Hatalı Çevrilen Ayetler
39Araf Suresi 189-190
Hatalı Çeviri:
189. Sizi bir tek candan (Âdem'den) yaratan, ondan da yanında huzur bulsun diye eşini (Havva'yı) yaratan O'dur. Eşi ile (birleşince) eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca, Rableri Allah'a: Andolsun bize kusursuz bir çocuk verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız, diye dua ettiler.
190. Fakat (Allah) onlara kusursuz bir çocuk verince, kendilerine verdiği bu çocuk hakkında (sonradan insanlar) Allah'a ortak koştular. Allah ise onların ortak koştuğu şeyden yücedir.
Doğru Çeviri:
189O, sizi bir candan oluşturan ve ondan da, kendisine ısınsın diye eşini yapandır. Ne zaman ki o, onu örtüp bürüdü, o zaman o hafif bir yük yüklendi. Ve bununla gidip geldi. Ne zamanki hanım ağırlaştı, hemen o ikisi Rablerine dua ettiler: “Eğer bize sağlıklı bir çocuk verirsen, andolsun ki kesinlikle karşılığını ödeyenlerden olacağız.”
190Ne zaman ki o ikisine sağlıklı bir çocuk verdi, o ikisine verdiği şey hakkında O'nun için ortaklar edindiler. Onların ortak koştuğu şeylerden Allah arınıktır, yücedir.
189O, sizi bir candan oluşturan ve ondan da, kendisine ısınsın diye eşini yapandır. Ne zaman ki o, onu örtüp bürüdü, o zaman o hafif bir yük yüklendi. Ve bununla gidip geldi. Ne zamanki hanım ağırlaştı, hemen o ikisi Rablerine dua ettiler: “Eğer bize sağlıklı bir çocuk verirsen, andolsun ki kesinlikle karşılığını ödeyenlerden olacağız.”
Hem ayetleri hem de asıl konuyu iyi anlayabilmek için bu pasajın ayrıntılı olarak tahlil edilmesi yararlı olur.
O, sizi bir candan yaratan ve ondan da, kendisine ısınsın diye, eşini yapandır.
Üzülerek tespit etmiş bulunuyoruz ki, bugüne kadar okuduğumuz Türkçe veya Arapça eserlerde ayetin bu kısmının Yahudi kültürünün [Tekvin/II. Bab, 18–25. Cümleleri] etkisinde kalınmadan yapılmış bir açıklamasına rastlanılmamıştır. Mevcut meal ve tefsirlerin tümünde de ilk insanın Âdem olduğu, Havva’nın ondan (kaburga kemiğinden) yaratıldığı, Âdem’in kaburga kemiklerinin Havva’nınkinden bir adet noksan olmasının da bundan kaynaklandığı ya açıkça yazmakta, ya da ima edilmektedir. Hâlbuki ayetin lâfzında Âdem ve Havva diye birilerinden söz edilmediği gibi, ima yolu ile de olsa bu ikisine herhangi bir işaret bulunmamaktadır.
İnsanın bir candan yaratılması, ondan da eşinin yaratılması konusu sadece bu ayette geçmemekte, Nisa/1, Zümer/6 gibi daha birçok ayette dile getirilmektedir. Rum suresinin 20, 21. ayetleri de konumuz olan ayetin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacak bir muhtevaya sahiptir.
Ayette önce cinsiyeti belirtilmeyen bir canlıdan bahsedilmekte, sonra da bu canlıdan onun eşinin yaratıldığı bildirilmektedir. Bu yaratılış tarzının bugünkü "klonlama"ya benzediği söylenebilir. Rabbimiz, insanın eşinin kendisinden yaratılmasının gerekçesini de göstermiş, bu yaratmanın ikisininarasında bir sıcaklığın, yakınlığın, sevginin, sükûnetin [yatıştırmanın] doğması için olduğunu açıklamıştır. İnsanlar görünüm olarak erkek ve dişi olarak ayrılsalar da, yaratılışta tek canlıdan türedikleri için aynı özellikleri taşımaktadırlar. Bu da özde birbirlerinden farkları olmadığı anlamına gelmektedir. Erkeklik ve dişilik farkına gelince; bu fark ilk yaratılışta değil, Nisa suresinin 1. ayetinden anlaşıldığına göre yaratılışın üçüncü aşamasından sonra oluşmuştur.
190Ne zaman ki o ikisine sağlıklı bir çocuk verdi, o ikisine verdiği şey hakkında O'nun için ortaklar edindiler. Onların ortak koştuğu şeylerden Allah arınıktır, yücedir.
Ayetin bu giriş bölümünde Allah’ın plânlı yaratıcılığı vurgulanmak suretiyle insanlar tevhide, imana yönlendirilmektedir.
Ne zaman ki o, onu örttü/bürüdü [örtüp bürüdü], hafif bir yük yüklendi ve bununla gidip geldi.
Ne zaman ki zevce ağırlaştı, ikisi [karı koca] Rabbleri Allah’a yalvardılar: "Eğer bize bir salih [sağlam çocuk] verirsen kesinlikle şükredenlerden olacağız!
Ne zaman ki Allah onlara bir salih [düzgün bir çocuk] verdi, o ikisi Allah’ın o ikisine verdiği şeyler hakkında onun için ortaklar kıldılar.
Görüldüğü gibi, hamileliğin başlangıcında eşler ne annenin başarılı bir doğum yapacağı, ne de bebeğin salih olup olmayacağı ile ilgili bir endişe taşımaktadır. Her ikisi de işlerin yolunda gittiği düşüncesiyle rahattırlar. Ancak anne adayı ağırlaşıp da doğum iyice yaklaşınca panik başlar ve açıkça Allah’tan yardım istemeye başlarlar. Başa gelen her sıkıntıda olduğu gibi, eğer sağlıklı, iyi bir çocuk ihsan ederse kesinlikle şükredenlerden olacaklarına ve asla nankörlük etmeyeceklerine dair Allah’a sözler verirler. Çocuk sağ ve salim doğduğunda ise verilen sözler unutulur, çocuğun sağlıklı oluşu Allah’tan başka etkenlere bağlanır ve şirk ortaya çıkar.
Bu çocuk ve şirk meselesi, İbrani kültürünce üretilen Âdem-Havva rivayetleri ile birleştirilmiş ve ortaya hayal ürünü anlatımlar çıkmıştır:
İbn Abbas:
Bu âyette geçen "bir nefs" kelimesiyle Hz. Âdem; "bundan da eşini yapan ..." ifadesiyle de Hz. Havva murad edilmiştir. Yani Allah Teala, Hz. Havva’yı, eziyet vermeksizin Hz. Âdem’in kaburgasından yaratmıştır. ... Vakta ki Âdem, Hz. Havva’yı bürüyünce, Havva hafif bir yük yüklendi [hamile kaldı]. Çocuk onun karnında ağırlaşınca, İblis, bir adam suretine girip Havva’nın yanına gelerek şöyle dedi: "Ey Havva, bu nedir? Ben, bunun bir köpek ya da herhangi bir hayvan olmasından korkuyorum. Onun, nereden çıkacağını nereden bileceksin? Arkandan mı çıkıp seni öldürecek, yoksa karnın mı yarılacak?" Bunun üzerine Havva endişelendi ve bunu Âdem’e anlattı. Böylece Âdem ile Havva hep bunun endişesi ve hüznünü taşıdılar. Daha sonra o İblis, Havva’ya gelerek şöyle dedi: "Eğer Allah’tan onu tıpkı senin gibi kusursuz ve hilkati tam bir kimse yapmasını ve onun karnından çıkmasını istersen, ona Abdül Harîs adını verirsin..." Melekler arasında, İblis’in adı el- Harîs idi. İşte bu, Cenab-ı Hakk’ın "Fakat Allah onlara düzgün bir çocuk verince, kendilerine verdiği çocuk hakkında ona eşler tutmaya başladılar" âyetinde ifade edilen husustur. Yani, "Allah onlara, düzgün ve kusursuz bir çocuk verince, Âdem ile Havva, O’na eşler tutmaya başladılar" demektir. İşte, buradaki koşulan şirk ile Harîs [İblis] kasdedilmiştir. Kıssanın tamamı bundan ibarettir." [Razi; el Mefatihu’l Gayb]
AYETTE SÖZÜ EDİLEN İKİLİ /KARI KOCA KİMDİR?
Arap dili gramerine vakıf olanlar bilirler ki, "Kelâmda [sözde] zamirlerin merciinin mutlak surette lâfzen, manen veya hükmen zikredilmiş olması gerekir." Oysa bu ayette ne lâfzen, ne manen ve ne de hükmen Âdem ve Havva diye bir merci bulunmamaktadır. Buna karşılık, ayetteki "nefs ve eşi" ifadelerinden bu ikilinin karı koca oldukları anlaşılmaktadır. Bundan dolayı da hem tesniye ifadelerinin özneleri, hem de zamirlerin mercileri bu "karı koca"ya raci olmaktadır. Klâsik Arap edebiyatında birçok uygulaması görülen bu durumun en meşhur örneği, "İ’dilû hüve akrabu littakvâ. [Adaletli olun; o (adalet) takvaya en yakın olandır]" ayetindeki "hüve [o] zamiridir. Ayette açıkça "adl [adalet]" sözcüğü geçmediği halde ayetin manasından "Hüve [o] zamirinin "adl [adalet]" sözcüğüne raci olduğu anlaşılmaktadır.
Aynı ayetteki zaman kiplerinin "geçmiş zaman kipi" olması, Kur’an’ın pek çok yerinde görüldüğü gibi, Allah için zaman mefhumunun söz konusu olmadığını ve anlatılanların kesinlikle gerçekleştiğini veya gerçekleşeceğini vurgulamak içindir.
Ayette konu edilen bu karı koca Âdem-Havva, Ali-Ayşe, Ahmet-Fatma gibi bilinen ve tanınan birileri değil, genel olarak tüm karı kocalar, tüm insanlardır. Dolayısıyla ayette ifade edilen davranışlar da tüm karı kocaların genel karakteridir, fıtrî özellikleridir.
İnsanın şirke ve nankörlüğe meyilli bu ham karakteri Hud suresinde de dile getirilmiştir:
9-11Ve eğer, sabreden ve düzeltmeye yönelik işleri yapan kişilerin –işte bunlar, bağışlanma ve büyük ödül kendileri için olanlardır– dışındaki insanlara, tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra da onu kendisinden çekip alsak, kuşkusuz o umutsuzdur, çok nankördür. Ve eğer, kendisine dokunan mutsuzluktan sonra, ona mutluluğu tattırsak, elbette, "Kötülükler benden gitti" der. Ve kuşkusuz o, şımarıktır, böbürlenen biridir. [Hud 9- 11]
Kur’an’da konumuz olan ayetin üslûbunu taşıyan ve Hud suresinin yukarıda verdiğimiz ayetlerinin tefsiri mahiyetinde olan daha birçok ayet (Tövbe/75, 76, Yunus/22, 23, Nahl/53, 54, Lokman/31, 32, Rum/33,Ankebut/65, İsra/67) vardır.
Zümer suresine ait aşağıdaki ayetler ise, konumuz olan 189, 190. ayetlerin bire bir tefsiri olarak değerlendirilebilir:
6O, sizi tek bir nefisten oluşturdu, sonra ondan eşini yaptı ve sizin için hayvanlardan sekiz eş indirdi. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, oluşturluştan sonra bir oluşturuluşla oluşturuyor. İşte bu, sahiplik, yönetim yalnız Kendisinin olan Rabbiniz Allah'tır. O'ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Öyleyse, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?
7Eğer küfredecek; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedecek/iyilikbilmezlik edecek olursanız, biliniz ki, şüphesiz Allah size hiçbir ihtiyacı olmayandır ve O, kulları için, küfre; Kendisinin ilâhlığının ve rabliğinin bilerek reddedilmesine/nankörlüğe rıza göstermez. Ve eğer kendinize verilen nimetlerin karşılığını öderseniz, sizin için ona razı olur. Hiç bir taşıyıcı, bir başkasının yükünü çekmez. Sonra dönüşünüz yalnızca Rabbinizedir. Böylece yapmış olduklarınızı size haber verecektir. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı olanı iyi bilendir.
8İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman, bütün gönlünü O'na vererek Rabbine yakarır. Sonra kendisine tarafından bir nimet lütfettiği zaman da önceden O'na yakardığı hâli unutur da Allah'ın yolundan saptırmak için O'na ortaklar oluşturur. De ki: "Küfrünle; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedişinle biraz yararlan! Şüphesiz sen ateşin ashâbındansın." [Zümer/6 – 8]
Onların şirk koştuklarından Allah münezzehtir.
Ayetteki bu ifade, insanların yukarıda anlatılan olumsuz yönlerinin Allah’ın ortak koşulanlardan münezzeh olduğunu kabul etmemelerindem ileri geldiğini ve bu yanlış davranışların vahye dayalı bilgilerle ortadan kaldırılması gerektiğini anlatmaktadır.
Ayetin bu bölümünde dikkat edilmesi gereken bir husus da, daha önce kullanılan tesniye (ikil) ifadelerden, " يشركونyüşrikûn [şirk koşup durdukları]" şeklindeki çoğul ifadeye yapılan geçiştir. Nitekim bu bölümden itibaren konu pasajın sonuna kadar hep çoğul olarak ifade edilmiştir.*
*İşte Kuran, Araf Suresi