Hatalı Çeviri:
6. Şüphesiz gece kalkışı, (kalp ve uzuvlar arasında) tam bir uyuma ve sağlam bir kıraata daha elverişlidir.
7. Zira gündüz vakti, sana uzun bir meşguliyet var.
8. Rabbinin adını an. Bütün varlığınla O'na yönel.
9. O, doğunun da batının da Rabbidir. O'ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse yalnız O'nun himayesine sığın.
10. Onların (müşriklerin) söylediklerine katlan ve onlardan güzellikle ayrıl.
11. Nimet içinde yüzen o yalancıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.
Doğru Çeviri:
6Gecenin yeni oluşum etkinliği/ zihinsel verimi, rahat rahat çalışabilme bakımından daha güçlü, söz bakımından daha etkilidir. 7Şüphesiz gündüzde senin için uzun bir uğraşı vardır.[16] 8Rabbinin adını an ve tüm benliğinle O'na yönel! 9O, doğunun ve batının; tüm yönlerin Rabbidir. O'ndan başka, tanrı diye bir şey yoktur. Bu nedenle O'nu vekil[17] et; “tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” olarak tanı! 10Onların söylediklerine/ söyleyeceklerine de sabret. Ve güzel bir ayrılışla onlardan ayrıl, 11Beni ve o nimet sahibi yalanlayıcıları başbaşa bırak! Birazcık süre tanı onlara.
6Gecenin yeni oluşum etkinliği/zihinsel verimi, rahat rahat çalışabilme bakımından daha güçlü, söz bakımından daha etkilidir.
Ayette geçen "وطئا vat'en" kelimesi, yeri çiğneme anlamına geldiği gibi, derin derin düşünmek üzere konsantre olma, ruhen yoğunlaşma, dikkati yapılan iş üzerinde yoğunlaştırma gibi eylemler için de kullanılır. [Lisanü’l Arab, "vte" mad. ] Bu yoğunlaşmayı sağlayabilmesi için peygamberimize geceleyin kalkması önerilmektedir. Çünkü birkaç saat uyku ile günün yorgunluğu giderilmiş, zihin kendini yenilemiş, akıldaki problemler de uykudan önceki zamanda kalmıştır. Ayrıca gecenin sessizliği dikkatin bir noktaya toplanmasında çok etkili bir faktördür. Ayette Kur'an'ın öğrenilmesi ve öğretilmesi sürecinde dingin bir ortam ve ruh hâlinin olması gerektiğine işaret edilmektedir.
7Şüphesiz gündüzde senin için uzun bir uğraşı vardır.
Geceler, zihni toparlayabilmek ve konsantre olabilmek için gündüzlerden daha uygun zamanlardır. Gündüzleri insanın yorucu meşgaleleri ve yoğun telâşları vardır. Çevrenin görüntüsü ve gürültüsü aklı ve zihni karıştırır, dikkatleri dağıtır. Gecenin dinginliği sayesinde akıl ve zihin duru olur, dikkat dağılmaz, her şey daha iyi anlaşılır. Öğrencilik yapmış olanlar bu gerçeği hayatlarında bizzat yaşayarak tecrübe etmiştir. Ezberlerini gece yapmış, derslerine gece çalışmıştır.
8Rabbinin adını an ve tüm benliğinle O'na yönel!
Ayette geçen "تبتّل tebettül", "yalnızca Allah'ı dikkate almak, sadece O’na kulak verip başkasına itibar etmemek" demektir. Bu anlam En'âm suresinin 91. ayetinde " قل الّله ثمّ ذرهم فى خوضهم يلعبون Sen, Allah de! Ve sonra onları bırak, kendi bataklıklarında oynaya dursunlar!" ifadesiyle yer alır.
"تبتّل tebettül" sözcüğünün asıl anlamı "kesmek" demektir. Araplar "بتلت الشّىء beteltü’ş-şey’e/o şeyi kestim" derler. Eşinden ayrılan, onunla ilişkisini tümüyle kesen kişi için de " طلّقها بتّة بتلة tallekaha betteten betleten/onu kesin olarak üç talâkla boşadı" ifadesi kullanılır. Yine Araplar "verilmiş sadaka" için de "وهذه صدقة بتّة بتلة ve hazihi sadakatün bettetün beteletün/bu sahibi ile ilişkisi tamamen kesilmiş bir sadakadır" şeklinde bir tabirleri vardır. Bu tabirde de ilişkisi tamamen kesilmiş anlamında "betlet" sözcüğü kullanılır. [Lisanü’l Arab, "btl" mad. ]Her şeyle ilişkisini kesip sadece Allah'a yöneldiği için Meryem Valideye "مريم البتول Meryem el-Betül" denmiştir. İnsanlarla her türlü beşeri ilişkiyi koparıp tek başına ibadete yönelen rahibe de "متبتّل mütebettil" denir. Yani "tebettül" bir bakıma ruhbanlık anlamında da kullanılmaktadır. İslâm dininin ibadet anlayışı yozlaşmış dinlerden farklı olduğundan, başta Maide suresinin 87. ayeti, Hadid suresinin 27. ayeti ve diğer bazı ayetlerle ruhbanlık ve ruhbanlık anlamındaki tebettül yasaklanmıştır. Bazı çevrelerin zahitçe bir hayat yaşama arzusuyla dünya ile ilişkilerini kesmeleri, bu doğrultuda mal, mülk ve eş gibi nimetlerden uzaklaşmaları İslâm’a ters bir anlayıştır.
Buradaki tebettül yalnızca Allah'ı dikkate almak, ondan başka otorite tanımamak, Allah'ın belirlediği yolda yürüyüp kimsenin dümen suyunda gitmemektir.
9O, doğunun ve batının; tüm yönlerin Rabbidir. O'ndan başka, tanrı diye bir şey yoktur. Bu nedenle O'nu vekil et; "tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan" olarak tanı!
Kesin bir yöneliş, yönelinen varlığı tanımak, onu sevmek ve ona hayranlık duymakla mümkündür. Allah bu ayette kendi özelliklerinden birini daha tanıtmakta, mükemmel ve mükemmelleştirici olduğunu belirterek yönelinecek tek varlığın kendisi olduğunu ihtar etmektedir.
10-11Onların söylediklerine/söyleyeceklerine de sabret. Ve güzel bir ayrılışla onlardan ayrıl, Beni ve o nimet sahibi yalanlayıcıları başbaşa bırak! Birazcık süre tanı onlara.
Peygamberimiz göreve başlayınca, Mekke toplumunun müşrik ileri gelenleri daha önce duydukları saygıyı bırakıp ona "mecnun, sihirbaz, şair, ebter" gibi çirkin nitelikler yakıştırmaya başlayacaklardır. Bu ayette ona bu tür çirkin ithamlarda bulunanlardan nezaketle uzaklaşması emredilmektedir. Çünkü peygamberimiz onlarla tekrar karşılaşacak, yüz yüze bakacak ve tebliğine devam edecektir. Eğer ayrılış nezaketle olmazsa, aradaki iletişim kopabilir ve sonraki karşılaşmalarda hiç dinlenmeme riski ortaya çıkabilir. Bu emir ilerideki surelerde de (Kaf 39-40 ve Ta Ha 130) tekrarlanacak ve yine peygamberimizden onlara karşı sabretmesi istenecektir.
Ancak bu emir hiçbir zaman davetten bunalarak davadan vazgeçmesi istendiği anlamına gelmez. Ondan istenen, itham edenlere sert değil yumuşak cevap vermesi, kaba davrananlara aldırmaması, şımarıkları kendi hallerine bırakıp davetini kitlelere nezaketle iletmesidir.
Yani; "Onları bana bırak, sen aradan çekil, Ben onların hakkından gelirim."
Dikkat edilirse, bu ayette "nimet sahibi" olarak nitelenen Mekke'nin ileri gelenleri, ilk vahiy olan Alak suresinde "kendini zengin gören", ikinci vahiy olan Kalem suresinde ise "mal ve oğullar sahibi" olarak nitelenmişlerdi. Müzzemmil suresinin bu ayetinde de yine aynı nitelikteki azgınlara dikkat çekilmektedir. Tağutlaşanlar, servetle şımarmış, fukarayı ezen elit kadrolardır. Bu elit zümreler toplumları yönlendirir ve onu istedikleri yöne sürüklerler. Çıkarları elden gidecek korkusuyla mevcut stütükoda bir değişiklik istemezler, hak ve adaletin yaşayan değerler haline gelmemesini sağlamaya çalışırlar. Zayıflar da onlardan korktukları için onların istedikleri yöne giderler. Bu tağutlar yüzünden hakka ulaşamayan nice zavallı topluluklar vardır. Bu azgınlar grubu kendilerini varlıklı görerek her şeyi maddeye bağlar, ahireti de inkar ederler. Ahirete inanmadıkları için dünyada ne yapabilirlerse onları kâr sayarlar.
Bu yalanlayıcılardan bir kısmının imana gelmesi muhtemeldir. Onlara süre verilmelidir. Süreyi iyi kullanmadıkları takdirde Allah tarafından mutlaka cezalandırılacakları unutulmamalı, bu konuda aceleci davranılmamalıdır.
Nitekim başlangıçta bu yalanlayıcıların en şerlisi olan Velid b. Muğîre'nin oğlu Halid daha sonra iman etmiş, İslâm'ın bayraktarı olmuştur.*
16 Bu görev, coğrafî ve kültürel koşullar gereği, sosyal ve kültürel hizmetlerin gece yürütüldüğü bir topluma göredir. Arap coğrafyası dışındaki mü’minler, dini hizmet vazifelerini gece-gündüz demeden, bulundukları coğrafyaya göre toplumlarındaki en uygun zamanlarda yapmalıdır.
17 Vekil, “canlı-cansız tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” demektir.
*İşte Kuran, Müzzemmil Suresi