylüyorsunuz, Tevrât'ta recm vardır." Tevrât'ı getirdiler, ortaya yaydılar. Birisi elini recm bölümünün üzerine koydu. Bölümün öncesini ve sonrasını okudu. Abdullah ibn Selâm dedi ki: "Elini kaldır." O elini kaldırınca, bu kısımda recmle ilgili bölüm bulunduğu görüldü. Yahûdiler, "Muhammed doğru söylüyor. Tevrât'ta recm bölümü vardır" dediler. Rasûlullah (s.a) onlara emretti ve zinâ eden kişiyi recmettirdi. Ben, adamın kadının üzerine eğilip, atılan taşlardan onu korumaya çalıştığını gördüm. Bu hadisi, Buhârî ve Müslim tahric etmişlerdir. Ancak lafız Buhârî'nindir.

Buhârî'nin bir başka ifadesinde ise metin şöyledir: Hz. Peygamber Yahûdilere, "Zinâ edenlere ne yaparsınız?" diye sordu. Onlar, "Yüzlerini karaya boyar ve rezil ederiz" dediler. Rasûlullah (s.a), "Eğer doğru söylüyorsanız, Tevrât'ı getirin de size okuyayım" dedi. Onlar Tevrât'ı getirdiler. Ve şaşı olan beğendikleri bir adama, "Oku" dediler. Adam Tevrât'ı okudu. Nihâyet bir noktaya gelince, elini üzerine koydu. Rasûlullah, "Elini kaldır" dedi. Adam kaldırdı ve görüldü ki, burada recm emri vardır. Adam dedi ki: "Ey Muhammed! Burada recm bölümü bulunmaktadır. Ancak biz onu kendi aramızda gizleriz." Rasûlullah emretti ve zinâ edenlerin her ikisi de recmedildi.
Müslim'in ifadesi de şöyledir: "Rasûlullah'a (s.a) zinâ eden erkek ve kadın iki Yahûdi getirildi. Hz. Peygamber, Yahûdilerin yanına gelerek dedi ki:
— Sizin Tevrât'ta zinâ eden hakkında ne görüyorsunuz?
Onlar şöyle karşılık verdiler:
— İkisinin de yüzlerini karalar, merkebin üzerine ters bindirir ve gezdiririz.
Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
— Eğer doğru söylüyorsanız, getirin Tevrât'ı da onu size okuyayım.
Tevrât getirildi ve okundu. Recm bölümüne gelince; Tevrât'ı okuyan delikanlı elini recmle ilgili kısmın üzerine koydu ve bu bolümün başını ve sonunu okudu. Bu sırada Hz. Peygamber'le beraber bulunan Abdullah ibn Selâm dedi ki: "Yâ Rasûlullah! Emir buyur da, elini kaldırsın." Delikanlı elini kaldırınca görüldü ki; altında recm bölümü bulunmaktadır. Rasûlullah (s.a) emir verdi ve her iki Yahûdi de recmedildi. Abdullah ibn Ömer der ki: "Ben, o iki Yahûdiyi recmedenler arasında bulunuyordum. Kendisini taştan koruduğunu görmüştüm." [İbn Kesîr.]

Müfessirler şöyle demektedirler: "Hayber ahalisinin soylularından bir erkek ve bir kadın zinâ etmişlerdi. Tevrât'ta zinâ haddi ise, recm idi. Bunun üzerine Yahûdiler, onları recmetmeyi uygun bulmadılar ve evli oldukları hâlde zinâ edenlerin hükmünün ne olduğunu sormak için bazı kimseleri Allah'ın Rasûlü'ne gönderdiler ve onlara şu tembihte bulundular: "Eğer Muhammed, bunların cezasının sopa olduğunu söylerse bunu kabul edin; yok eğer, size onları recmetmeyi emrederse, sakın bunu kabul etmeyin!..." Onlar, bu meseleyi Allah'ın Rasûlü'ne sordukları sırada Cebrâîl, onların recmedileceği hükmünü indirdi. Ama onlar bunu kabule yanaşmadılar. Bunun üzerine Cebrâîl (a.s) Hz. Rasûl'e, "Seninle onlar arasında İbn Sûriyâ'yı (hakem) yap" dedi. Bunun üzerine de Hz. Peygamber (s.a), "Tüysüz, beyaz tenli, şaşı, Fedek'te oturan ve kendisine İbn Sûriyâ denilen bir genç var; onu tanıyor musunuz?" deyince, onlar, "Evet, o yeryüzündeki Yahûdilerin en âlimidir" dediler ve onun hükmüne razı olacaklarını belirttiler. Bunun üzerine Allah'ın Rasûlü İbn Sûriyâ'ya, "Kendisinden başka ilâh olmayan; Hz. Mûsâ'nın geçmesi için denizi yaran; üzerinize Tûr dağını kaldıran; sizi Firavun ve hanedanından kurtarıp. Firavun ve hanedanını suya garkeden; size kitabını, helâl ve haram hükümlerini indiren o Allah aşkına söyle: Evli kimselerin zinâ etmeleri hâlinde, onların recmedileceklerine dair kitabınız Tevrât'ta bir hüküm var mıdır? Böyle bir hüküm biliyor musun?" dedi. İbn Sûriyâ, "Evet, var!" deyince, Yahûdilerin ayak takımı İbn Sûriyâ'nın üzerine atıldılar. Bunun üzerine de İbn Sûriyâ, "Eğer O'na yalan söylemiş olsaydım, üzerimize ilâhî azabın ineceğinden endişelendim..." deyip müteakiben Allah'ın Rasûlü'ne, bildiği alâmetlerden bazılarını sordu. Bunun üzerine İbn Sûriya, "Allah'tan başka ilâh olmadığına, senin Allah'ın Rasûlü ve daha önceki peygamberlerin müjdelediği Arap soyuna mensup ümmî peygamber olduğuna şehâdet ederim..." dedi. Daha sonra Allah'ın Rasûlü, zinâ edenlerin recmedilmesi hükmünü verdi; onlar da Mescid-i Nebevî'nin kapısının önünde recmolundular. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

Ey Peygamber! Seni kederlendirmesin âyetinin nüzûl sebebiyle ilgili olarak üç görüş vardır:

Denildiğine göre bu âyet-i kerîme, Kurayza ve Nadîroğulları hakkında inmiştir. Kurayzalı birisi, Nadîroğulları'ndan birisini öldürdü. Nadîroğulları, Kurayzalılardan birisini öldürdükleri vakit kısas uygulamalarına fırsat vermezlerdi. İleride açıklanacağı üzere onlara [Kurayzalılara] sadece diyet vermekle yetinirlerdi. Bunun üzerine Peygamber'in (s.a) hakemliğine başvurdular. Hz. Peygamber, Kurayzalı ile Nadîroğulları'na mensup iki kişi arasında eşitlik sağlanması gerektiği hükmünü verdi. Bu ise, Nadîroğulları'nın hoşuna gitmedi ve kabul etmediler.
Bir diğer görüşe göre bu âyet-t kerîme, Peygamber'in (s.a) Ebû Lubâbe'yi Kurayzaoğulları'na gönderip kendilerine uygulanacak cezanın boğazlarının kesilmesi olduğuna işaret etmesi dolayısıyla Ebû Lubâbe hakkında inmiştir.
Bir diğer görüşe göre bu âyet-i kerîme, Yahûdi erkek ve kadının zinâsı ile recim olayı hakkında nâzil olmuştur. Bu, konu ile ilgili görüşlerin en sahih olanıdır. Bunu, hadis imamları, Mâlik, Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Ebû Dâvûd rivâyet etmişlerdir.
Ebû Dâvud'un, Câbir b. Abdullah'tan rivâyetine göre, Peygamber (s.a) onlara [Yahûdilere], "Aranızdan en bilgili iki kişiyi yanıma getirin" demiş, bunun üzerine onlar da Sûriyâ adındaki birinin iki oğlunu getirmişlerdi. Hz. Peygamber onlara yüce Allah adına yemin verdirerek sordu:
— Bu iki kişinin durumunu Tevrât'ta nasıl bulmaktasınız?
Şöyle cevap verdiler:
— Bizim Tevrât'ta bulduğumuz şudur: Dört kişi erkeğin organını kadının fercinde sürmedanlıktaki mil gibi görecek olurlarsa ikisi de recm olunurlar.
Hz. Peygamber sordu:
— Peki, sizi bunları recmetmekten alıkoyan nedir?
Şöyle cevap verdiler:
— Otoritemiz elden gitti, o bakımdan biz de öldürmekten hoşlanmadık.
Peygamber (s.a) şâhitleri çağırdı. Şâhitler gelip, erkeğin organının kadının fercinde sürmedanlıktaki mil gibi gördüklerine dair şâhitlik ettiler. Peygamber (s.a), ikisinin de recm edilmesi emrini verdi.
Buhârî ile Müslim'in dışındaki eserlerde de eş-Şa‘bî'den, Câbir b. Abdullah'tan nakledilerek Câbir'in şöyle dediği kaydedilmektedir: Fedeklilerden bir erkek zinâ etti. Bunun üzerine Fedekliler, Medîne'de bulunan bazı Yahûdilerden, Muhammed'e bu hususu sormalarını; celde vurmayı emrederse kabul etmelerini, recmedilmelerini emrederse kabul etmemelerini istediler. Durumu Hz. Peygamber'e sordular, o da İbn Sûriyâ'yı çağırdı. Aralarında en bilgin kişi oydu. Bir gözü de görmüyordu. Rasûlullah (s.a) ona şöyle sordu: "Sana Allah adına yemin verdiriyorum. Kitabınızda zinâ edenin cezasını ne şekilde buluyorsunuz?" İbn Sûriyâ o'na şöyle dedi: "Allah adına bana and verdirdiğine göre, şunu söyleyeyim: Biz Tevrât'ta, bakmanın bir zinâ, kucaklaşmanın bir zinâ, öpmenin bir zinâ olduğunu görüyoruz. Eğer dört kişi erkeğin organını kadının fercinde sürmedanlıktaki mil gibi gördüklerine dair şâhitlik edecek olurlarsa, o takdirde (erkeği) recmetmek icap eder. Bunun üzerine Peygamber (s.a), "İşte bu böyledir" buyurdu.
Müslim'in Sahîh'inde de el-Berâ b. Âzib'den şöyle dediği nakledilmektedir: Peygamber'in (s.a) yanına yüzü kömürle karartılmış bir Yahûdi getirildi. Hz. Peygamber Yahûdileri çağırıp şöyle dedi: "Sizler Kitabınızda zinâ edenin cezasının böyle olduğunu mu görüyorsunuz?" Onlar, "Evet" deyince, Hz. Peygamber ilim adamlarından birisini çağırdı ve şöyle buyurdu: "Tevrât'ı Mûsâ'ya indiren Allah adına bana söyle. Kitabınızda zinâ edenin haddini böyle mi buluyorsunuz?" Kişi, "Hayır" dedi, "eğer bu şekilde bana yemin verdirmeseydin sana bildirmeyecektim. Biz, cezanın recm olduğunu görüyoruz. Fakat zinâ, soylularımız arasında çoğaldı O bakımdan soylu bir kimseyi yakaladık mı, onu bırakırdık. Zayıf birisini yakaladık mı, ona had uygulardık. Bu sefer şöyle dedik: ‘Gelin ortaklaşa bir ceza tesbit edelim ve bunu, soyluya da böyle olmayana da uygulayalım.’ Sonunda recm yerine yüzü kömürle karartmayı ve sopa vurmayı tesbit ettik." Bunun üzerine Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Allahım! Kendilerinin öldürdükleri bir zamanda Senin emrini ihya eden ilk kişi ben oluyorum" dedi ve recm edilmesini emretti. Bunun üzerine yüce Allah da, Ey Peygamber! Küfür içinde koşuşup duranlar seni kederlendirmesin buyruğunu, Eğer size şu verilirse onu alın (yani, diyorlar ki: "Muhammed'e gidin. Eğer o size yüze kömür çalmayı ve sopa vurmayı emrederse onu kabul edin. Şâyet size recm cezası uygulanması fetvasını verirse, ondan sakının") buyruğuna kadar indirdi. Bunun üzerine şanı yüce Allah, Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir (Mâide/44); Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir (Mâide/45); Kim Allah'ın, indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar fâsıkların ta kendileridir (Mâide/47) âyetlerini indirdi. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]

Kitab-ı Mukaddes'teki hükümler ise şöyledir:

Bir adam bir kadın alır, yattıktan sonra ondan hoşlanmazsa, ona suç yükler, adını kötüler, "Bu kadınla evlendim, ama onunla yatınca erden olmadığını gördüm" derse, kadının annesiyle babası kızlarının erden olduğuna ilişkin kanıtı alıp kapıda görevli kent ileri gelenlerine getirecekler. Kadının babası ileri gelenlere, "Kızımı bu adamla evlendirdim, ama o kızımdan hoşlanmıyor" diyecek, "şimdi kızımı suçluyor, onun erden olmadığını söylüyor. İşte kızımın erden olduğunun kanıtı!" Sonra anne-baba kızlarının erden olduğunu kanıtlayan yatak çarşafını ileri gelenlerin önüne serip gösterecekler. Kent ileri gelenleri de adamı cezalandıracaklar. Ceza olarak ondan 100 gümüş alıp kadının babasına verecekler. Çünkü adam İsrâîlli bir erden kızın adını kötülemiştir. Kadın adamın karısı kalacak ve adam yaşamı boyunca onu boşayamayacaktır. Ancak bu sav doğruysa, kızın erden olduğuna ilişkin bir kanıt bulunamazsa, kızı baba evinin kapısına çıkaracaklar. Kent halkı taşlayarak kızı öldürecek. Babasının evindeyken fuhuş yapmakla İsrâîl'de iğrençlik yapmıştır. Aranızdaki kötülüğü içinizden atacaksınız. Eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken yakalanırsa, hem kadınla yatan adam, hem kadın, ikisi de öldürülecek. İsrâîl'den kötülüğü atacaksınız. Eğer bir adam kentte başka biriyle nişanlı erden bir kızla karşılaşır ve onunla yatarsa, ikisini de kentin kapısına götürecek, taşlayarak öldüreceksiniz. Çünkü kız kentte olduğu hâlde yardım istemek için bağırmadı; adam da komşusunun karısıyla ilişki kurdu. Aranızdaki kötülüğü içinizden atacaksınız. Eğer bir adam kırda nişanlı bir kızla karşılaşır, onu yakalayıp tecavüz ederse, yalnız tecavüz eden adam öldürülecek. Kıza hiçbir şey yapmayacaksınız. Çünkü kızın ölümü hakk edecek bir günahı yoktur. Bu, komşusuna saldırıp onu öldüren adamın davasına benzer. Adam kızı kırda gördüğünde nişanlı kız bağırmışsa da onu kurtaran olmamıştır. Eğer bir adam nişanlı olmayan erden bir kızla karşılaşır, tutup onunla yatarsa ve bu ortaya çıkarsa, kızla yatan adam kızın babasına 50 gümüş verecek. Kıza tecavüz ettiği için onu karı olarak alacak ve yaşamı boyunca onu boşayamayacaktır. Kimse babasının karısını almayacak, babasının evlilik yatağına leke sürmeyecektir. [Tesniye, 22:13-30.]

Kim birini vurup öldürürse, kendisi de kesinlikle öldürülecektir. Ama olayda kasıt yoksa, ona ben izin vermişsem, size adamın kaçacağı yeri bildireceğim. Eğer bir adam komşusuna düzen kurar, kasıtlı olarak saldırıp onu öldürürse, sunağıma bile kaçmış olsa, onu çıkarıp öldüreceksiniz. Kim annesini ya da babasını döverse, kesinlikle öldürülecektir. Kim adam kaçırırsa, onu ister satmış olsun, ister elinde tutsun, kesinlikle öldürülecektir. Annesine ya da babasına lanet eden kesinlikle öldürülecektir. Kavga çıkar, bir adam komşusuna taşla ya da yumrukla vurur, vurulan adam ölmeyip yatağa düşer, sonra kalkıp değnekle dışarıda gezebilirse, vuran adam suçsuz sayılacaktır. Yalnız yaralının kaybettiği zamanın karşılığını ödeyecek ve tamamen iyileşmesini sağlayacaktır. Bir adam erkek ya da kadın kölesini değnekle döverken öldürürse, kesinlikle cezalandırılacaktır. Ama köle hemen ölmez, bir iki gün sonra ölürse, köle sahibi ceza görmeyecektir. Çünkü köle onun malı sayılır. İki kişi kavga ederken gebe bir kadına çarpar, kadın erken doğum yapar ama başka bir zarar görmezse, saldırgan, kadının kocasının istediği ve yargıçların onayladığı miktarda para cezasına çarptırılacaktır. Ama başka bir zarar varsa, cana karşılık can, göze karşılık göz, dişe karşılık diş, ele karşılık el, ayağa karşılık ayak, yanığa karşılık yanık, yaraya karşılık yara, bereye karşılık bere ödenecektir. Bir adam erkek ya da kadın kölesini gözüne vurarak kör ederse, gözüne karşılık onu özgür bırakacaktır. Eğer erkek ya da kadın kölesinin dişini kırarsa, dişine karşılık onu özgür bırakacaktır. [Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 21:12-27.]




46Ve Biz o peygamberlerin izleri üzerine, yanlarındaki Tevrât'tan içinde konu edilenleri doğrulayıcı olarak Meryem oğlu Îsâ'nın gelmesini sağladık. Ve o'na Tevrât'tan içinde konu edilenleri doğrulamak, Allah'ın koruması altına girmiş kişilere yol gösterme ve öğüt olmak üzere içinde yol gösterme olan İncîl'i verdik.

47İncîl ehli de Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, artık işte onlar, hak yoldan çıkanların ta kendileridir.

48Sana da Tevrât'ın bir bölümünden kendisinin içinde konu edilenleri doğrulayan ve onları kollayıp koruyan olarak hak ile Kitab'ı/Kur’ân'ı indirdik. Öyleyse onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen haktan saparak onların arzu ve heveslerine uyma. Ve Biz, sizden hepiniz için bir yol haritası/ toplu yaşam ilkeleri ve geniş, aydınlık bir yol belirledik. Ve eğer Allah dileseydi sizi tek bir önderli toplum yapardı, fakat size verdiklerinde sizi yıpratmak/ denemek için böyle yapmadı. Öyleyse iyiliklere yarışın. Hepinizin dönüşü yalnızca Allah'adır. Sonra O, kendisi hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.

49Sen, yine aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, onların tutkularına uyma. Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından; seni davandan vazgeçirerek ateşe atmalarından sakın. Artık sırt çevirirlerse, artık bil ki şüphesiz Allah, bir kısım günahları sebebiyle/ günahlarının acısıyla onları musibete uğratmak istiyor. Ve şüphesiz insanlardan pek çoğu kesinlikle hak yoldan çıkan kimselerdir.

50Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? Kesinlikle bilen bir toplum için, hüküm yönünden Allah'tan daha güzel kim olabilir?



Bu paragrafta, Mûsâ'dan sonra İsrâîloğulları'ndaki gelişmeler; Hristiyanların ilâhî ilkelere karşı takındıkları tavırlar nakledilerek mü’minler uyarılmaktadır:

• Allah o peygamberlerin izleri üzerine, Tevrât'ın tahrif edilen yerlerini yeniden ortaya koymak, tahrif edilmemiş bölümlerini de hayata geçirmek için Meryem oğlu Îsâ'yı peygamber olarak göndermiş ve o'na Tevrât'tan iki eli arasındakileri doğrulamak, muttakilere yol gösterme ve öğüt olmak üzere içinde yol gösterme olan İncîl'i vermiştir.

• İncîl ehli de Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetmelidirler. Kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, artık işte onlar fâsıkların ta kendileridir.

• Bunlardan sonra da Muhammed'e, Tevrât'ın tahrif edilen kısımlarını ortaya koymak, tahrif edilmemiş bölümlerini de yaşama geçirmek için Kur’ân indirilmiştir. Öyleyse Rasûl, onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmetmeli; hakktan saparak onların arzu ve heveslerine uymamalıdır:

* Hiç şüphesiz ki, bu Kur’ân İsrâîloğulları'na, hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin birçoğunu aktarıp anlatmaktadır. Ve hiç şüphesiz gerçekten Kur’ân, kesinlikle mü’minler için bir kılavuz ve bir rahmettir. [Neml/76-77]

• Allah, tüm toplumlar için bir şeriat ve yol kılmıştır. Eğer Allah dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı, fakat sizi denemek için böyle yapmadı.

• İnananlar iyiliklerde yarışmalıdır. Herkes Allah'a dönecek, O da, hakkında ihtilafa düşülen şeyleri haber verecektir.

• Elçi, aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmetmelidir, onların hevâlarına uymamalıdır. Allah'ın Elçiye indirdiğinin bir kısmından kendisini vaz geçirmelerinden sakınmalı, tedbirli olmalıdır.

• Bunlara rağmen sırt çevirirlerse, artık Allah'ın, bir kısım günahları sebebiyle onları musibete uğratması kaçınılmazdır. Şüphesiz insanlardan pek çoğu kesinlikle fâsık kimselerdir.

• Yoksa câhiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesinlikle bilen bir toplum için, hüküm yönünden Allah'tan daha güzel kim olabilir?

Bu âyet grubunun iniş sebebine dair şu olay nakledilmiştir:

Mukâtil şöyle demiştir: Allah, Hz. Muhammed'i (s.a) peygamber olarak göndermeden önce, Benî Kurayza ile Benî Nadîr arasında bir kan davası bulunmaktaydı. Cenâb-ı Hakk Hz. Muhammed'i peygamber olarak gönderince, bunlar Hz. Muhammed'in hakemliğine başvurdular. Kurayzaoğulları şöyle demişti: "Nadîroğulları bizim kardeşlerimizdir. Babamız, dinimiz ve kitabımız birdir. Binâenaleyh, şâyet Nadîroğulları bizden birisini öldürürse bize 70 vesak [ölçek] hurma verirler. Eğer biz onlardan birisini öldürürsek, onlar bizden, 140 vesak hurma alırlar. Bizi yaraladıkları zaman verecekleri diyet [erş], onların yaralanmalarına mukabil verilecek olan diyetin yarısıdır. Binâenaleyh sen, bizimle onlar arasında hükmet." Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a), "Ben, Kurayzalı olan birisinin kanının, Nadîrli olan birisinin kanına; Nadîrli birisinin kanının, Kurayzalı birisinin kanına denk ve müsavi olduğuna hükmediyorum.. Bunlardan birisinin diğerine ne kan, ne diyet, ne de "erş" [yaralama diyeti] hususunda bir üstünlüğü yoktur" dedi. Bunun üzerine Nadîroğulları kızarak, "Biz senin hükmüne razı olmuyoruz; çünkü sen bizim düşmanımızsın..." dediler. Bunun üzerine de Cenâb-ı Hakk, Onlar hâlâ, câhiliye hükmünü mü (yani, câhiliyedeki ilk hükümlerini mi) arıyorlar? âyetini indirdi. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]*



*İşte Kuran, Maide Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim