• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

48Neml Suresi 86-90, 71-72, 91-93




Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler


48Neml Suresi 86-90, 71-72, 91-93


Hatalı Çeviri:
86. Dinlensinler diye geceyi (karanlık) ve (çalışsınlar diye) gündüzü aydınlık kıldığımızı görmediler mi? İman eden bir kavim için elbette bunda birçok ibretler vardır.

87. Sûr'a üfürüldüğü gün, -Allah'ın diledikleri müstesna-, göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O'na gelirler.

88. Sen dağları görürsün de, onları yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutların yürümesi gibi yürümektedirler. (Bu,) her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır.

89. Kim iyilikle (ilâhî huzura) gelirse, ona daha iyisi verilir. Ve onlar o gün korkudan emin kalırlar.

90. (Rablerinin huzuruna) kötülükle gelen kimseler ise yüzükoyun cehenneme atılırlar. (Onlara) «Ancak yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz!» (denir).

91, 92. (De ki:) Ben ancak, bu şehrin (Mekke'nin) Rabbine -ki O burayı dokunulmaz kılmıştır- kulluk etmekle emrolundum. Her şey de zaten O'na aittir. Bana müslümanlardan olmam ve Kur'an okumam emredildi. Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: Ben sadece uyarıcılardanım.

93. Ve şöyle de: Hamd Allah'a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız (ama artık faydası olmayacaktır). Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.



Doğru Çeviri:

Necm: 149

86Onlar görmediler mi ki, dinlensinler diye geceyi yarattık, gündüzü de düşünce geliştirici olarak aydınlık yarattık. Şüphesiz ki bunda iman eden bir toplum için kesinlikle alâmetler/göstergeler vardır.

87Ve Sûr'a üflendiği gün, artık Allah'ın diledikleri hariç olmak üzere göklerde ve yerde kimler varsa hepsi dehşete kapılırlar. Ve hepsi değerlerini yitirmiş olarak O'na gelirler.

88Ve sen dağları görürsün; sen onları donuk, durgun sanırsın. Oysa onlar her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın yapımı olarak bulutun yürümesi gibi yürümektedirler. Şüphesiz ki O, yaptıklarınıza tamamıyla haberdardır:

89Kim bir iyilik-güzellik getirirse, onun için getirdiğinden daha hayırlısı/getirdiğinden dolayı bir hayır vardır. Ve onlar o gün korkudan güvende olanlardır.

90Ve kim kötülükle gelirse, artık yüzleri ateşte sürtülür. –Siz yaptığınız amellerden başkasıyla mı karşılık göreceksiniz?–

71Ve onlar, “Eğer doğru kimseler iseniz, bu tehdit olarak söylenen söz/azap ne zaman?” diyorlar.

72De ki: “Belki de çabuklaştırmakta olduğunuzun bir kısmı size yetişmiştir bile. 91-93Ben ancak her şeyin sahibi olan ve burayı dokunulmaz kılan Mekke'nin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Ve ben Müslüman olmamla ve Kur’ân'ı okuyup izlememle emrolundum. Artık kim kılavuzlanan doğru yola düşerse, yalnız kendisi için kılavuzlanan doğru yola düşmüş olur. Kim de saparsa hemen ‘Ben sadece uyarıcılardanım”. Ve de, “Bütün övgüler Allah'a mahsustur; başkası övülemez. O, âyetlerini/ alâmetlerini/ göstergelerini size gösterecek de siz onları tanıyacaksınız” de!

–Ve Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.–



86Onlar görmediler mi ki, dinlensinler diye geceyi yarattık, gündüzü de düşünce geliştirici olarak aydınlık yarattık. Şüphesiz ki bunda iman eden bir toplum için kesinlikle alâmetler/göstergeler vardır.

87Ve Sûr'a üflendiği gün, artık Allah'ın diledikleri hariç olmak üzere göklerde ve yerde kimler varsa hepsi dehşete kapılırlar. Ve hepsi değerlerini yitirmiş olarak O'na gelirler.

88Ve sen dağları görürsün; sen onları donuk, durgun sanırsın. Oysa onlar her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın yapımı olarak bulutun yürümesi gibi yürümektedirler. Şüphesiz ki O, yaptıklarınıza tamamıyla haberdardır:


87, 88. Bu iki ayette inkârcılar, yalanlayıcılar ahirete ait ürkütücü sahnelerle uyarılmaktadır. Daha sonra da Saat’e [kıyametin kopuş anına] ait sahneler getirilmekte ve evrenin mevcut düzeninin mutlaka bozulacağı, herkesin hor ve hakir olarak Allah’ın huzuruna varacağı; akıl verilmiş, birçok nimetlerle donatılmış, peygamberler gönderilmiş ve kitap verilmiş olanların davranışlarının görmezlikten gelinemeyeceği bildirilmektedir.

Sur’un üflenmesi olayı ile ilgili olarak Kaf suresinin 20. ayetinin tahlilindeki açıklamalarımıza ve ayrıca şu ayetlere bakılabilir: Ta Ha/102, Kehf/99, Nebe’/18, Hakkah/13, Zümer/68, Ya Sin/51.

Konumuz olan ayetteki üfleme, insanların dehşete kapılacakları birinci üflemedir. Bundan sonraki üflemede her şey yıkılacak ve bütün canlılar ölecektir. Son üfleme ise âlemlerin Rabbine kalkış üfürmesi olup bu üfleme ile diriliş gerçekleşecek ve bütün yaratıklar kabirlerinden çıkacaklardır.
50-52De ki: "İster taş olun, ister demir. Veyahut gönlünüzde büyüyen başka bir yaratık olun." Sonra onlar; "Bizi kim geri döndürecek?" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defa yoktan yaratmış olan." Bunun üzerine sana başlarını sallayacaklar ve "Ne zamandır bu?" diyecekler. De ki: "Çok yakın olması umulur! Sizi çağıracağı/diriltileceğiniz gün, O'nu överek O'nun çağrısına uyacaksınız ve sadece pek az kaldığınızı zannedeceksiniz." [İsra/50–52]

25Göğün ve yeryüzünün Kendi emriyle durması yine O'nun alâmetlerinden/göstergelerindendir. Sonra sizi yeryüzünden bir tek çağırışla çağırdığı zaman bir de bakarsınız ki siz çıkarılıyorsunuz. [Rum/25]

42Sen onları hemen bırak da, vaat edilen günlerine kavuşuncaya dek boşa uğraşsınlar ve oynayadursunlar.
43O gün onlar, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. Sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi.
44Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri aşağılığa bürünmüş bir hâlde. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür! [Mearic/42–44]

Kıyamet anında dağların durumları ile ilgili olarak da birçok yerde bilgi verilmiştir:
9,10O gün gök, sarsıldıkça sarsılır, dağlar da yürüdükçe yürür. [Tur/9, 10]

105-107Sana dağlardan soruyorlar, de ki: "Rabbim onları savurdukça savuracaktır. Böylece onları dümdüz boş bir hâlde bırakacak. Orada bir çukur ve bir tümsek görmeyeceksin." [Ta Ha/105–107]

47Ve Bizim dağları yürüttüğümüz gün; ve sen yeryüzünü çırılçıplak/dümdüz göreceksin. Ve Biz onları bir araya topladık. Böylece onlardan hiçbir kimseyi bırakmadık. [Kehf/47]


DAĞLARIN YÜRÜMESİ

Günümüzde dağların, volkanik aktivitelerin, depremlerin oluşması "levha tektoniği" kuramı ile açıklanmaktadır .Levha Tektoniği’ne göre yerkürenin en dıştaki katmanı kalınlığı değişen bir dizi sert ve katı levhaya bölünmüştür. Bu levhalar sadece yer kabuğunu değil, üst manto tabakasının bir bölümünü içerir. Okyanus tabanlarında levhaların kalınlığı 6 km, tabanın en yaşlı kesimlerinde 130 km arasında değişir. Kıta levhaları ise genelde çok daha kalındır ve derinlikleri 30 km ile 280 km arasında değişir. Bu levhalar topluluğu, yani yerin en dış katmanı, "litosfer"olarak bilinir. Litosfer, alt manto tabakasının yumuşak bir katmanı(astenosfer) üzerinde yavaş bir hareketle yüzmektedirler. Bu hareketler kimi zaman yılda 1 santimetre kadar küçük olabildiği gibi, kimi zaman yılda 10 santimetre kadar hızlı olabilir(1). Plakaların hareketleri sonucu, komşu plakalar birbirinden uzaklaşabilir birbirine yaklaşabilir, birbirleriyle çarpışabilir ve birbirlerine sürtünerek paralel ama zıt yönlerde ilerleyebilirler. Çarpışmalar dağları, volkanik aktiviteyi ve depremleri oluşturmaktadır(2).

Kıtaların hareket ettiğine ilişkin ilk düşünceler, 16. yüzyılın sonlarında ortaya atılmıştır(3). Tam anlamıyla ayrıntılı, kapsayıcı olarak "kıta kayma kuramı" ise ilk kez Alfred Wegener tarafından ileri sürülmüştür(4). A.Wegener 1 Kasım 1880’de Berlin’de doğdu. Eğitiminde önce gök bilimine, daha sonra meteoroloji ve iklim bilimine yoğunlaştı. 1906'dan 1908'e kadar kutupların hava durumunu incelemek için Grönland'a ilk keşif gezisine çıktı. Gezi hazırlıkları sırasında Grönland haritalarındaki boylam değişiklikleri dikkatini çekmişti. Büyük bir merakla bunun sebebini araştırmaya başladı, uzun çalışmalar sonunda "kıta kayma" kuramını ortaya attı. Wegener kuramını 1912 yılında Marburg Üniversitesi’nde yapılan bir toplantıda açıkladı. Kuramının özü şuydu: Çok eskiden, yeryüzünde şimdi var olan kıtalar,"Pangea" adını verdiği tek ve büyük bir kara parçası halinde bütündü. Bugün gördüğümüz parçalar yaklaşık 200 milyon yıl önce bu bütünden ayrıldılar ve yerin yüzeyinde daha yoğun bir alt tabakanın üzerinde dev buz dağları gibi yüzmekteler(4).

O zamanlar bilim çevreleri yerkürenin soğumakta ve büzüşmekte olduğuna inanıyor, büzüşen bir Dünya’nın tıpkı çürüyen ve buruşan bir domates gibi, kabuğu üzerinde tepeler ve vadiler oluşturduğunu düşünüyorlardı. Buna karşılık Wegener, radyumun keşfine dikkat çekerek Dünya’nın soğumakta olduğu fikrinin artık anlamsız olduğunu, kıta kütlelerinin hareket ederek geçmiş bir zamanda çarpışmalarının dağların oluşumunu daha iyi açıkladığını savunuyordu. Ancak çok sert ve ağır eleştiriler aldı, bilim çevrelerinden dışlandı. 1928 yılında Chicago Üniversitesi’den R.T.Chamberlin, kıta kayma kuramına: "Eğer Wegener’in hipotezini doğru varsayarsak son 70 yılda öğrenilmiş her şeyi unutmamız ve baştan başlamamız gerekir." sözleriyle karşı çıkarak akademik çevrelerin bakışını dile getiriyordu(5).

Ancak İkinci Dünya Savaş’ından sonra haritacılıkta kullanılan malzeme ve tekniklerin gelişmesi, okyanuslarla ilgili artan gözlemler çok sayıda buluşu beraberinde getirmeye başladı. Ayrıca 1960’lı yılların sonunda, gemilerin çektiği manyetometreler; Dünya üzerindeki manyetik alanın, yerkürenin uzun tarihi boyunca birçok kez yön değiştirdiği gösterdi. Bütün bunlar kıtaların kayması kuramını yeniden gündeme getirdi ve "Levha Tektoniği" kuramının gelişmesini sağladı. 1989 yılında NASA tarafından uzaya gönderilen ilk GPS (küresel konumlama sistemi) uydusu ile levha hareketlerinin gözlenmesi kuramın doğruluğunu kanıtladı. Günümüzde NASA Jet İtim Laboratuvarı, Dünya yörüngesine 30 GPS uydusu ve Dünya'ya 2000'den fazla alıcı yerleştirdi. Bunların her biri, Dünya'nın belirli bölgelerini ve o bölgelerdeki değişimleri takip etmektedir(6).

Kaynaklar: 1-https://www.britannica.com: plate tectonics | Definition, Theory, Facts, & Evidence

2-https://www.mta.gov.tr: Japonya depremi bilgi notu: 11 Mart 2011 günü Japonya’nın kuzeydoğu kıyısında, okyanusta meydana gelen depremin sebebi bu levha blokların hareketidir. Dünyada meydana gelen en büyük depremler içinde beşinci sıradadır. Bu depremin oluşturduğu tsunami nedeniyle Japonya tarihinde görülmemiş boyutta ekonomik zarara ve 10000’den fazla can kaybına sebep olmuştur. Aletsel büyüklüğü "9" olarak ölçülen bu deprem Pasifik levhası ile Kuzey Amerika levhası arasındaki Japon hendeği olarak adlandırılan dalma-batma bölgesinde meydana gelmiştir. Bu dalma-batma bölgesinde, Pasifik levhası yaklaşık 8 cm/yıllık bir hızla Kuzey Amerika levhası altına dalmaktadır. Deprem bu dalma-batma alanındaki "büyük bindirme" niteliğindeki bir faydan k aynaklanmıştır.

3-https://www.britannica.com: plate tectonics |development of tectonic theory Kıtaların 'sürüklenmiş' olabileceği yönündeki spekülasyonlar ilk olarak Abraham Ortelius tarafından 1596'da öne sürüldü.18. yüzyılın sonlarında Güney Amerika'nın doğusundaki çıkıntının Afrika'nın batı kıyılarındaki girintiye tam oturduğuna dikkati çeken Alman doğa bilimcisi Alexander Von Humboldt, Atlas Okyanusu'nun iki yakasının çok önceleri bitişik olduğu tezini geliştirdi. Bundan 50 yıl kadar sonra Fransız bilim adamı Antonio Snider-Pellegrini, Kuzey Amerika ve Avrupa'daki kömür yataklarında belirlenen benzer bitki fosillerin varlığının bir zamanlar her iki kıtanın bağlantılı olması ile açıklanabileceğini ileri sürerek; Humboldt’un görüşlerini destekledi. 1908'de ABD'li Frank B. Taylor, Dünya'daki bazı sıradağların oluşumunu kıtaların çarpışması düşüncesine dayalı olarak açıklamaya çalışmıştı.

4-https://www.britannica.com: Alfred Wegener/Biography,Theory and Facts

5-HELLMAN HALL, Büyük Çekişmeler, TÜBİTAK Yayınları (2003) Ankara: 1943 yılında Amerikalı fosil bilimci Gaylord Simpson, bilim çevrelerinde bu kuramın yanlışlığı konusunda tam bir görüş birliği olduğundan söz ediyordu. Ve şöyle diyordu: "Karada yaşayan memeli hayvanların bildiğimiz kadarıyla geçmişte ve şimdiki dağılımı kıtaların kayması kuramıyla açıklanamaz... Memelilerin dağılımı, bu canlıların tarihi boyunca kıtaların değişmeden kaldığı varsayımını desteklemektedir." 6-https://evrimagaci.org: Kıtaların Hareket Ettiğini Nereden Biliyoruz.



89Kim bir iyilik-güzellik getirirse, onun için getirdiğinden daha hayırlısı/getirdiğinden dolayı bir hayır vardır. Ve onlar o gün korkudan güvende olanlardır.

90Ve kim kötülükle gelirse, artık yüzleri ateşte sürtülür. –Siz yaptığınız amellerden başkasıyla mı karşılık göreceksiniz?–

89, 90. ayetlerde bir genelleme yapılarak inananların korkudan güvende olacakları, inanmayanların da yaptıkları kötülüğün karşılığını kötülük olarak bulacakları bildirilmektedir. Buradaki genelleme başka ayetlerde de yapılmıştır:


103O en büyük korku onları üzmez ve kendilerine haberciler: "İşte bu, size söz verilmiş olan gününüzdür" diye akıllarına getirirler. [Enbiya/103]

40Şüphesiz alâmetlerimiz/göstergelerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp inkâra sapan kimseler Bize gizli kalmazlar. O hâlde ateşe atılacak olan kişi mi daha hayırlıdır, yoksa kıyâmet günü güven içinde gelecek kişi mi? İstediğinizi yapın. Şüphesiz ki Allah, yaptığınız şeyleri en iyi görendir. [Fussilet/40]

89. ayette konu edilen "iyilik, güzellik getirenlerin getirdiklerinden daha hayırlısını bulacakları" hususu, En’am suresinin 160. ayetinde "her bir hasene için on misli" şeklinde, Sebe’ suresinde ise aşağıdaki şekilde ifade edilmiştir:

37Ve sizi huzurumuza yaklaştıracak olan, mallarınız ve evlatlarınız değildir. Ancak kim iman eder ve düzeltmeye yönelik işleri yaparsa, işte onlar; kendileri için yaptıklarına karşı kat kat karşılık olanlardır. Ve onlar, yüksek köşklerinde güven içindedirler. [Sebe’/37]

İnkârcıların hâline gelince; onlar da yaptıklarının karşılığını ceza olarak mutlaka göreceklerdir.

94,95Sonra da putlar ve azgınlar ve İblisin/düşünce yetisinin askerleri; iyiden iyiye düşünmeden hareket edenler toptan cehennemin içine fırlatılmışlardır. [Şuara/94, 95]

90. ayetin son cümlesi olan "Siz yaptığınız amellerden başkasıyla mı karşılıklandırılacaksınız?" ifadesine gelince; burada iltifat sanatı yapılarak sanki cehennemliklere cehenneme girdikleri anda dönülüp "Ne var yani, yoksa siz, yaptıklarınızdan başkasıyla mukabele edileceğini mi sanıyordunuz?" denilmektedir.



71Ve onlar, “Eğer doğru kimseler iseniz, bu tehdit olarak söylenen söz/azap ne zaman?” diyorlar.

72De ki: “Belki de çabuklaştırmakta olduğunuzun bir kısmı size yetişmiştir bile. 91-93Ben ancak her şeyin sahibi olan ve burayı dokunulmaz kılan Mekke'nin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Ve ben Müslüman olmamla ve Kur’ân'ı okuyup izlememle emrolundum. Artık kim kılavuzlanan doğru yola düşerse, yalnız kendisi için kılavuzlanan doğru yola düşmüş olur. Kim de saparsa hemen ‘Ben sadece uyarıcılardanım”. Ve de, “Bütün övgüler Allah'a mahsustur; başkası övülemez. O, âyetlerini/ alâmetlerini/ göstergelerini size gösterecek de siz onları tanıyacaksınız” de!
–Ve Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.–


71, 72, 91–93. Ayetler:

Not: 71, 72. Âyetler, teknik ve semantik gerekçelerle burada düzenlenmiştir.
 
71. Ayet:

71Ve onlar, "Eğer doğru kimseler iseniz, bu tehdit olarak söylenen söz/azap ne zaman?" diyorlar.

İnkârcıların bu ayetteki sözleri zımnen şu anlama gelmektedir: "Kendisiyle korkuttuğun felâket başımıza ne zaman gelecek? Seni sadece reddetmekle kalmayıp vazifene engel olmak üzere elimizden gelen her şeyi yaptığımız hâlde neden hala cezalandırılmıyoruz?"
İnkârcıların bu alaylı ifadeleri Kur’an’da harfi harfine birçok kez (Ya Sin/48, Yunus/48, Enbiya/38, Sebe’/29, Mülk/25) yer almıştır.

72. Ayet:

72De ki: "Belki de çabuklaştırmakta olduğunuzun bir kısmı size yetişmiştir bile. ...

Bu ayet, Allah’ın vaat ettiği azabın ne zaman geleceğini soran inkârcılara, Rabbimizin elçisi aracılığı ile verdiği cevaptır. Zira vaat edilenlerin bir kısmı, ölmeden, hayatta iken "vicdan azabı, bela, musibet, bir takım acabalar, keşkeler" olarak insanın beynini kemirirken bir kısmı da ölüm anında yaşanmaktadır:
2Zaman zaman kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan kişiler, ‘Keşke Müslüman olsaydık!’ temennisinde bulunacaklar. [Hicr/2]

Kıyamet 7–30:
7-10İşte, göz şimşek gibi çaktığı, ay tutulduğu ve güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, işte o gün insan, "Kaçış nereye/kaçacak yer neresi?" der.
11Kesinlikle onun düşündüğü gibi değil! Sığınak diye bir şey yoktur. 12O gün varıp durmak sadece Rabbinedir/o gün varılıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.
13O gün, o insan, önden yolladığı şeyler ve geriye bıraktığı şeyler ile haberdar edilir.
14,15Aslında insan, tüm mazeretlerini koysa da bile/tüm perdelerini koysa da bile kendi aleyhine iyi bir gözetmendir: "16Onu çabuklaştırman için dilini ona hareket ettirme!17Kuşkusuz yaptıklarının-yapmadıklarının birleştirilmesi ve toplanması yalnızca Bizim üzerimizedir.18O hâlde Biz yaptıklarını-yapmadıklarını topladığımız zaman sen onun toplanmasını izle!19Sonra, yaptıklarının-yapmadıklarının beyanı; kanıtlarıyla ortaya konması da sadece Bizim üzerimizedir."
20,21Kesinlikle sizin düşündüğünüz gibi değil! İşin aslında siz, dünyayı seviyorsunuz ve âhireti bırakıyorsunuz.
22Yüzler var ki, o gün apaydınlıktır; 23Rablerine nazar edicidirler; Rabblerinden nimet beklemektedirler.
24Ve yüzler de var ki, o gün asıktırlar; 25zannederler ki kendilerine "Belkıran" yapılıyor.
26-30Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! Köprücük kemiklerine dayandığı, "Çare bulan kimdir!" denildiği ve can çekişen kişi bunun o ayrılık anı olduğunu anladığı ve bacak bacağa dolaştığı zaman; işte o gün sürülüp götürülmek, sadece Rabbinedir. [Kıyamet/5-30]

Peygamberimize bu ayetlerde verilen talimat ve bilgiler, başka ayetlerde (Âl-i Imran/58, Kasas/3, Ra’d/40, Hud/12, Fussilet/53, Zariyat/20, 21) değişik üslûplarla da tekrarlanmıştır:

Dikkat edilecek olursa, 91, 92. ayetlerde geçen "Ben ancak her şeyin sahibi olan ve burayı haram [dokunulmaz] kılan bu şehrin [Mekke’nin] Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Ve ben Müslüman olmamla ve Kur’an’ı okumamla emrolundum" ibaresinde Rabbimiz kendisini "Bu şehrin [Mekke’nin] Rabbi" olarak nitelemiş ve Mekke şehrini dokunulmaz kılışını da kendisinin bir özelliği olarak ifade etmiştir. Bu husus değerlendirilirken, bu surenin İslâm davetinin henüz Mekke şehrinin sınırları içinde yapıldığı ve muhatapların da Mekke ahalisiyle mahdut kaldığı bir dönemde indiği unutulmamalıdır. Unutulmaması gereken bir diğer husus da, Rabbimizin kendisi için Kureyş suresinde "Bu Ev’in Rabbi [Rabbü’l-Beyt]" ifadesini kullanmış olmasıdır. "Bu şehrin [Mekke’nin] Rabbi" ifadesinin ne anlama geldiğinin daha iyi anlaşılması için Kureyş suresindeki "Rabbü’l-Beyt" ifadesi ile ilgili tahlilimizin yeniden okunmasının yararlı olacağına inanıyoruz.*



174 Rabb, “terbiye edip eğiten, yarattıklarını belirli bir programa uygun olarak birtakım hedeflere götüren, gelişmeyi programlayıp yöneten” demektir. Bu sözcük, mutlak anlamda sadece Allah için kullanılır. İnsanlar için, “evin rabbi”, “işyerinin rabbi” şeklinde kullanılır. Bu ifadeye en yakın anlamlı sözcük, Fransızca'dan Türkçe'ye geçmiş olan “patron” sözcüğüdür. Bu sözcük, her ne kadar yakın anlam ifade etse de, sadece ticarete özgü bir ifade olması nedeniyle rabb kelimesinin birebir anlamı sayılmaz. Bu nedenle, “rabb” kelimesini bir iki sözcükle ifade imkânı olmadığından Mealimizde sözcüğü Arapça haliyle bırakmak zorunda kaldık. O nedenle okurlarımız, yukarıdaki tanımı belleklerinde iyi tutmalıdırlar.

175 “Borunun üflenmesi” ifadesi, eski devirlerde kullanılan, toplanmak veya tehlikeyi haber vermek için kullanılan bir yöntemdir. Bu boru, genellikle büyükbaş hayvan boynuzundan yapılırdı. Borunun öttürülmesi, bir içtima borusunun veya sireninin çalınacağını düşündürmekte ya da bir hakemin oyunu başlatan ve bitiren düdüğünün öttürülmesini veya bir okulda dersin başladığını ve bittiğini bildiren zilin çalınmasını çağrıştırmaktadır. Biz bunu “alarm verilmesi” olarak anlayabiliriz. Bu ifade, bu âyetin dışındaki yerlerde “Sur'un üflenmesi” olarak yer alacaktır.




*İşte Kuran, Neml Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim