Hatalı Çevrilen Ayetler
113Tevbe Suresi 100-106
Hatalı Çeviri:
100. (İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.
101. Çevrenizdeki bedevî Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir.
102. Diğerleri ise günahlarını itiraf ettiler, iyi bir ameli diğer kötü bir amelle karıştırdılar. (Tevbe ederlerse) umulur ki Allah onların tevbesini kabul eder. Çünkü Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
103. Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (onları yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.
104. Allah'ın, kullarının tevbesini kabul edeceğini, sadakaları geri çevirmeyeceğini ve Allah'ın tevbeyi çok kabul eden ve pek esirgeyen olduğunu hâla bilmezler mi?
105. De ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Resûlü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.
106. (Sefere katılmayanlardan) diğer bir gurup da Allah'ın emrine bırakılmışlardır. O, bunlara ya azap eder veya tevbelerini kabul eder. Allah çok bilendir, hikmet sahibidir.
Doğru Çeviri:
100Muhacir ve Ensar'dan ilk önce öne geçenler ve iyileştirme-güzelleştirme ile onları izleyen kimseler; Allah onlardan razı oldu, onlar da O'ndan razı oldular. Ve Allah onlara, içlerinde temelli; ebedi kalıcılar olarak altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu, büyük bir kurtuluştur.
101Ve yanınızda bedevi Araplardan münâfıklar var. Medîne halkından da münâfıklığa iyice alışmış olanlar var. Onları sen bilmezsin. Biz biliriz onları. İki kez azap edeceğiz onlara, sonra da çok büyük bir azaba döndürüleceklerdir.
102Diğerleri de günahlarını itiraf ettiler. Sâlih bir amelle diğer kötüyü karıştırdılar. Olur ki Allah, onların tevbelerini kabul eder. Şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.
103Onların mallarından sadaka al ki, sadaka ile kendilerini temizlersin ve arındırırsın. Bir de onlara destek ol. Şüphesiz senin desteğin onlar için bir huzurdur. Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir.
104Onlar Allah'ın, kullarından tevbeyi kabul ettiğini, sadakaları aldığını ve Allah'ın tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı verenin, çok merhamet edenin ta kendisi olduğunu bilmediler mi?
105Ve de ki: “Elinizden geleni yapın! Artık Allah, Elçisi ve mü’minler işlerinizi görecektir. Ve siz, görünmeyeni ve görüneni bilen Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra O, işlemiş olduklarınızı size haber verecektir.”
106Ve diğerleri, Allah'ın emrine bırakılmış olanlardır. O, ya kendilerini azaplandırır ya da tevbelerini kabul eder. Ve Allah en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.
100Muhacir ve Ensar'dan ilk önce öne geçenler ve iyileştirme-güzelleştirme ile onları izleyen kimseler; Allah onlardan razı oldu, onlar da O'ndan razı oldular. Ve Allah onlara, içlerinde temelli; ebedi kalıcılar olarak altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu, büyük bir kurtuluştur.
Müşrik ve münâfıkların durumlarına ait bilgilerden sonra onların karşıtı olan mü’minler [Allah yolunda malını-canını feda etmiş örnek öncüler ve iyileştirme-güzelleştirme faaliyeti kapsamında onları izleyenler] konu edilmiş ve övülmüşlerdir.
Burada övülenlerin, sadece ilk Muhâcirler ve onları izleyenler [Muhâcirler ve Hudeybiye günü'nde Rıdvan Biati'nde bulunan Ensâr] olarak kabul edilmesi yanlış olur. Zira bu övgü, İslâmî faaliyeti sürdüren, İslâm'ın yayılmasına zemin hazırlayan fedakâr ve vefakâr kimselerin hepsine şamildir.
101Ve yanınızda bedevi Araplardan münâfıklar var. Medîne halkından da münâfıklığa iyice alışmış olanlar var. Onları sen bilmezsin. Biz biliriz onları. İki kez azap edeceğiz onlara, sonra da çok büyük bir azaba döndürüleceklerdir.
102Diğerleri de günahlarını itiraf ettiler. Sâlih bir amelle diğer kötüyü karıştırdılar. Olur ki Allah, onların tevbelerini kabul eder. Şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.
103Onların mallarından sadaka al ki, sadaka ile kendilerini temizlersin ve arındırırsın. Bir de onlara destek ol. Şüphesiz senin desteğin onlar için bir huzurdur. Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir.
104Onlar Allah'ın, kullarından tevbeyi kabul ettiğini, sadakaları aldığını ve Allah'ın tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı verenin, çok merhamet edenin ta kendisi olduğunu bilmediler mi?
105Ve de ki: “Elinizden geleni yapın! Artık Allah, Elçisi ve mü’minler işlerinizi görecektir. Ve siz, görünmeyeni ve görüneni bilen Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra O, işlemiş olduklarınızı size haber verecektir.”
106Ve diğerleri, Allah'ın emrine bırakılmış olanlardır. O, ya kendilerini azaplandırır ya da tevbelerini kabul eder. Ve Allah en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.
Örnek ve öncü mü’minlerle ilgili açıklamalardan sonra konu yine münâfıklara getirilmiş, ardından da Rasûlullah ve mü’minlerin onlarla ilişkilerinin nasıl olması gerektiği bildirilmiştir.
Mü’minlerin yanında Medînelilerden ve bedevî Araplardan –Allah'ın bilip de Rasûlullah ve mü’minlerin bilmediği– katmerli münâfıklar vardır. Onlar iki kez azap çekecekler, sonra da çok büyük bir azaba döndürüleceklerdir. Bunlara nasıl iki kez azap edileceğini 55. âyetin tahlilinde açıklamıştık.
Rasûlullah'ın yanında bir de günahlarını itiraf edenler [sâlih bir amelle diğer kötüyü karıştıranlar] vardır. Allah, onların tevbelerini kabul edebilir.
Bunların mallarından sadaka alınmalı ki, onunla [sadaka ile] onlar temizlensinler. Bir de onlara destek olunmalı. Şüphesiz Elçi'nin desteği onlar için bir huzurdur.
Konuyu anlamak için daha önce inmiş ayetlerden birikime sahip olmalıyız. Burada dikkat edeceğimiz noktalar:
Bu ayetlerde "onlar" diye söz edilenler kimler?
Sadaka ne demek? Sadaka kimden alınır?
Sadakayı kim alır? Ne için alır?
Temiz olmak, temizlemek ne demek? (Çamaşır, bulaşık değil herhalde)
Arınmak, arındırmak ne demek? Arındırma malzemesi nedir?
Bu âyetlerin nüzûl sebebi hakkında şu nakledilmiştir:
Bu âyet-i kerîme Tebük gazvesi'nden geri kalan 10 kişi hakkında inmiştir. Bunların yedisi kendilerini mescidin direklerine bağlamışlardı. Katâde de buna yakın bir görüş ifade etmiş ve şöyle demiştir: "Yüce Allah'ın, Mallarından bir sadaka al... (Tevbe/103) âyeti de bunlar hakkında inmiştir." Bunu da el Mehdevî nakletmektedir. Zeyd b. Eslem, "Bunlar 8 kişi idi" der. 6 kişi oldukları, 5 kişi oldukları da söylenmiştir. Mücâhid ise der ki: "Âyet-i kerîme yalnızca Ensâr'dan Ebû Lübâbe hakkında, onun Kurayzaoğulları ile başından geçen olay ile ilgili olarak inmiştir. Şöyle ki: Kurayzaoğulları Ebû Lübâbe ile Allah ve Rasûlü'nün hükmünü kabul ederek kalelerinden inmeleri hususunda konuşmuşlar, o da inip bu hükmü kabul ettikleri takdirde, Peygamber'in (s.a) kendilerini keseceğini anlatmak kastı ile boğazına işaret etmişti. Bu durumu açığa çıkınca, tevbe edip pişman olmuş, kendisini mescidin direklerinden birisine bağlamış ve Allah kendisini affedinceye yahut bu hâlde ölünceye kadar yemek yememek, bir şey içmemek üzere yemin etmişti. Yüce Allah onu affedinceye kadar bu şekilde devam etti ve bu âyet-i kerîme indi. Rasûlullah (s.a) da çözülmesi için emir verdi." Bunu Taberî Mücâhid'den naklettiği gibi İbn İshâk da Sîret'inde daha kapsamlı olarak nakletmiştir. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân]
Onlarla ilgili Rasûlullah'a bilgi ve emirler verildikten sonra onlara sitemkâr mesajlar verilmektedir: Onlar, Allah'ın, kullarından tevbeyi kabul ettiğini, sadakaları aldığını ve Allah'ın, tevbeleri çok kabul edenin ve çok merhamet edenin ta kendisi olduğunu bilmediler mi?" İşleyin! Artık Allah, Elçisi ve mü’minler işlerinizi görecektir. Ve siz görünmeyeni ve görüneni bilene [Allah'a] döndürüleceksiniz. Sonra O, işlemiş olduklarınızı size haber verecektir.
Bu grubun dışında bir de Rasûlullah'ın hiç ilgilenmeyeceği, bütünüyle Allah'a havale edeceği bir grup daha vardır: Ve diğerleri, Allah'ın emrine bırakılmış olanlardır. O, ya kendilerini azaplandırır ya da tevbelerini kabul eder. Ve Allah en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.
Bu grupla ilgili de kaynaklarda şu olay nakledilir:
İbn Abbâs (r.a) şöyle demiştir: Bu âyet, Ka‘b ibn Mâlik, Mürare ibnu'r-Rebî ve Hilal ibn Ümeyye hakkında nâzil olmuştur. Ka‘b, "Medîne'deki en hızlı deve benimdir; bu sebeple, dilediğimde Hz. Peygamber'e ulaşırım" der ve günlerce gecikir. Daha sonra da, Hz. Peygamber'e ulaşmaktan ümidini keser ve yaptığı şeye pişman olur; aynı şekilde arkadaşları da. Hz. Peygamber (s.a), Medîne'ye geri döndüğünde Ka‘b'a, Hz. Peygamber'e git ve yaptığından dolayı o'ndan özür dile" denildiğindeyse o, "Hayır, tevbenin kabulüne dair bir hüküm, âyet nâzil olmadıkça gitmeyeceğim vallahi" der. Diğer iki arkadaşı ise, Hz. Peygamber'e giderek özür beyânında bulunurlar. Hz. Peygamber onlara, "Sizin, bana katılmayarak geride kalmanızın sebebi nedir?" dediğinde onlar, "Hatadan başka bir mazeretimiz, hakklı gerekçemiz yoktur" cevabını verirler. Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk'ın, Savaşa gitmeyenlerden diğer birtakımı da Allah'ın emrine intizaren hakklarındaki hüküm ertelenmiştir âyeti nâzil olur. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb]
Bunun üzerine, bu âyetin nüzûlünden sonra Hz. Peygamber onları (hakklarında hüküm ininceye kadar bir yerde) durdurtur. İnsanları, onlarla oturup kalkmaktan men eder; onlara, hanımlarından ayrılmalarını ve onları, ana-babalarının yanına yollamalarını emreder. Derken, kendisine yiyecek getirmek arzusuyla, Hilâl'in hanımı gelir; çünkü Hilâl, son derece yaşlı bir kimsedir. Sadece ona izin verilir. Şam'dan ise bir elçi gelmiş, Ka‘b'ı kendilerine [Bizans'a] katılmaya teşvik etmektedir. Bunun üzerine Ka‘b, "Yaptığım hata öyle bir dereceye ulaşmıştır ki, müşrikler bile benden bir şey umar hale geldiler. Onca genişliğine rağmen. yeryüzü bana dar geldi" der. Hilâl ibn Ümeyye ise öylesine ağladı ki, gözlerinin kör olacağından korkuldu. Elli gün geçtikten sonra, onların tevbelerinin kabul edildiğine dair, Allah, Peygamberi'nin tevbesini kabul buyurdu (Tevbe/117) ve, Savaştan geri bırakılan üç kişinin (tevbelerini de kabul etti) (Tevbe/118) âyetleri nâzil oldu. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]*
*İşte Kuran, Tevbe Suresi