• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

112Maide Suresi 87-102




Hatalı Çevrilen Ayetler


112Maide Suresi 87-102


Hatalı Çeviri:
87. Ey iman edenler! Allah'ın size helâl kıldığı iyi ve temiz şeyleri (siz kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez.

88. Allah'ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yeyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah'tan korkun.

89. Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamıyan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size âyetlerini açıklıyor; umulur ki şükredersiniz!

90. Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

91. Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?

92. Allah'a itaat edin, Resûle de itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer (itaatten) yüz çevirirseniz bilin ki Resûlümüzün vazifesi apaçık duyurmak ve bildirmektir.

93. İman eden ve iyi işler yapanlara, hakkıyle sakınıp iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyle sakınıp iman ettikleri, sonra da hakkıyle sakınıp yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde (haram kılınmadan önce) tattıklarından dolayı günah yoktur. (Önemli olan inandıktan sonra iman ve iyi amelde sebattır). Allah iyi ve güzel yapanları sever.

94. Ey iman edenler! Allah sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avlanma ile (onu yasak ederek) dener ki gizlide (kimsenin görmediği yerde, gerçekten) kendisinden kimin korktuğu ortaya çıksın. Kim bundan sonra sınırı aşarsa onun için acı bir azap vardır.

95. Ey iman edenler! İhramlı iken avı öldürmeyin. İçinizden kim onu kasten öldürürse öldürdüğü hayvanın dengi (ona) cezadır. (Buna) Kâbe'ye varacak bir kurban olmak üzere içinizden adalet sahibi iki kişi hükmeder (öldürülen avın dengini takdir eder). Yahut (avlanmanın cezası), fakirleri doyurmaktan ibaret bir keffârettir, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Ta ki (yasak av yapan) işinin cezasını tatmış olsun. Allah geçmişi affetmiştir. Kim bu suçu tekrar işlerse Allah da ondan karşılığını alır. Allah daima galiptir, öç alandır.

96. Hem size hem de yolculara fayda olmak üzere (faydalanmanız için) deniz avı yapmak ve onu yemek size helâl kılındı. İhramlı olduğunuz müddetçe kara avı size haram kılındı. Huzuruna toplanacağınız Allah'tan korkun.

97. Allah, Kâbe'yi, o saygıya lâyık evi, haram ayı, hac kurbanını ve (kurbanın boynuna asılan) gerdanlıkları (maddi ve manevi yönlerden) insanların belini doğrultmaya sebep kıldı. Bu da Allah'ın, göklerde ve yerde ne varsa hepsini bildiğini ve Allah'ın her şeyi bilici olduğunu (sizin de anlayıp) bilmeniz içindir.

98. Biliniz ki Allah'ın cezalandırması çetindir ve yine Allah'ın bağışlaması ve esirgemesi sınırsızdır.

99. Resûle düşen (vazife), ancak duyurmadır. Allah açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilir.

100. De ki: Pis ve kötü ile temiz ve iyi bir değildir; pis ve kötünün çokluğu tuhafına gitse (yahut hoşuna gitse) de (bu böyledir). Öyleyse ey akıl sahipleri! Allah'tan korkunuz ki kurtuluşa eresiniz.

101. Ey iman edenler! Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Eğer Kur'an indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. (Açıklanmadığına göre) Allah onları affetmiştir. (Siz sorup da başınıza iş çıkarmayın). Allah çok bağışlayıcıdır, aceleci değildir.

102. Sizden önce de bir toplum onları sormuş, sonra da bunları inkâr eder olmuştu.



Doğru Çeviri:
87Ey iman eden kimseler! Allah'ın size helal kıldığı temiz-nefis-güzel şeyleri haram saymayın. Ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah, aşırı gidenleri sevmez.

88Ve Allah'ın size verdiği rızıklardan helal ve temiz olarak yiyin ve siz, inandığınız Allah'ın koruması altına girin.

89Allah, sizi, kasıtsız olarak yaptığınız/ağız alışkanlığı yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasıtlı yaptığınız/sözleşmeler oluşturduğunuz yeminlerinizden sizi sorumlu tutar; onun kefareti, ehlinize yedirdiğinizin en hayırlısından/en iyisinden on miskini yedirmek veya giydirmektir. Veyahut da bir köleyi özgürleştirmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. Bu, bozduğunuz zaman yeminlerinizin kefaretidir. Ve yeminlerinizi koruyun. İşte Allah, karşılığını ödersiniz diye âyetlerini sizin için böyle açığa koyar.

90Ey iman etmiş kişiler! Hamr [içki/herhangi bir yolla aklı örtmek], kumar; her türlü kolay kazanç amaçlı şans oyunu, kulluk edilen nesneleri, kişileri temsil eden işaretler; semboller ve fal okları; tüm kehanet araç ve gereçleri ancak şeytan işinden zarar veren şeylerdir. Öyleyse durumunuzu korumanız, kurtulmanız için bu şeytan işinden kaçının.

91Gerçekten şeytan, hamr ve kumarda sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi, Allah'ın anılmasından, öğüdünden ve salâttan [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmaktan; toplumu aydınlatmaktan] alıkoymak ister. Öyleyse sona erdirmiş kişiler/vazgeçmiş kişiler misiniz?

92Ve Allah'a itaat edin, Elçi'ye itaat edin ve sakınıp tedbirli olun. Artık eğer uzak durursanız, biliniz ki, Elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.

93İnanan ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere, Allah'ın koruması altına girdikleri, inandıkları, düzeltmeye yönelik işler yaptıkları, sonra Allah'ın koruması altına girdikleri, inandıkları ve sonra Allah'ın koruması altına girdikleri ve iyilik-güzellik ürettikleri zaman, tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Ve Allah, iyilik-güzellik üretenleri sever.

94Ey iman etmiş kimseler! Kesinlikle Allah, ıssız yerlerde kimin Kendisinden korktuğunu bildirmek için sizi bir şeyle; ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avla sınar. Öyleyse kim bundan sonra sınırı aşarsa artık acıklı azap onun içindir.

95Ey iman etmiş kimseler! Siz, dokunulmaz iken/ hac görevini sürdürürken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, Ka‘be'ye ulaşacak bir hedy/ yiyecek olarak hediye edilen hayvan olmak üzere öldürdüğü hayvanın benzeri ona ceza olacak, –buna içinizden iki adaletli kişi hükmeder– yahut kefaret olarak miskinleri doyurmak yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de tekrarlarsa, Allah yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlar. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, suçluyu yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlama ilkesi sahibidir.

96Su avı ve onun yenilmesi, size ve yolculara yarar olmak üzere size helal kılındı. Kara avı ise, siz hac görevi sürdürür olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Ve Kendisine toplanacağınız Allah'ın koruması altına girin.

97Allah, Ka‘be'yi; o Beyt-i Haram'ı, haram ayı, hac yapanlara yiyecek olarak hayvan hediye etmeyi ve gerdanlıkları/hac yapanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretleri insanlar için bir ayağa kalkış; silkiniş, kendilerini kurtarış yaptı. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olan her şeyi bildiğini ve Allah'ın her şeyi hakkıyla bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir.

98Şüphesiz Allah'ın cezasının çok şiddetli olduğunu ve şüphesiz Allah'ın çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğunu bilin.

99Elçi'ye düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, açığa vurduğunuz şeyleri ve gizlediğiniz şeyleri bilir.

100De ki: “Her ne kadar pisliğin [kötünün, kötülüğün, kötü şeylerin] çokluğu hoşunuza gitse de, pis olan şeyle temiz olan şey bir olmaz.” Öyleyse, ey kavrama yetenekleri olanlar! Kurtulmanız için Allah'ın koruması altına girin.

101Ey iman etmiş kimseler! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın/ istemeyin. Eğer onlardan Kur’ân indirilirken sorarsanız/ isterseniz de size açıklanır. Allah, onlardan geçmiştir, onları bağışlamıştır. Ve Allah, çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır.

102Şüphesiz sizden önce gelen bir toplum bunları sormuştu/istemişti, sonra da onlar KISA SÜREDE Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini kabul etmeyen kimseler oldular.


87Ey iman eden kimseler! Allah'ın size helal kıldığı temiz-nefis-güzel şeyleri haram saymayın. Ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah, aşırı gidenleri sevmez.

88Ve Allah'ın size verdiği rızıklardan helal ve temiz olarak yiyin ve siz, inandığınız Allah'ın koruması altına girin.


Bu âyetlerde mü’minlere, Ey iman eden kimseler! Allah'ın size helâl kıldığı tayyibatı [temiz-nefis şeyleri] haram saymayın. Ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah, aşırı gidenleri sevmez. Ve Allah'ın size verdiği rızıklardan helâl ve temiz olarak yiyin ve siz inandığınız Allah'a takvâlı davranın buyurularak, Allah'ın helâl kıldığı şeyleri mü’minlerin kendilerine haram kılmaları ve haddi aşmaları yasaklanmaktadır. Mü’minler, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği helâl ve güzel şeylerden, savurganlık yapmadan yiyip içmeli ve Allah'a takvâlı davranmalıdırlar.

Bu mesaj da Kur’ân'da sıkça vurgulanmaktadır: Furkân/67, A‘râf/31-32, Tahrîm/1, En‘âm/93, Nahl/116.

Bu âyetlerin iniş sebebi hakkında kaynaklarda şu bilgiler yer almaktadır:

Taberî'nin, İbn Abbâs'a kadar ulaşan bir senetle naklettiğine göre âyet-i kerîme, Peygamber'e (s.a) gelip şöyle diyen bir kişi hakkında nâzil olmuştur: "Ey Allah'ın Rasûlü! Ben et yedim mi, cinsî isteğim harekete geçer ve şehvetim bana gâlip gelir. O bakımdan et yemeyi haram kıldım." Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu.

Yine denildiğine göre bu âyet-i kerîme, aralarında Ebû Bekr, Ali, İbn Mes‘ûd, Abdullah b. Ömer, Ebû Zer el-Ğıfarî, Ebû Huzeyfe'nin azatlı kölesi Sâlim, el-Mikdad b. el-Esved, Selman-i Farisî ve Ma‘kil b. Mukarrin'in (Allah hepsinden razı olsun) de bulunduğu, Rasûlullah ashâbından bir topluluk dolayısıyla nâzil olmuştur. Bunlar, Osman b. Maz‘un'un evinde bir araya geldiler ve gündüz oruç tutup, gece namaz kılmak, döşek üzerinde uyumamak, et ve yağlı şeyler yememek, kadınlara yaklaşmamak, koku sürünmemek; buna karşılık kıldan elbiseler giyip dünyayı reddetmek, yeryüzünde dolaşmak, rahipliğe yönelmek ve erkeklik organlarını da kesmek üzere ittifak ettiler, Bunun üzerine yüce Allah bu âyet-i kerîmeyi indirdi. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân]


89Allah, sizi, kasıtsız olarak yaptığınız/ağız alışkanlığı yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasıtlı yaptığınız/sözleşmeler oluşturduğunuz yeminlerinizden sizi sorumlu tutar; onun kefareti, ehlinize yedirdiğinizin en hayırlısından/en iyisinden on miskini yedirmek veya giydirmektir. Veyahut da bir köleyi özgürleştirmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. Bu, bozduğunuz zaman yeminlerinizin kefaretidir. Ve yeminlerinizi koruyun. İşte Allah, karşılığını ödersiniz diye âyetlerini sizin için böyle açığa koyar.

Bu âyette, yapılan yeminlerle ilgili ilkeler konulmuştur:

• Allah insanları, kasıtsız olarak/ağız alışkanlığı dolayısıyla yaptıkları yeminlerden sorumlu tutmaz.

• Fakat kasıtlı yapılan, sözleşmeler oluşturulan yeminlerden sorumlu tutar.

• Yeminin kefareti, aileye yedirilenlerin en hayırlısından/iyisinden on miskini yedirmek veya giydirmektir. Veyahut da bir köleyi özgürleştirmektir.

• Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır.

* Ve iyilerden olmanıza, Allah'ın koruması altına girmenize, insanlar arasını düzeltmenize, Allah'ı, yeminleriniz için engel yapmayın; "Yapardım ya Allah'a yemin ettim, artık yeminimi bozamam" demeyin. Ve Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir. [Bakara/224]


90Ey iman etmiş kişiler! Hamr [içki/herhangi bir yolla aklı örtmek], kumar; her türlü kolay kazanç amaçlı şans oyunu, kulluk edilen nesneleri, kişileri temsil eden işaretler; semboller ve fal okları; tüm kehanet araç ve gereçleri ancak şeytan işinden zarar veren şeylerdir. Öyleyse durumunuzu korumanız, kurtulmanız için bu şeytan işinden kaçının.

91Gerçekten şeytan, hamr ve kumarda sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi, Allah'ın anılmasından, öğüdünden ve salâttan [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmaktan; toplumu aydınlatmaktan] alıkoymak ister. Öyleyse sona erdirmiş kişiler/vazgeçmiş kişiler misiniz?

92Ve Allah'a itaat edin, Elçi'ye itaat edin ve sakınıp tedbirli olun. Artık eğer uzak durursanız, biliniz ki, Elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.

93İnanan ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere, Allah'ın koruması altına girdikleri, inandıkları, düzeltmeye yönelik işler yaptıkları, sonra Allah'ın koruması altına girdikleri, inandıkları ve sonra Allah'ın koruması altına girdikleri ve iyilik-güzellik ürettikleri zaman, tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Ve Allah, iyilik-güzellik üretenleri sever.


Bu âyette; uyuşturucu, içki, kumar ve falcılık gibi insanın kimyasını bozup insanı zararlı işlere yönelten davranışlardan kaçınılması için ilkeler konuyor. Âyetlerin ifadeleri gâyet açık ve nettir:

• خمر [hamr/içki, uyuşturucu ile aklı örtmek], kumar, dikili taşlar ve fal okları şeytân işlerinden ricstirler [zarar veren şeylerdir]. Bu nedenle mü’minler, felâha ermeleri; zarar görmemeleri için bunlardan kaçınmalıdır.

• Şeytân, içki, uyuşturucu ile aklı örtmek ve kumarda insanlar arasında düşmanlık ve kin sokmak ve insanları Allah'ın zikrinden ve salâttan [eğitimden, öğretimden ve sosyal destekten] alıkoymak ister. O nedenle bunu yapanlar bu işe son vermelidirler.

• Mü’minler, Allah'a itaat etmeli, elçi'ye itaat etmeli ve takvâlı davranmalıdır. İnsanlar, Allah'tan ve elçi'den uzak dururlarsa bu kendilerinin bileceği bir şeydir. Elçiye düşen sadece apaçık tebliğdir.

• İnanan ve sâlihâtı işleyenlere, takvâlı davrandıkları, inandıkları, sâlihâtı işledikleri, sonra takvâlı davrandıkları, inandıkları ve sonra takvâlı davrandıkları ve iyilik-güzellik ürettikleri zaman, tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Ve Allah, muhsinleri [iyilik-güzellik üretenleri] sever.

90. âyetteki, خمر[hamr] sözcüğü, "aklı örten şeylerin ortak adı" olup خَمَرَ [hamere] fiilinin de mastarıdır ve anlamı "örtmek" tir. Bu pasajda tercih edilmesi gereken anlam ise, –90. âyetteki "şeytân işleri" ve 93. âyetteki "tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur" ifadesinden hareketle– sözcüğün mastar anlamıdır.

Bakara/219'da hamr/içki, uyuşturucu ve kumar konu edilmişti:

Sana hamrdan [aklı karıştıran/örten şeylerden/aklı örtmekten] ve şans oyunlarından soruyorlar.

219,220Sana aklı karıştıran/örten şeylerden/aklı örtmekten ve şans oyunlarından soruyorlar. De ki: "Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat dünya ve âhirette günahları, menfaatlerinden daha büyüktür." Yine sana neyi Allah yolunda harcayacaklarını soruyorlar. De ki: "İhtiyaçtan fazlasını harcayın." Allah, iyiden iyiye düşünürsünüz diye âyetlerini işte böyle sizin için ortaya koyuyor. Sana yetimlerden de soruyorlar. De ki: Onlar için, "iyileştirme", en iyisidir. Eğer onlara karışırsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyla iyileştiriciyi birbirinden ayırt eder. Eğer Allah dileseydi, sizi zora koşardı. Şüphesiz Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır. [Bakara/219-220]

Âyetteki ifadeler, bu şeytân işlerini; içki, kumar, ensab [Allah'tan başkalarına tapınmak için adanmış ve içlerinde Allah'tan başka şeylerin adlarına kurbanlar ve hediyeler sunular yerler] ve kehanet araçlarını kesinlikle yasaklamaktadır. Çünkü bunlar, pistir, pisliktir, zararlıdır. Zira, içki ve uyuşturucu alan, kumarda heyecanlanan kimsenin kimyası bozulmakta, akıl, dikkat, hafıza vs. gibi melekeleri çalışmamakta; meydan şeytâna, İblise kalmaktadır. Böylece tefekkürsüz ve kontrolsüz sözler sarf edilmekte, işler yapılmaktadır. Bunun sonucu olarak da düşmanlıklar ve cinâyet gibi kötü sonuçlar meydana gelmektedir.

87-88. âyetlerde, Allah'ın size helâl kıldığı tayyibatı [temiz-nefis şeyleri] haram saymayın. Ve aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah, aşırı gidenleri sevmez. Ve Allah'ın size verdiği rızıklardan helâl ve temiz olarak yiyin ve siz inandığınız Allah'a takvâlı davranın buyurulmuştu. İşte içki, kumar kazancı, put adağı, kehanet gelirleri tayyibattan olmadığı için yasaklanmıştır.

Bu âyetlerin iniş sebebine dair şu bilgiler nakledilmiştir:

Yüce Allah, Muhakkak şeytân, içki ve kumarda aranıza düşmanlık ve kin bırakmak... ister âyeti ile kullarına, şeytânın düşmanlık ve kini, aramıza içki ve başka şeylerle düşürmek istediğini bildirmektedir. O bakımdan bizi bunlardan sakındırdı ve bunları bize yasakladı.

Rivâyete göre, Ensâr'dan iki kabile şarap içtiler ve sarhoş oldular. Biri ötekine hoş olmayan şeyler yaptı. Ayıklıklarında, onlardan birisi yüzünde kendisine yapılanların etkilerini gördü. Bunlar ise kardeş gibiydiler. Kalplerinde kin namına bir şey yoktu. Onlardan birisi, "Eğer kardeşim bana şefkatli olsaydı, bunu bana yapmazdı" dedi. Böylelikle aralarında kin baş gösterdi. Bunun üzerine yüce Allah da, Muhakkak şeytân içki ve kumarda aranıza düşmanlık ve kin bırakmak... ister âyetini indirdi. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]

İbn Abbâs, el-Berâ b. Âzib ve Enes b. Mâlik der ki: İçkiyi haram kılan buyruk nâzil olunca, ashâptan bazıları, "İçki içip kumar parasını yediği hâlde aramızdan ölenlerin durumu nasıl olacak?" gibi bazı sözler söylediler. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu.

Buhârî, Enes b. Mâlik'ten şöyle dediğini rivâyet eder: Ebû Talha'nın evinde içki içenlere içki veriyordum. Bunun üzerine içkinin haram kılındığına dair buyruk nâzil oldu. Peygamber de bir münadiye bunu yüksek sesle ilan etmesini emredince, Ebû Talha şöyle dedi: "Dışarı çık da bu sesin ne olduğuna bir bak." Dışarı çıktım, (gelip) şöyle dedim: "Bu, ‘Haberiniz olsun muhakkak içki artık haram kılındı’ diye ilan eden bir münadidir." Bu sefer Ebû Talha şöyle dedi: "Git ve o şarabı dök." O şarap, el-Fadîh'den [yarılmış taze hurmadan yapılıp ateşte pişirilmeyen bir şarap] yapılmıştı. (Enes devamla) der ki: Şarap, Medîne sokaklarında akıp gitti. Kimisi şöyle dedi: "Karınlarında (şarap) bulunduğu hâlde bir topluluk öldürüldü." Bunun üzerine yüce Allah, İman edip sâlih amel işleyenlere... tattıklarından dolayı bir vebal yoktur âyetini indirdi. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]

93. âyetteki, İnanan ve sâlihâtı işlemiş olan kimselere, takvâlı davrandıkları, inandıkları, sâlihâtı işledikleri, sonra takvâlı davrandıkları, inandıkları ve sonra takvâlı davrandıkları ve iyilik-güzellik ürettikleri zaman, tatmış olduklarından dolayı bir sorumluluk yoktur. Ve Allah, muhsinleri [iyilik-güzellik üretenleri] sever ifadesi, birtakım tutarsız nakillerden hareketle "önceden tattıklarından sorumlu tutulmayacaklardır" diye çevrilmektedir. Bazıları da buradan, "helâl olan yiyecek ve içeceklerin yenilip içilmesinde sakınca yoktur" anlamı çıkarmaya çalışmışlar, bunu teyit için de şu nakilleri zikretmişlerdir:

Rivâyet edildiğine göre, içkiyi haram kılan âyet nâzil olunca, sahabe, "Bizim kardeşlerimiz Uhud günü'nde içki içtiler, sonra da öldürüldüler [şehit düştüler]. Binâenaleyh, onların durumları nasıl olacak?" dedi. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nâzil oldu ki, bunun manası, "Bu hususta onlara bir günah yoktur. Çünkü onlar içkiyi, helâl olduğu bir sırada içmişlerdi" şeklindedir. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

İçkinin haramlığını ifade eden âyet nâzil olduğu zaman, Hz. Ebû Bekr (r.a), "Yâ Rasûlallah! Daha önce içki içtiği ve kumar oynadığı hâlde ölmüş olan kardeşlerimizin [mü’minlerin] durumu ne olacak ve yine şu anda bizden uzak beldelerde bulunup, Allah'ın içkiyi haram kıldığını bilmeyen ve içkiyi tatmaya devam edenlerin durumu ne olacak?" demişti de, işte bu âyetler nâzil olmuştu. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]

Eşyada aslolan ibaha olduğuna göre böyle bir hükmün verilmesinin bir mantığı olmasa gerektir.

Âyette açıkça, aklı örten yiyecek ve içeceklerin aklı örtmeyecek, salâttan ve Allah'ın zikrinden geri kalmayacak ölçüde yenilip içilmesinde bir sakınca olmadığı bildirilmektedir. Harâm olan ister yiyecek, ister içecek, ister nefesle alınacak bir şey olsun aklın devreden çıkacağı ölçüde yiyip içmektir.


94Ey iman etmiş kimseler! Kesinlikle Allah, ıssız yerlerde kimin Kendisinden korktuğunu bildirmek için sizi bir şeyle; ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avla sınar. Öyleyse kim bundan sonra sınırı aşarsa artık acıklı azap onun içindir.

95Ey iman etmiş kimseler! Siz, dokunulmaz iken/ hac görevini sürdürürken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, Ka‘be'ye ulaşacak bir hedy/ yiyecek olarak hediye edilen hayvan olmak üzere öldürdüğü hayvanın benzeri ona ceza olacak, –buna içinizden iki adaletli kişi hükmeder– yahut kefaret olarak miskinleri doyurmak yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de tekrarlarsa, Allah yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlar. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, suçluyu yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlama ilkesi sahibidir.

96Su avı ve onun yenilmesi, size ve yolculara yarar olmak üzere size helal kılındı. Kara avı ise, siz hac görevi sürdürür olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Ve Kendisine toplanacağınız Allah'ın koruması altına girin.


Bu âyetlerde normal zamanlarda ve hacc görevi ifa edilirken avlanma ilkeleri bildirilmektedir:

• Allah mü’minleri, tenha yerlerde, kimin Kendisinden korktuğunu bildirmek için ellerinin ve mızraklarının erişeceği bir avla sınamaktadır. Mü’minler bu konuda dikkatli olup haddi aşmamalıdır. Haddi aşanlar acıklı azap ile azaplandırılırlar.

• Mü’minler hacc esnasında av hayvanı öldürmemelidir. Kim kasten av hayvanı öldürürse, yaptığının vebalini tatması için Ka‘be'ye ulaşacak bir hedy olmak üzere öldürdüğü hayvanın benzeri ona ceza olacak, –hayvanın niteliği, mü’minler arasından iki adaletli kişi tarafından belirlenecektir– yahut kefaret olarak miskinleri doyuracaktır yahut onun dengi oruç tutacaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de tekrarlarsa, Allah onu yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlar.

• Deniz [su] avı ve onun yenilmesi, size ve yolculara yarar olmak üzere helâldir.

• Kara avı ise, hacc esnasında haramdır. Mü’minler bu kurala uymalı ve Kendisine toplanılacak olan Allah'a takvâlı davranmalıdır.


97Allah, Ka‘be'yi; o Beyt-i Haram'ı, haram ayı, hac yapanlara yiyecek olarak hayvan hediye etmeyi ve gerdanlıkları/hac yapanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretleri insanlar için bir ayağa kalkış; silkiniş, kendilerini kurtarış yaptı. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olan her şeyi bildiğini ve Allah'ın her şeyi hakkıyla bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir.


Bu âyette Ka‘be'nin fonksiyonu bildirilmektedir. Meseleyi iyi anlayabilmek için daha evvel inmiş olan şu âyetlere de dikkat edilmelidir.

125Ve Biz, bir zaman bu Beyt'i/ilk yapılan okulu, insanlar için bir sevap kazanma/dönüş yeri ve bir güven yeri yapmıştık. –Siz de İbrâhîm'in görev yaptığı yerden bir salât yeri [mâlî yönden ve zihinsel açıdan desteğin; toplumun aydınlatılmasının gerçekleştirileceği bir yer] edinin.– Ve Biz, İbrâhîm ile İsmâîl'e, "Beytimi, dolaşanlar, ibâdete kapananlar ve boyun eğip teslimiyet gösterenler, Allah'ı birleyenler için tertemiz tutun" diye ahit almıştık. [Bakara/125]

96,97Şüphesiz, insanlar için bereketli ve âlemlere yol gösterme olarak konulan ilk ev, Mekke'dekidir. Onda apaçık alâmetler/göstergeler; İbrâhîm'in görev yaptığı yer [eğitilip, yetiştirilip ortak koşmaya karşı ayaklandığı yer] vardır. Ve oraya kim girerse güvende olmuştur. Ve yoluna gücü yeten herkesin Beyt'i/ilâhiyat eğitim merkezini kastetmesi, ilâhiyat eğitimi için oraya gitmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim de gerçeği örtbas ederse, bilsin ki, şüphesiz Allah bütün âlemlerden zengindir. [Âl-i İmrân/96-97]

Yukarıdaki üç âyette yer alan vurgular dikkate alındığında, "Mescid-i Harâm"ın özellikleri hakkında şu tesbitler yapılabilir:

• Mescid-i Harâm veya Beytullah veya Ka‘be (üçü de aynı şeyi ifade ediyor), insanlar için (bir tek insan için değil), yeryüzünde hazırlanan evdir [okuldur].

• Orada İbrâhîm peygamberin makamı [ayaklandığı, zâlimlere karşı kıyam ettiği, mücâdele ettiği yer] vardır (Ka‘be'yi yaparken ayağını bastığı taş değil).

• Orada herkes güvende, dokunulmaz, hür olmalı, baskı ve zulüm olmamalıdır.

• Orada hikmetler [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler] yürürlüğe sokulmalı, herkes bilmediğini öğrenmelidir.

• Orası, orada dolaşanlar, âkifler, kâimler, rükû ve secde edenler için tertemiz tutulmalıdır.

• Müslümanlar, İbrâhîm'in makamından bir musalla [salâtın ikâme edildiği yer, alan] edinmelidir.

• Gidip gelmeye imkân bulanlar da oraya gidip gelmelidir.

"Mescid-i Harâm"ın Kur’ân'da bildirilen özellikleri yukarıdaki gibi tesbit edildiğinde; yapılan vurguların Mescid-i Harâm'ın, Beytullah'ın veya Ka‘be'nin fizikî yapısı ile ilgili olmayıp, işlevleriyle ilgili olduğu ve İbrâhîm peygamberin Ka‘be'yi inşa etmesinin de, tevhid okulunu açması ve bu okula işlerlik kazandırması olduğu görülür. Böylece, "Mescid-i Harâm tarafı" ifadesinden ne anlaşılması gerektiği ve "Mescid-i Harâm tarafına yönelmek" için nelerin yapılması lazım geldiği kendiliğinden ortaya çıkar:

• Özerk ilâhiyat okulları ("tabii bilimler"in tümü doğal olarak ilâhiyat okuludur) açılmalı ve bu okullarda ilâhiyat ve tevhidi öğreten öğretmenler [rüku edenler] ile öğrenciler [ilâhiyat eğitimi alarak ikna olanlar] gözetilmelidir.

• Salâtın ikâmesi için, sosyal destek kurumları kurulmalıdır.

• Gerekli askerî güç ve organizasyon kurularak düşmanlardan üstün olunmalıdır. Bu alanda da iyi eğitimciler ve subaylar yetiştirilmelidir.

Bu tesbitlere göre, Ka‘be'nin bir "yüksek ilâhiyat okulu" olduğundan hareketle; hacc sözcüğünün isim olarak anlamı, "Ka‘be'de yüksek ilâhiyat öğretim ve eğitimini kafaya koyup oraya gitme, orada İbrâhîmî eğitim ve öğretimle İbrâhîmleşme; bir kurmay tevhid eri olma" demektir.

Bunlar, toplumların ayağa kalkmasını ve ayakta durmasını sağlayacaktır. Zira haccda toplumları aydınlatacak eğitimci ve öğretmenler, askerî, siyasî ve idarî alanlarda uzmanlar yetişecektir. Ayrıca Müslümanlar arası ticarî, sınaî alış-verişler ve kültürel etkilenimler sağlanacaktır.


98Şüphesiz Allah'ın cezasının çok şiddetli olduğunu ve şüphesiz Allah'ın çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğunu bilin.

99Elçi'ye düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, açığa vurduğunuz şeyleri ve gizlediğiniz şeyleri bilir.

100De ki: “Her ne kadar pisliğin [kötünün, kötülüğün, kötü şeylerin] çokluğu hoşunuza gitse de, pis olan şeyle temiz olan şey bir olmaz.” Öyleyse, ey kavrama yetenekleri olanlar! Kurtulmanız için Allah'ın koruması altına girin.


İnsanlık için kısa bir beyânname niteliğinde olan bu âyetlerde, Allah'ın cezasının çok şiddetli ve Allah'ın çok bağışlayıcı, çok merhametli, Elçi'ye düşen görevin sadece tebliğ olduğu, Allah'ın, açık-gizli her şeyi bildiği ifade edilmiş, sonra da, Her ne kadar pisliğin çokluğu hoşunuza gitse de, pis olan şeyle temiz olan şey bir olmaz. Öyleyse, ey kavrama yetenekleri olanlar! Kurtulmanız için Allah'a takvâlı davranın denilerek, akıllı olmaları yönünde mesaj iletilmiştir.

100. âyette, Allah'ın yasakladığı şeylerin –ki bunlar pis ve zararlı şeylerdir– tayyibata göre daha çok olduğu ve bunların da kişinin hoşuna gideceği ifade edilmiştir. Çünkü şeytân tüm kötü şeyleri süsleyecektir:

* İblis dedi ki: "Rabbim! Sen beni, insanları azdırmam için yarattığından dolayı kesinlikle ben de yeryüzünde, her şeyi onlara süsleyeceğim ve arıtılmış kulların hariç onların hepsini kesinlikle azdıracağım!" [Hicr/39-40]

Burada insanlar akıllı olmaya çağırılmaktadır. Hiçbir zaman; kemiyet/çokluk, keyfiyetin/niteliğin yerini tutmaz. Küçük bir elmas tonlarca kömürden, az bir miktar helâl kazanç, yığın yığın haram kazançtan daha hayırlıdır.



101Ey iman etmiş kimseler! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın/ istemeyin. Eğer onlardan Kur’ân indirilirken sorarsanız/ isterseniz de size açıklanır. Allah, onlardan geçmiştir, onları bağışlamıştır. Ve Allah, çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır.

102Şüphesiz sizden önce gelen bir toplum bunları sormuştu/istemişti, sonra da onlar KISA SÜREDE Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini kabul etmeyen kimseler oldular.


Bu paragrafta mü’minler uyarılmakta, müşrik ve münâfıkların yanlış tutumları eleştirilmekte, sonra mü’minlerin kurtuluşlarını birinci plânda tutmaları öğütlenmektedir. Buradan anlaşıldığına göre câhiliye Arapları, Allah'ın dini üzerinde oldukları kanaatine sahiptiler. O nedenle de atalar dinine ve geleneklerine sahip çıkıyorlardı.

Mü’minler, açıklandığı zaman hoşlarına gitmeyecek olan şeylerden sormamalıdır/istememelidir. Zira gelen cevabın sertliği ve ağırlığı dolayısıyla üzülebilirler. Daha önce bir toplum bunları sormuştu/istemişti, istekleri açıklanınca inkâr etmişlerdi.

Tirmizî ve Dârakutnî'de Ali'den (r.a) şöyle dediğini rivâyet etmektedirler: Ona yol bulabilenlerin, o evi haccetmeleri Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır (Âl-i İmrân/97) âyeti nâzil olunca, "Ey Allah'ın Rasûlü! Her yıl mı?" diye sordular. Hz. Peygamber sustu. Yine, "Her yıl mı?" diye sordular. Hz. Peygamber bu sefer, "Hayır, ama evet demiş olsaydım, elbette (her yıl) farz olacaktı" dedi. Bunun üzerine yüce Allah'ın, Ey iman edenler! Size açıklanınca üzüleceğiniz birtakım şeyleri sormayınız... âyeti sonuna kadar nâzil oldu. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]

Kur’ân'da, geçmiş ümmetlerin gereksiz isteklerinden bazıları zikredilmiştir:

Kitap Ehli, Mûsâ'dan Allah'ı apaçık göstermesini istediler:

* Kitap Ehli, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Ve kesinlikle onlar Mûsâ'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi de: "Allah'ı bize açıkça göster" demişlerdi. Sonra da haksızlıkları sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra da kendilerine açık deliller geldiği hâlde altını ilâh edinmişlerdi. Sonra Biz onları bundan dolayı da affettik. Ve Biz, Mûsâ'ya apaçık bir kanıt verdik. [Nisâ/153]

Peygamberlerinden, bir hükümdar gönderilmesini istediler:

* İsrâîloğulları'nın Mûsâ'dan sonra ileri gelenlerini görmedin mi/hiç düşünmedin mi? Hani onlar, kendi peygamberlerinden birine, "Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi. Peygamber, "Size savaş farz kılınırsa, acaba yapmamazlık eder misiniz?" dedi. İsrâîloğulları'nın ileri gelenleri, "Bize ne oldu da yurtlarımızdan ve çocuklarımızdan çıkarılmışken Allah yolunda savaşmayalım?" dediler. Sonra da savaş kendilerine görev olarak verilince de onlardan pek azı hariç, yüz çevirdiler. Ve Allah, o kendi benliklerine haksızlık edenleri en iyi bilendir. [Bakara/246]

Hükümdar gönderilince, kendilerinin ondan daha ehil olduklarını söyleyerek onu küçümsediler:

* Peygamberleri de onlara, "Şüphesiz Allah, size hükümdar olarak Tâlût'u gönderdi" demişti. İsrâîloğulları, "O, bizim üzerimize nasıl hükümdar olur, oysa hükümdar olmaya biz ondan daha çok hak sahibiyiz, ona maldan bir genişlik, bir bolluk da verilmemiştir" dediler. Peygamberleri, "Onu sizin başınıza Allah seçmiş ve onu bilgi ve vücut bakımından fazlalıklı kılmıştır" dedi. Allah da, mülkünü dilediği kimseye verir. Ve Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, çok iyi bilendir. [Bakara/247]*



*İşte Kuran, Maide Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim