Bu âyet grubunda, kendilerine bildirilenleri gizleyenler tehdit edilmektedir. Kaynaklarda bunların, Yahûdi bilginleri ve Hristiyan rahipleri olduğu ifade edilir.
Yahûdi ve Hristiyanların bilginleri, Kitaplarındaki öğretileri gizleyerek dini tekellerine aldılar ve hevalarına göre yeni bir din uydurarak kitlelere empoze ettiler. İşte bu yüzden Allah'ın lânetine [merhamet ve aftan dışlama cezasına] uğradılar.
Paragrafın son bölümündeki, Ancak tevbe eden ve düzeltenler ve (açık delilleri ve hidâyeti) açıkça ortaya koyanlar başkadır. İşte onlar; Ben onların tevbelerini kabul ederim. Ve Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim. Şu inkâr edip de inkârcı olarak ölen kimseler; işte onlar; Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin lâneti onlaradır. Onlar onda [lânette] temelli kalıcıdırlar. Onlardan azap hafifletilmez ve onlara bakılmayacaktır da açıklamasıyla, yine de onlara mağfiret kapısının açık tutulup ölmeden tevbe edebilecekleri bildiriliyor.
Bu âyetlerde verilen mesajlar, sadece Yahûdi ve Hristiyan bilginlerine yönelik değil, tüm insanlara olup, insanları değerlendirirken ömürlerinin son demlerinin dikkate alınması istenmektedir. Zira, bugün kâfir olan, yarın tevbe ederek Allah'ın rahmetine nail olabilir.
Âyetlerdeki bir başka mesaj da, hakkı gizleyenin lânetleneceğidir. Dolayısıyla, kim Allah'ın dini hususundaki bir bilgiyi veya başkasının hidâyetine sebep olabilecek bir açıklamayı gizlerse, Allah'ın lânetine uğrar.
La‘net: اللعنة [la‘net] sözcüğü, "kovmak, uzaklaştırmak, iyilik ve faydadan mahrum bırakmak" anlamındaki la‘n sözcüğünden türemiş isimdir. Eski Araplar bu sözcüğü, "ailenin veya sülalenin bir ferdinin dışlanması" anlamına kullanırlardı. لعين [la‘în] ve ملعون [mel‘ûn] sözcükleri de buradan gelmiştir. La‘net Allah tarafından olursa, "dünyada iyilikten, âhirette de lütuf ve merhametten mahrum bırakma"; insanlar tarafından olursa, "küfür, dışlama, sövme, hakaret ve beddua" anlamına gelir.*