Halliyet Mecaz-ı Mürseli Ve Nekre, Hacc 38-41
HALLİYET MECAZ-I MÜRSELİ VE NEKRE
HACC SURESİ
38.Şüphesiz Allah, inanan kimseleri savunur. Şüphesiz Allah, aşırı hâin ve son derece nankörlerin hiçbirini sevmez.
39-41.Kendilerine savaş açılan kimselere, kendileri haksızlığa uğramaları; onlar, başka değil sırf “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmaları nedeniyle savaşmalarına izin verildi.
Ve şüphesiz ki Allah, onları zafere ulaştırmaya en iyi gücü yetendir. Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak sûrette, filiz, tomurcuk, ağaçtaki meyve, toplanmış tahıl, bakliyat, kıraç arazide diken, yapılı bina ne varsa hepsi, tüm alış-veriş yerleri; çarşı-pazar, tüm Salat; destek yerleri (iş; istihdam ve istihsal yerleri, eğitim öğretim kurumları ve güvenlik merkezleri) ve içlerinde Allah’ın ismi bol bol anılan mescitler yerle bir edilirdi.
Allah, Kendisine yardım edenlere –kendilerini yurtlandırıp güçlendirirsek salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturan, ayakta tutan], zekâtı/vergilerini veren, örfe uygun/herkesçe kabul gören iyi şeyleri emreden ve vahiy ve ortak akıl ile kötülüğü, çirkinliği kabul edilen şeylerden alıkoyan kimselere– kesinlikle yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, çok güçlüdür, mutlak galiptir. İşlerin sonucu da sadece Allah’a âittir.
Bu âyet grubunda Allah, mü’minleri koruyacağını, mağdur etmeyeceğini bildirdikten sonra, buna örnek olarak da kendilerini, yurtlarını ve dinlerini koruyabilmeleri için savaşa izin verdiğini beyân etmiştir. Sonra da sulh ortamında yapılması gerekenleri; mü’minlerin Allah’ın yardımcıları, Kendisinin de mü’minlerin yardımcısı olduğunu; kâfirleri-nankörleri sevmediğini ve onları mutlu etmeyeceğini bildirmiştir:
• Şüphesiz Allah, inananları savunur, aşırı hâin ve son derece nankörlerin hiç birini sevmez.
• Kendilerine savaş açılan kimselere, zulme uğramaları, sırf “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için hakksız yere yurtlarından çıkarılmaları nedeniyle izin verildi.
• O nedenle zulme uğrayan, saldırıya maruz kalan, özgürlüğü ve insan hakkları elinden alınan Müslümanların, zulüm ortadan kalkıp hakklarını, özgürlüklerini ve onurlu hayat hakklarını garantiye alana kadar kendilerini savunma, zulme başkaldırma hakları vardır. Özgürlüğün, insan hakklarının, adaletin ve güvenliğin garanti altına alınması için savaştan başka seçenek yoktur.
Bundan sonra da, Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak sûrette, filiz, tomurcuk, ağaçtaki meyve, toplanmış tahıl, bakliyat, kıraç arazide diken, yapılı bina ne varsa hepsi, tüm alış-veriş yerleri; çarşı-pazar, tüm Salat; destek yerleri (iş; istihdam ve istihsal yerleri, eğitim öğretim kurumları ve güvenlik merkezleri) ve içlerinde Allah’ın ismi bol bol anılan mescitler yerle bir edilirdi” diye savaşın gerekçesi açıklanmış ve mü’minlere de, “Allah, Kendisine yardım edenlere –kendilerini yurtlandırıp güçlendirirsek salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturan, ayakta tutan], zekâtı/vergilerini veren, örfe uygun/herkesçe kabul gören iyi şeyleri emreden ve vahiy ve ortak akıl ile kötülüğü, çirkinliği kabul edilen şeylerden alıkoyan kimselere– kesinlikle yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, çok güçlüdür, mutlak galiptir. İşlerin sonucu da sadece Allah’a âittir” buyurularak güvence verilmiştir.
صوامع SAVAMİU
Ayette geçen “ صوامع savamiu” kelimesi klasik kabulle “manastırlar”, “ بيع biyeu” kelimesi de “kiliseler” şeklinde tercüme edilmiştir. Sözcüklerin “lam-ı tarifsiz nekre olarak gelişi ve صلوات salavâtü sözcüğünün klasik anlayışta İbraniceden Arapçalaştırılmış olduğunun kabul edilişi, bizi de herkes gibi gaflete düşürdü. Bu nedenle صوامع savâmiu, بيع biyeu, ifadeleri üzerinde araştırma yapmamıştık.
Bu durum karşısında da Allah’ın, kilise ve havralara onay verdiği anlaşılmaktadır. Bu günkü ve Kur’an indiği dönemdeki havralar ve kiliselerin Allah ve Müminler tarafından tasvib edilecek bir yanı olmadığından bu durumu, ilk halleri, yani Musa’nın dönemindeki havralar; İsa’nın dönemindeki kiliseler olarak zorlama bir anlam benimsemiştik.
Ne var ki dostlarımızın uyarması nedeniyle yaptığımız araştırmalar sonucu söz konusu kelimeler ile ilgili bazı bulgular elde edip sözcüğün Arapça olduğunu tespit edip ayetteki sözcüklerin de gerçek anlamlarına ulaştık.
“ صوامع Savâmiu” sözcüğünün kökü, “ صمع samea”dır. Yani kök harfler “ ص sad مmim ve ع ayn"dır. Bu sözcük, “küçük kulak”, “küçük topuk”, “keskin zekâ” anlamlarındadır. Bu sözcüğün türevlerinden olan “ صماء samâe” ve صومة savmenin şu anlamları vardır:
Dikenli bitki (kediotu),
Bitkilerin filizi,
Olgunlaşmış, toplanmış, saklanmış bakla (baklagiller),
Ağacın en tepesindeki meyve, açılmamış tomurcuk, gonca (Ebu Hanifeye göre),
Heybe (yolculukta, özellikle de hayvan üzerinde yapılan yolculukta içine öteberi konulan iki gözlü torba).
“ صs مm عa” kökünün türevlerinden olan ismi tafdili ( أصمعesma’u” kalıbı) şöyle kullanılmaktadır:
الكعب لأصمعEl ka’bül esma, Güzel düzgün topuk
النبت الأصمعEl nebtül essma’, meyve veren, sökülmeyen bitki, meyvesi olgunlaşan, toplanıp saklanan bitki
الريش الأصمعEr Riyşü esma’, yeni, güzel, açılmış uzunca yatak
القلب الأصمعEl kalbül esama’, zeki, uyanık kalp.
صومة Savma, Hıristiyanların evi, rahiplerin fener kulesi.
صومة Birbirine yapışık olan her türlü bina.
İbn-i Ali, “Savamiu” papazların külahı” demiştir.13
Görülüyor ki Araplar, bu sözcüğün türevlerini farklı şeylere ad yapmışlardır. Bu anlamların alakası; ana ekseni, “küçük bir şeyin büyük bir şeye yapışıklığıdır. Başa kulak, kulağa küpe; binaya kule, baca; başa külah, şapka, ağaca tomurcuk, meyve, toprağa bitki; … gibi.
صوامعSavâmiu sözcüğünü, صماءsamâe ve صومة savmenin çoğulu olarak ele aldığımızda, nekreliği de dikkate alarak sözcüğün anlamını “filiz, tomurcuk, ağaçtaki meyve, toplanmış tahıl, bakliyat, kıraç arazide diken, yapılı bina ne varsa hepsi” diye ifade edebiliriz.
بيع Biyeu
Bu sözcük de klasik anlayışta, “ بيعة biyatın çoğulu olarak ele alınmış ve Hıristiyanların kiliseleri olarak kabul görmüştür. Hatta bazılarına göre de Yahudilerinin kiliseleridir.14
Haddizatında yine kadim lügatlerde “ بيعbiyeun” sözcüğünün tekili olan “ بيعة biat” sözcüğünün “ هيئة البيعhey’tül bey’ı (alış- verişin şekli)” olduğu da yer alır.15 Sözcüğün Arapça kökenli olduğu kesin olduğuna göre “kilise” ile “alış- veriş” ifadesinin arasında bir alaka da bulunmamaktadır.
“ بيعBiyeu” sözcüğü, ezdattan (karşıt anlamın ikisini de ifade eden sözcüklerden) olan, “satın alma ve satma; alış-veriş” anlamındaki “ بb ىy عa”nın türevlerinden olup, halliyet (bir mekân içinde bulunan şeyi zikredip mekânını kastetme) mecazı mürseliyle ve sözcüğün nekreliğiyle “tüm alış veriş yerleri; çarşı-pazar” demektir.
صلوات Salâvat
Kılasik kaynaklar ayetteki “Salâvat” sözcünü Arapçadaki “salât” sözcüğünün çoğulu olan “salâvat” olmayıp İbraniceden gelme “Saluta” sözcüğünden Arapçalaşmış bir sözcük olduğunu yazdılar. Birçok yerde açıkladığımız gibi “salâvat”, “salât”ın çoğuludur. Burada da Halliyet mecazi mürseliyle “tüm Salât; destek yerleri (iş; istihdam ve istihsal yerleri, eğitim öğretim kurumları ve güvenlik merkezleri) demektir.
Durum bu olunca bir de Rabbimizin Bakara/ 251’deki savaşın gerekçelerinde beyan buyurduğu “Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını diğer bir kısmıyla savması olmasaydı, yeryüzü kesinlikle bozulur giderdi. ” ifadesi dikkate alındığında ayetteki sözcüklerin gerçek Arapça anlamlarının dikkate alınması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Böylece Rabbimizin Bakara/251’deki “yeryüzü kesinlikle bozulur giderdi” ifadesi Hacc/40 ta “ … Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette, filiz, tomurcuk, ağaçtaki meyve, toplanmış tahıl, bakliyat, kıraç arazide diken, yapılı bina ne varsa hepsi, tüm alış-veriş yerleri; çarşı-pazar, tüm Salât; destek yerleri (iş; istihdam ve istihsal yerleri, eğitim öğretim kurumları ve güvenlik merkezleri) ve içlerinde Allah’ın ismi bol bol anılan mescitler yerle bir edilirdi.” şekliyle bizzat Allah tarafından açıkça tefsir edilmiş bulunmaktadır.
Bu açıklamalardan sonra kesin olarak diye biliriz ki konumuz olan ayetteki “ يذكر فيها yüzkerü… “cümlesi, sadece ayetteki “ مساجد Mesacidü” sözcüğünün sıfatı olup “ فيها fiha” zamiri de مساجد mesacid sözcüğüne râci olup sıfat cümlenin anlamı “içinde Allah’ın zikredildiği mescitler” şeklindedir. Açıkça birleri, mevcut kiliseleri, havraları ve manastırları meşrulaştırmak için epey vakit harcamış, zemin hazırlamış.
İşte Kur'an
Yorumlar -
Yorum Yaz