55Enam Suresi 95-99
Hatalı Çevrilen Ayetler
55Enam Suresi 95-99
Hatalı Çeviri:
95. Şüphesiz Allah, tohumu ve çekirdeği çatlatandır, ölüden diriyi çıkaran, diriden de ölüyü çıkarandır. İşte Allah budur. O halde (haktan) nasıl dönersiniz!
96. O, sabahı aydınlatandır. O, geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı (vakitlerin tayini için) birer hesap ölçüsü kılmıştır. İşte bu, azîz olan (ve her şeyi) pek iyi bilen Allah'ın takdiridir.
97. O, kara ve denizin karanlıklarında kendileri ile yol bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır. Gerçekten biz, bilen bir toplum için âyetleri geniş geniş açıkladık.
98. O, sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yaratandır. (Sizin için) bir kalma yeri, bir de emanet olarak konulacağınız yer vardır. Anlayan bir toplum için âyetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık.
99. O, gökten su indirendir. İşte biz her çeşit bitkiyi onunla bitirdik. O bitkiden de kendisinde üstüste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşillik; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar; üzüm bağları; bir kısmı birbirine benzeyen, bir kısmı da benzemeyen zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.
Doğru Çeviri:
95Şüphesiz ki Allah, taneyi ve çekirdeği yarıp çıkarandır: Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarandır. İşte Allah! Nasıl da döndürülüyorsunuz?
96Tan yerini yarıp çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ay'ı hesap ile yapmıştır. Bu, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, çok iyi bilenin belirlemesidir, ayarlamasıdır.
97Ve Allah, kara ve denizin karanlıklarında kendisiyle kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız diye yıldızları sizin için tanıtandır. Şüphesiz Biz, bilen bir toplum için âyetleri ayrıntılı olarak açıkladık.
98Ve O, sizi bir tek benlikten inşa edendir. Sonra da bir karar yeri ve emanet yeri...228 –Biz kesinlikle âyetleri, iyi anlayan bir toplum için ayrıntılı olarak açıkladık.–
99Ve Allah, gökten suyu indirendir. Böylece Biz onunla her şeyin bitkilerini çıkardık. Ondan da birbirine benzeyen ve birbirine benzemeyen birbiri üzerine binmiş taneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımları, üzümden bağları, zeytini ve narı çıkardığımız filizi çıkardık. Bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerine ve olgunlaşmasına bakın! İşte bunlarda kesinlikle inanan bir toplum için alâmetler/göstergeler vardır.
Herhangi bir izaha gerek kalmayacak kadar açık olan bu ayetlerde, Rabbimiz kendisini evrendeki yasaların koyucusu olarak tanıtmakta ve insanlığa yararlı olsun diye yarattığı tüm varlıklarda, bilen, iyi anlayan ve inanan bir toplum için işaretler, ayrıntılı açıklamalar bulunduğunu bildirmektedir.
Gerçekten de Güneş’in, Ay’ın, yıldızların, yağmurun, bitkilerin, kısaca Allah’ın görünen tüm ayetlerinin kendilerine sağladığı faydaları görmeyi bilen insanlar, Allah’ın yüceliği, gücü, azameti hakkında başkaca hiçbir kanıta ihtiyaç duymamaktadırlar.
95. ayetteki "ölü" ve "diri" sözcüklerinin hem hakiki hem de mecaz manada değerlendirilmesi mümkündür. Buna göre:
a- Sözcükler hakikat manalarıyla değerlendirildiğinde, ayetteki ifadeden Allah’ın kuru tohumdan yeşil bitkiyi, yeşil bitkiden de kuru tohumları meydana getirdiği,
b- Mecazi manada değerlendirildiğinde ise, Allah’ın cahil bir kimseyi âlim hâline getirdiği, bir âlimi de bir cahile dönüştürdüğü anlaşılabilir.
Bundan başka, ayette Allah’a izafe edilmiş olan "ölüden dirinin çıkarılması, diriden de ölünün çıkarılması" olgusunun yararlı bilinen şeylerde bulunan zararları veya zararlı bilinen şeylerde bulunan yararları ifade ettiğini, Allah’ın bunları iç içe yarattığını düşünmek de mümkündür. Mesela zararlı olarak bilinen bitkilerden veya yılan zehri gibi bazı maddelerden insana yarar sağlayan ilaçlar elde edilmesi, bu düşünceyi doğrular mahiyette bir örnektir.
Bu konu, ilk dönem Kur’an yorumcuları tarafından şöyle açıklanmıştır:
"Cenab-ı Hak, nutfeden canlı bir beşer, canlı beşerden de ölü bir nutfe çıkarır. Yine aynı şekilde, yumurtadan canlı civcivi, tavuktan da ölü yumurtayı çıkarır. Bundan maksat, canlı ile ölünün birbirlerinin zıddı olup birbirlerini nefyettiklerini ifade etmektir. Binaenaleyh, benzer bir şeyin benzer bir şeyden meydana gelmesi, bunun tabiat ve hassalar icabı olduğu zannını uyandırabilir. Ama, zıddın zıddan meydana gelmesine gelince, bunun tabiat ve o şeylere ait özellikler sebebiyle olması imkânsızdır. Bilakis bunun, Hakîm olan bir yaratıcının takdiri ve Alîm olan bir müdebbirin yönetmesiyle meydana gelmesi gerekir" [Razi; el-Mefatihu’l-Gayb]
96. ayetteki "Güneş ve Ay’ı hesap ile kılmıştır" ifadesi Rahman suresinde tekrarlanmış, Yunus suresinde detaylandırılmıştır:
5Güneş ve ay bir hesap ile akıp gitmektedir. [Rahman/5]
5O, güneşi bir aydınlık, ay'ı bir ışık yapan ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye, aya menziller ayarlayandır. Allah bunu ancak gerçek ile oluşturmuştur. O, bilecek olan bir toplum için âyetleri ayrıntılı olarak açıklar. [Yunus/5]
96. ayetteki ifadenin de iki türlü anlaşılması mümkünüdür.
a- "Güneş ve Ay’ı hesap ile kılmıştır" ifadesinden, Yunus/5’te bildirildiği gibi, "senelerin hesabı" yani "zaman" anlaşılabilir. Çünkü Dünya’nın kendi etrafında bir kez dönmesi ile "gün", Güneş etrafındaki yörüngesinde bir tur dolaşması ile de "yıl" hesap edilmektedir. Ayrıca Ay’ın Dünya etrafında bir tur dolaşması da 29,5 günlük zaman süresi olan "bir ay"a tekabül etmektedir.
b- Aynı ifadeden gerek Güneş, Ay ve Dünya’nın birbirlerine göre olan konumlarında, gerekse Güneş ve Ay’ın dönme hızlarında çok hassas hesapların bulunduğunun anlaşılması da mümkündür. Çünkü yeryüzündeki mevcut yaşamın devam etmesi ancak bu ince hesapların hiç şaşmamasına, bozulmamasına bağlıdır.
96. ayetteki ifade hangi türlü anlaşılırsa anlaşılsın, evrendeki ince hesaplar hiç şaşmamakta, gerek zaman gerekse yeryüzündeki yaşam koşulları değişmemektedir.
189Sana hilallerden soruyorlar. De ki: "Onlar, insanlar ve hac/programlı ilâhiyat eğitim dönemleri için zaman ölçüleridir." Evlerinize arka taraflarından girmeniz/dinde Allah'ın ilkelerinden başka ilkeler benimsemeniz, "iyi adamlık" değildir. Ama "iyi adamlık", Allah'ın koruması altına girmektir. Öyleyse, evlerinize kapılarından girin; dini, din sahibi Allah'ın çizdiği çerçevede yaşayın. Ve başarıya erenlerden, kurtulanlardan olmanız için Allah'ın koruması altına girin. [Bakara/189]
98. ayette geçen " مستقرّMüstakarr" ve " مستودعMüstevda" sözcükleri daha evvel Hud suresinin tahlilinde ele alınmıştı. Hud Suresi ile En’am Suresi aynı ciltte bulunduğundan, bu iki sözcükle ilgili tahlilin oradan okunmasını öneriyoruz.*
228 Âyetteki el-müstekarr “yerleşik yer”, el-müstevda da “geçici yer” demektir. Allah'ın, her canlının “yerleşik” ve “geçici” yerlerini bilmesi demek, canlıların emanet edildikleri ve sonradan mekân tuttukları yerlerin Allah tarafından biliniyor olmasıdır. Bu yerler ne kadar değişirse değişsin, Allah'ın bilmesi bakımından herhangi bir durum değişikliği oluşturmaz. Meselâ: Bir kimse belli bir adreste ikamet ederken, bazı sebeplerle başka şehirlere, başka ülkelere gidebilir; nereye giderse gitsin, Allah o insanın nerede olduğunu bilir; bir kimsenin her gün yattığı yer ile öleceği yer aynı olmayabilir; ancak Allah her ikisini de bilir. Bir sperm hücresi babanın vücudunda yaratılır, sonradan yeri değişerek annenin yumurta hücresine girer. Allah bu hücrenin de ne zaman, nerede olduğunu tam olarak bilir. Bir bakteri belli bir yerde oluşur, sonra da değişik yollarla başka canlıların vücutlarına girer ve orada faaliyet gösterir. Allah o bakterinin de nerede ve hangi faaliyette bulunduğunu bilir.
Konumuz olan âyet, yukarıda saydıklarımızın dışında bir başka anlam daha içermektedir. O da, “insanın kendisine ait bilgilerle beraber diriliş gününe kadar emanet olarak, yok olmadan durduğu yerin Allah tarafından biliniyor olması”dır. Bu konu Tebyîn'de ayrıntılı olarak sunulmuştur.
*İşte Kuran, Enam Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz