• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

Mecaz, Hadid Suresi 1-6



MECAZ


HADİD SURESİ


1.Göklerde ve yeryüzünde bulunan şeyler, Allah’ı her türlü noksanlıktan arındırdılar. Ve O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
2.Göklerin ve yeryüzünün yönetimi sadece O’nundur. O, diriltir ve öldürür. O, her şeye en iyi güç yetirendir.
3.O, İlktir, Sondur, Açıktadır, İçtedir ve O, her şeyi en iyi bilendir.
4.O, gökleri ve yeri altı evrede oluşturan sonra en büyük taht üzerinde egemenlik kuran, yeryüzüne gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, ona çıkanı bilendir. Ve nerede olursanız olun O, sizinle beraberdir. Ve Allah yaptıklarınızı en iyi görendir.
5.Göklerin ve yeryüzünün yönetimi yalnızca O’nundur. Ve bütün işler yalnızca Allah’a döndürülür.
6.O, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. O, göğüslerin özünü en iyi bilendir.




Bu âyetlerde, evrendeki tüm varlıkların Allah’a ait olduğu ve O’nu tesbîh ettiği, evrenin yönetiminin de Allah’a ait olduğu bildirilmek sûretiyle âlemlerin Rabbi tanıtılmaktadır:
Buna göre:


• Göklerde ve yeryüzünde bulunan şeyler, Allah’ı tesbîh etmektedirler.
• Göklerin ve yeryüzünün yönetimi, sadece Allah’ındır.
• O, diriltir ve öldürür.
• O, her şeye en iyi güç yetirendir, en iyi hüküm koyandır.
• O, evvel’dir [ilktir], âhir’dir [sondur], zâhir’dir [açıktadır], bâtın’dır [gizlidir] ve O, her şeyi en iyi bilendir.
• O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine istivâ eden, yerküreye gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, ona çıkanı bilendir.
• Nerede olunursa olunsun varlıklarla birlikte olan ve yapılanları en iyi görendir.
• Bütün işler, yalnızca Allah’a döndürülmektedir.
• O, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar.
• O, göğüslerin özünü en iyi bilendir.


Âyetlerin anlamı gâyet açık olmakla birlikte birkaç noktaya dikkat çekmek istiyoruz. Paragraf, göklerde ve yerde var olan her şeyin Allah’ı tesbîh ettiğinin beyânı ile başlamıştır, ki tesbîh, “Allah’ı, O’na yakışmayan şeylerden tenzih etmek/uzak tutmak, yani Allah’ı yüceltmek, O’nun her türlü kemal sıfatlarla donanmış olduğunu kavramak ve bunu her vesile ile yüksek sesle söylemek” demektir. Yeryüzündeki varlıkların tesbîhi hakkında İsrâ sûresi’nde yaptığımız açıklamaya bakılabilir. Burada sadece âyeti hatırlatmakla yetiniyoruz:


Yedi gök, yeryüzü ve bunların içinde bulunanlar, Allah’ı tesbîh ederler. O’nu hamd ile tesbîh etmeyen hiç bir şey yoktur. Fakat siz, onların tesbîhlerini iyi kavramıyorsunuz. Şüphesiz ki O, halîmdir, çok bağışlayandır. (İsrâ/44)


Başka âyetlerde yüklem, tesbîh eder şeklinde geniş zaman kipiyle gelmişken, konumuz olan âyette yüklem, tesbîh etti şeklinde geçmiş zaman kipiyle gelmiş ve böylece tesbîhin herhangi bir vakte mahsus olmayıp sürekli olduğuna ve bunun gerçek olduğuna işaret edilmiştir.


Daha sonra Allah zâtını, zaman ve mekân açısından tanıtmıştır. Şöyle ki:

• O, evveldir [ilktir]: Hiç bir şey yok iken Allah vardı, yani O’ndan önce olan hiç bir şey yoktur.
• O, âhirdir [sondur]: O’ndan sonra kalacak olan hiç bir şey yoktur.
• O, zâhirdir [açıktadır]: Sıfatlarının tecellisi olarak meydandadır. Evrende algılanan her şey, O’nu gösterir, O’nun imzasını taşır.
• O, bâtındır [gizlidir]: O’nun zatının duyularla bilinmesi ve görünmesi imkânsızdır.


Burada, Allah’ın duyularla bilinemeyeceği, O’na alâmetler, âyetler aracılığı ile inanılması gerektiği bildirilmektedir.


Âyetteki, Göklerin ve yeryüzünün yönetimi sadece Allah’ındır ifadesi, birçok sûrede detaylı olarak incelenmişti.
Âyetteki, O, diriltir ve öldürür ifadesiyle Allah, ilk ölümü yaratıp, sonra ölülerden dirileri yarattığını, sonra onları öldürüp yeniden dirilteceğini, Kendisinin bunları yapan, daima yapabilecek bir güce sahip olduğunu bildirmektedir. Buradaki öldürür, diriltir ifadesinden, hem evrendeki hem de insan bünyesindeki değişim ve oluşumlar anlaşılabilir.


Burada konu edilen nitelikler şu âyetlerde  de zikredilmektedir: A‘râf/54, Mülk/1-4, Âl-i İmrân/26-27, Sebe/1-2.


Âyetteki, Ve nerede olunursa olunsun varlıklarla birlikte olan ve yapılanları en iyi görendir ifadesindeki beraberlik, mekân ve cihet açısından olmayıp, bilgi ve ihata açısındandır. Bu husus, Kaf sûresi’nde [16-18. âyetler] şöyle açıklanmıştı:


ALLAH’IN YAKINLIĞI: Kur’ân’ın buraya kadarki bölümünde, kendisini tanıttığı ifadelerden öğrendiğimize göre Allah’ın zatının kullarına mesafe itibariyle yakınlığı söz konusu değildir. Âyette geçen Allah’ın yakınlığı, mecâzî bir ifadedir. Bu ifade ile kastedilen mana, “insan üzerinde kudret yürütüp bir etki meydana getirme konusunda ona kendisinden daha yakın, daha mâlik, daha çok tasarruf sahibiyiz, onun nefsindeki vesveseyi de ondan daha iyi bilmekteyiz” demektir.


Allah’ın yakınlığı konusu, klâsik kaynakların bazılarında şu şekillerde değerlendirilmiştir:

Allah Teâlâ’nın ilminin kemalini, genişliğini beyândır. Allah ilmi ile ona damarındaki kandan daha yakındır. Çünkü damara bir engel vardır. O, ona gizli kalabilir. Fakat Allah Teâlâ’nın ilmine engel mümkün değildir. Buna, şu mana da verilebilir: Kudretimizin eşsizliği itibariyle Biz, ona “habl-i verîd”den daha yakınız. Emrimiz onda, damarlarındaki kanın akışı gibi cereyan eder.


Biz, ona daha yakınız ifadesi mecâzdır. Bundan maksat, Allah’ın ona ilmen yakınlığıdır. Allah, her yerdedir ifadesiyle de O’nun ilminin her yeri kuşatmış olduğu kast edilir. Zira yakınlık, mekân ve mesafe itibariyledir; Allah ise mekândan münezzehtir.


Yani, “Biz, onun hâlini, ona “habl-i verîd”den daha yakın olandan daha iyi biliriz” demektir. Zatın yakınlığı ile ilmin yakınlığına mecâz yapılmıştır. Çünkü o, onun gerekçesidir.


İşte Kur'an





Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim