• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

112Maide Suresi 109-120




Hatalı Çevrilen Ayetler


112Maide Suresi 109-120


Hatalı Çeviri:
109. Allah'ın peygamberleri toplayıp da «Size ne cevap verildi» dediği gün, «Bizim hiçbir bilgimiz yok, şüphesiz gizlilikleri hakkıyle bilen ancak sensin» diyeceklerdir.

110. Allah o zaman şöyle diyecek: «Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene (verdiğim) nimetimi hatırla! Hani seni mukaddes ruh (Cebrail) ile desteklemiştim; (bu sayede) sen beşikte iken de yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı (okuyup yazmayı), hikmeti, Tevrat ve İncil'i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan, kuş şeklinde bir şey yapıyordun da ona üflüyordun, hemen benim iznimle o bir kuş oluyordu. Yine benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Ölüleri benim iznimle (hayata) çıkarıyordun. Hani İsrailoğullarını (seni öldürmekten) engellemiştim; kendilerine apaçık deliller (mucizeler) getirdiğin zaman içlerinden inkâr edenler, «Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değildir» demişlerdi.

111. Hani havârîlere, «Bana ve peygamberime iman edin» diye ilham etmiştim. Onlar (da), «İman ettik, bizim Allah'a teslim olmuş kimseler (müslümanlar) olduğumuza sen de şahit ol» demişlerdi.

112. Hani havârîler «Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten, donatılmış bir sofra indirebilir mi?» demişlerdi. O, «Îman etmiş kimseler iseniz Allah'tan korkun» cevabını vermişti.

113. Onlar «Ondan yiyelim, kalplerimiz mutmain olsun, bize doğru söylediğini (kesin olarak) bilelim ve ona gözleriyle görmüş şahitler olalım istiyoruz» demişlerdi.

114. Meryem oğlu İsa şöyle dedi: Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki, bizim için, geçmiş ve geleceklerimiz için bayram ve senden bir âyet (mucize) olsun. Bizi rızıklandır; zaten sen, rızık verenlerin en hayırlısısın.

115. Allah da şöyle buyurdu: Ben onu size şüphesiz indireceğim; ama bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, kâinatta hiç bir kimseye etmediğim azabı ona edeceğim!

116. Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, «Beni ve anamı, Allah'tan başka iki tanrı bilin» diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, «Hâşâ! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zâtında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin.

117. Ben onlara, ancak bana emrettiğini söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin, dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onlar üzerine kontrolcü idim. Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyle görensin.

118. Eğer kendilerine azap edersen şüphesiz onlar senin kullarındır (dilediğini yaparsın). Eğer onları bağışlarsan şüphesiz sen izzet ve hikmet sahibisin» dedi.

119. (Bu konuşmadan sonra) Allah şöyle buyuracaktır: Bu, doğrulara, doğruluklarının fayda vereceği gündür. Onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve kazanç budur.

120. Göklerin, yerin ve içlerindeki her şeyin mülkiyeti Allah'ındır, O, her şeye hakkıyle kadirdir.



Doğru Çeviri:
109Allah, elçileri toplayacağı gün şöyle diyecek: “Size verilen cevap nedir?” Onlar: “Bizim hiçbir bilgimiz yoktur; şüphesiz ki Sen, görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği en iyi bilenin ta kendisisin” dediler.

110Hani Allah demişti ki: “Ey Meryem oğlu Îsâ! Senin üzerinde ve annenin üzerinde olan nimetimi hatırla! Hani Ben, seni Allah'ın vahyi ile güçlendirmiştim. Yüksek mevkide olan biri olarak ve yetişkin biri olarak insanlara konuşuyordun. Hani sana Kitabı, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri, Tevrât'ı ve İncîl'i öğretmiştim.

Hani Benim iznimle/ bilgimle çamurdan; kilden (seramikten) kuş şekli gibi bir şey (Buhurdan) yapıyordun. Sonra da onun içine üflüyordun; aerosol oluşturuyordun, onlar da (hastalık yayan; aşılayan haşereler) Benim iznimle kuş oluveriyordu/çabucak gidiyorlardı. Sonradan oluşan körlüğü, yılan, akrep ve keler zehirlenmesini/ bağ, bahçe ve tarlalardaki zararlı bitkileri iznimle/ bilgimle gideriyordun. Yine Benim iznimle/ bilgimle sosyal ölüleri çıkarıyordun/ canlandırıyordun. Ve hani İsrâîloğulları'na apaçık kanıtlarla gelip de onlardan Allah'ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayanların: “Bu, ancak apaçık bir sihirdir” dedikleri zaman seni onlardan korumuştum.

111Ve hani havarilere: “Bana ve Elçime inanın” diye vahyetmiştim. Onlar, “İnandık!” ve “Bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza tanık ol” demişlerdi.

112Hani havariler: “Ey Meryem oğlu Îsâ! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?” demişlerdi. Îsâ: “Eğer iman edenler iseniz Allah'ın koruması altına girin” demişti.

113Havâriler: “Biz istiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz iyice yatışsın, senin bize doğru söylediğini bilelim ve biz de buna tanıklardan olalım” dediler.

114Meryem oğlu Îsâ: “Allah'ım, Rabbmiz! Bizim üzerimize, bizim için, öncekilerimiz ve sonrakilerimiz için bir bayram ve Senden bir alâmet/gösterge olarak gökten bir sofra; ruhumuza gıda indir. Ve bize geçimliklerimizi ver. ve sen, geçimlik temin edenlerin en hayırlısısın!” dedi.

115Allah dedi ki: “Şüphesiz Ben, onun size indiricisiyim. Artık bundan sonra sizden kim inanmazsa, Ben onu âlemlerden hiç kimseye yapmayacağım bir azapla azaplandıracağım.”

116-118Ve hani Allah demişti ki: “Ey Meryem oğlu Îsâ! Sen mi insanlara: ‘Beni ve annemi, Allah'ın astlarından iki tanrı edinin’ dedin?” Îsâ: “Sen arınıksın, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer ben onu demiş olsam, Sen, bunu kesinlikle bilmiştin. Sen, benim içimde/özümde olanı bilirsin, ben ise Senin zatında olanı bilmem. Şüphesiz Sen; görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği en iyi bilenin ta Kendisisin! Ben, onlara sadece, Senin bana emrettiklerini; ‘Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin’ dedim. Ve ben, içlerinde olduğum müddetçe onlar üzerine tanıktım. Ne zaman ki Sen, beni vefat ettirdin; geçmişte yaptıklarımı ve yapmam gerekirken yapmadıklarımı bir bir hatırlattırdın/ beni öldürdün, Sen, onları gözetleyenin ta Kendisi oldun. Ve şüphesiz Sen, her şeye en iyi tanık olansın. Eğer onlara azap edersen, şüphesiz onlar, senin kullarındır ve eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Sen, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapanın ta Kendisisin” dedi.

119Allah dedi ki: “Bu, doğru kimselere doğruluklarının yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde sonsuz; ebedi kalıcılar olarak altlarından ırmaklar akan cennetler vardır.” Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu, en büyük kurtuluştur.

120Göklerin, yeryüzünün ve bunların içinde bulunan şeyin sahipliği, yönetimi yalnızca Allah'ındır. Ve O, her şeye en iyi güç yetirendir.


109Allah, elçileri toplayacağı gün şöyle diyecek: “Size verilen cevap nedir?” Onlar: “Bizim hiçbir bilgimiz yoktur; şüphesiz ki Sen, görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği en iyi bilenin ta kendisisin” dediler.


Bu âyette işin âkıbetine dikkat çekilmektedir. Elçi ile, elçinin gönderildiği insanlar arasındaki ilişkiye geçmiş sûrelerde, özellikle de bu sûrede sıkça değinilmişti. Burada buna tekrar dikkat çekilip, âhirette elçilerin tanıklığı, elçinin tebligatına duyarsız kalanların aldanmışlığı konu edilmektedir.

Elçilerin tanıklığı şu âyetlerde de zikredilmektedir: A‘râf/6, Kasas/63-66, Nisâ/41, Mürselât/11-13.

Âhirette elçilerin tanıklığı Kur’ân'da somut olarak sahnelenmiştir. Allah elçisi Muhammed'in Tanıklığı:

* İşte o gün gerçek hükümranlık, Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] özgüdür. Kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler için ise o, pek çetin bir gün olmuştur. Ve o gün, şirk koşmak sûretiyle yanlış; kendi zararına iş yapan o kimse ellerini ısırarak; "Eyvah, keşke elçi ile beraber bir yol tutsaydım! Eyvah, keşke falancayı iz bırakan bir önder edinmeseydim. Hiç şüphesiz bana geldikten sonra, beni Öğüt'ten/Kitap'tan o saptırdı. Ve şeytan, insan için bir rezil edenmiş!" der. Elçi de: "Ey Rabbim! Hiç şüphesiz benim toplumum şu Kur’ân'ı mehcur/terk edilmiş bir şey edindiler" dedi. [Furkân/26-30]

Îsâ'nın tanıklığı da aşağıdaki âyetlerde sahnelenmiştir:


110Hani Allah demişti ki: “Ey Meryem oğlu Îsâ! Senin üzerinde ve annenin üzerinde olan nimetimi hatırla! Hani Ben, seni Allah'ın vahyi ile güçlendirmiştim. Yüksek mevkide olan biri olarak ve yetişkin biri olarak insanlara konuşuyordun. Hani sana Kitabı, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri, Tevrât'ı ve İncîl'i öğretmiştim.

Hani Benim iznimle/ bilgimle çamurdan; kilden (seramikten) kuş şekli gibi bir şey (Buhurdan) yapıyordun. Sonra da onun içine üflüyordun; aerosol oluşturuyordun, onlar da (hastalık yayan; aşılayan haşereler) Benim iznimle kuş oluveriyordu/çabucak gidiyorlardı. Sonradan oluşan körlüğü, yılan, akrep ve keler zehirlenmesini/ bağ, bahçe ve tarlalardaki zararlı bitkileri iznimle/ bilgimle gideriyordun. Yine Benim iznimle/ bilgimle sosyal ölüleri çıkarıyordun/ canlandırıyordun. Ve hani İsrâîloğulları'na apaçık kanıtlarla gelip de onlardan Allah'ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayanların: “Bu, ancak apaçık bir sihirdir” dedikleri zaman seni onlardan korumuştum.

111Ve hani havarilere: “Bana ve Elçime inanın” diye vahyetmiştim. Onlar, “İnandık!” ve “Bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza tanık ol” demişlerdi.

112Hani havariler: “Ey Meryem oğlu Îsâ! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?” demişlerdi. Îsâ: “Eğer iman edenler iseniz Allah'ın koruması altına girin” demişti.

113Havâriler: “Biz istiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz iyice yatışsın, senin bize doğru söylediğini bilelim ve biz de buna tanıklardan olalım” dediler.

114Meryem oğlu Îsâ: “Allah'ım, Rabbmiz! Bizim üzerimize, bizim için, öncekilerimiz ve sonrakilerimiz için bir bayram ve Senden bir alâmet/gösterge olarak gökten bir sofra; ruhumuza gıda indir. Ve bize geçimliklerimizi ver. ve sen, geçimlik temin edenlerin en hayırlısısın!” dedi.

115Allah dedi ki: “Şüphesiz Ben, onun size indiricisiyim. Artık bundan sonra sizden kim inanmazsa, Ben onu âlemlerden hiç kimseye yapmayacağım bir azapla azaplandıracağım.”

116-118Ve hani Allah demişti ki: “Ey Meryem oğlu Îsâ! Sen mi insanlara: ‘Beni ve annemi, Allah'ın astlarından iki tanrı edinin’ dedin?” Îsâ: “Sen arınıksın, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer ben onu demiş olsam, Sen, bunu kesinlikle bilmiştin. Sen, benim içimde/özümde olanı bilirsin, ben ise Senin zatında olanı bilmem. Şüphesiz Sen; görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği en iyi bilenin ta Kendisisin! Ben, onlara sadece, Senin bana emrettiklerini; ‘Benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin’ dedim. Ve ben, içlerinde olduğum müddetçe onlar üzerine tanıktım. Ne zaman ki Sen, beni vefat ettirdin; geçmişte yaptıklarımı ve yapmam gerekirken yapmadıklarımı bir bir hatırlattırdın/ beni öldürdün, Sen, onları gözetleyenin ta Kendisi oldun. Ve şüphesiz Sen, her şeye en iyi tanık olansın. Eğer onlara azap edersen, şüphesiz onlar, senin kullarındır ve eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Sen, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapanın ta Kendisisin” dedi.

119Allah dedi ki: “Bu, doğru kimselere doğruluklarının yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde sonsuz; ebedi kalıcılar olarak altlarından ırmaklar akan cennetler vardır.” Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu, en büyük kurtuluştur.

120Göklerin, yeryüzünün ve bunların içinde bulunan şeyin sahipliği, yönetimi yalnızca Allah'ındır. Ve O, her şeye en iyi güç yetirendir.


Bu âyet grubunda elçilerin dünyadaki görevi, insanlar ile ilişkileri ve onlara tanıklığı, dünya ve âhiret sahneleri ile Îsâ peygamber örneklenmek sûretiyle somut olarak anlatılıyor. Ayrıca İsa peygamberin israiloğullarına gönderilişi ve gönderiliş nedenleri açıklanıyor. Musa ve Harun peygamberler, hem israiloğullarına vahyi, tevhidi öğretmek hem de israiloğullarını Mısırdaki esaretten kurtarmak için gönderilmişlerdi. Buradaki pasajda İsa peygamberin vahyi tebliğ etmesiyle birlikte israiloğullarını salgın halde kuşatmış olan hastalıklardan kurtarmak, onlara karşı önceden önlem almak ve onlara rahat bir geçim sağlamak için; koruyucu hekimlik, göz hekimliği, verimli ziraatçılık, cilt hekimliği ve sağlıklı gıda tüketimi ve konserve, turşu, pekmez, salamura yapımı, arpa, buğday, kuru bakliyat stoklaması ve bunların nem ve haşereden korunmasının öğretilmesi gibi görevlerle gönderildiği özet olarak açıklanmaktadır.

110. âyette geçen EKMEH ve EBRAS sözcükleri ile ilgili Âl-i Imran/49. Âyet açıklamalarında bilgi verilmiştir.

Bizim "şüphesiz ben, sizin için, çamurdan; kilden; seramikten kuş şekli gibi bir şey; "buhurdan (tütsülük") tasarlarım" diye çevirdiğimiz âyetteki "tasarlarım" fiilinin tümleci âyetin orijinalinde yer almamış bu paragrafın söz akışı içinde okurun takdirine bırakılmıştır. Âyette "kuş figürü" kuş maketi" yaparım denilmeyip "kuş şekli, kuş figürü, kuş maketi gibi bir şey" yaparım denilmektedir. Ki burada İsa’nın kuş şeklinde kilden buhurdanlık yapıp, içerisine koyduğu baharata (......) üfleyerek, çıkan duman ve koku ile sivrisinek, karasinek gibi göz hastalığı vs.ye neden olan böcekleri çevreden uzaklaştırdığı açıklanmaktadır. Bu gün mevcut olan seramik buhurdanların çoğunun kuş şeklinde olduğu aşikardır.

Yine âyette "feyekünü (oluverir)" fiilinin öznesi de yer almamış bu da söz akışından anlaşılmaya bırakılmıştır.

Âyetlerin lafzi manalarından anlaşılan bu gerçekler yakın zamanda deşifre edilen Esseniler’e ait Kumran yazıtlarıyla da teyit edilmektedir. [KUMRAN YAZITLARInın konuya ait bölümleri incelenebilir]

112. âyette zikri geçen "sofra" yemek sofrası değil ruhların gıdası olan vahy’dir. Yani o güne göre İncil ayetleridir. Öyle bir kitaba sahip olmak Bayram etmektir. Kadir gecesi yaşamaktır. Bu ifade Kadr suresinde "SELÂM!" diye konu edilmişti.

Ama rivâyet mekanizması burada da devreye girer ve üretimine devam eder: "Sofra indi. Sofrada pulsuz ve kılçıksız bir balık vardı. Yanında da tuz, sebze, sirke, üzeri yağlı ekmek, bal, peynir, zeytin ve pastırma vardı", "Sofrada, yedi çörek ve yedi balık vardı", "Sofra, dünyadaki tüm yiyeceklerin lezzetini veren bir balıktı", "Sofra, cennet nimetlerindendi", "Sofra, ekmek, pirinç pilavı ve sebzeden ibaretti", "Havariler hep bu sofradan beslenirlerdi. Sonra birisi hırsızlık etti, sofra ondan sonra inmez oldu." vs. gibi daha birçok asılsız ve mesnetsiz sözler ortaya atılmıştır.

114. ayetteki "öncekilerimiz ve sonrakilerimiz için bir bayram olsun" ifadesindeki "öncekiler", İsrailoğullarından İsa peygamber gelmezden önceki dini sürdürüp gelen Yahudilerdir. Ki bunlar da İsa peygambere gelen vahyden yararlanarak doğru yolu bulacaklar; Müslüman olacaklar ve bayram edeceklerdir. "Sonrakilelerimiz" ile de kastedilen İsa peygamberi izleyecek Müslümanlardır.

Burada dikkat çeken ikinci nokta da, Îsâ'nın insanlara, kendisini ve annesini kutsallaştırmaları yönünde bir telkininin olmadığıdır. Hristiyanlıkta Îsâ ve Meryem'in kutsallaştırılması, çıkarcı sözde din bilginleri tarafından sonradan dayatılmıştır. Bu konu 68- 79. âyetin tahlili kapsamında detaylı olarak sunulmuştu.*




*İşte Kuran, Maide Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim