Hatalı Çevrilen Ayetler
42Furkan Suresi 1-3
Hatalı Çeviri:
1, 2. Âlemlere uyarıcı olsun diye kulu Muhammed'e Furkan'ı indiren, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan, hiç çocuk edinmeyen, mülkünde ortağı bulunmayan, her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir.
3. (Kâfirler) O'nu (Allah'ı) bırakıp, hiçbir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine bile ne zarar ne de fayda verebilen, öldürmeye, hayat vermeye ve ölüleri yeniden diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.
Doğru Çeviri:
1Âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna/kullarına Furkân'ı indiren ne cömerttir/ ne bol bol nimet verendir! 2Furkân'ı indiren, göklerin ve yerin hükümranlığı Kendisinin olan, hiç çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı olmayan ve her şeyi oluşturup sonra da onları bir ölçüye göre ayarlama yapandır.
3Kâfirler ise, O'nun astlarından, bir şey oluşturamayan, kendileri oluşturulmuş olan, kendileri için zarar ve yarara gücü olmayan, ölüme, hayata ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen ilâhlar edindiler.
1Âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna/kullarına Furkân'ı indiren ne cömerttir/ ne bol bol nimet verendir! 2Furkân'ı indiren, göklerin ve yerin hükümranlığı Kendisinin olan, hiç çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı olmayan ve her şeyi oluşturup sonra da onları bir ölçüye göre ayarlama yapandır.
1. Ayet:
Âlemlere uyarıcı olsun diye kuluna/kullarına Furkân'ı indiren ne cömerttir/ ne bol bol nimet verendir!
Bu ayet, bundan evvelki Ya Sin suresinin 69, 70. ayetlerindeki "Ve Biz ona şiir öğretmedik. Bu onun için yaraşmaz da. O, sadece diri olanları uyarmak ve kâfirlerin üzerine Söz’ün hakk olması için bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır" ifadesinin devamı niteliğindedir.
Bu ayette Kur’an’ın "furkan" özelliği ön plâna çıkarılmıştır. Mürselat suresinde de açıkladığımız gibi, Kur’an’ın isimlerinden biri olan " الفرقانFurkan" sözcüğü, "iki şeyi birbirinden ayırmak" anlamındaki " فرقfark" kökünden türemiştir ve " فارقةfarika" sözcüğü ile aynı anlama gelir. Yaygın kullanımına bakıldığında, "fark" sözcüğünün türevleri olan tefrik, firak, firkat, fırka, tefrika, ferik sözcüklerinin somut şeyler [mahsusat] için; " فارقاتfarikat", " فاروقFaruk" ve "الفرقان furkan" sözcüklerinin ise soyut şeyler [makulât] için kullanıldığı görülür.
Bakara suresinin 53. ve Enbiya suresinin 48. ayetlerinde Musa peygambere verildiği söylenen "Furkan", soyut şeyler olan hakk ile batılı, iman ile küfrü, güzel ile çirkini, iyi ile kötüyü birbirinden ayırdığı için Kur’an’a da isim olarak verilmiştir. Halife Ömer’e verilen "Faruk" unvanı da onun hak ve batılı iyi ayırmasından dolayıdır. [Lisanü’l-Arab; c.7, s. 82- 85, Tacü’l-Arus; frk mad.]
Kur’an’ın "Furkan" olarak anıldığı birçok ayet vardır:
185Ramazân ayı ki, Kur’ân, bir kılavuz olarak ve furkândan, yol göstermeden açık seçik açıklamalar olarak kendisinde indirilmiştir. Bu nedenle sizden her kim bu aya şâhit olursa hemen onda oruç tutsun. Kim de hasta veya sefer; çiftçilik, ticaret, askerlik, eğitim- öğretim gibi gidiş gelişli; hareketli bir iş üzerinde ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. Bu kolaylık, Allah'ın koruması altına girmeniz ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah'ı büyüklemeniz ve Allah'ın verdiği nimetlerin karşılığını ödeyesiniz diyedir. [Bakara/185]
3,4Allah, sana, sadece içinde konu edilenleri doğrulayıcı olarak bu kitabı hak ile indirdi. O, daha önce insanlara doğru yol kılavuzu olarak Tevrât'ı ve İncîl'i de indirmişti. Furkân'ı da O indirdi. Şüphesiz kâfirler; Allah'ın âyetlerini bilerek reddeden şu kimseler, çetin bir azap kendileri için olanlardır. Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, suçluları yakalayıp cezalandırmak sûretiyle adaleti sağlayandır. [Âl-i Imran/3, 4]
Ayette isim verilmeden "kul" ifadesi kullanılarak muhatap alınan kişinin "Allah elçisi Muhammed" olduğuna dair Kur’an’da ipucu niteliğinde pek çok ayet (En’âm 7, Nisa 136, Nahl 89, Bakara 23, İnsan 23) vardır.
Buna karşılık, Razi ve Kurtubi, Abdullah b. Zübeyr’in, ayetteki " عبدهabdihi [kulu]" sözcüğünü " عبادهıbadihi [kulları]" olarak okuduğunu nakletmişlerdir. [Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an] Bu kıraate göre ayetin anlamı "Âlemlere uyarıcı olsun diye, kullarına Furkan’ı [Ayırıcı’yı] indiren ne cömerttir!" şeklinde olmaktadır. Bu kıraati aşağıdaki ayetler de onaylamaktadır:
10Hiç kuşkusuz Biz size, öğüdünüz/şan şerefiniz içinde olan bir kitap indirdik. Buna rağmen hâlâ akıllanmayacak mısınız? [Enbiya/10]
136Deyin ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrâhîm'e ve İsmâîl'e ve İshâk'a ve Ya'kûb'a ve torunlarına indirilene, Mûsâ'ya ve Îsâ'ya verilene ve peygamberlere Rablerinden verilene iman ettik; onlardan hiç birini diğerinden ayırmayız ve biz ancak O'nun için islâmlaştıranlarız [sağlamlaştıran/esenlik-mutluluk kazandıran birileriyiz]." [Bakara/136]
TEBAREKE
" تباركTebareke" sözcüğü, "üreme" ve "fazlalık" anlamındaki " بركberk, بركة bereket" sözcüklerinin " تفاعلtefâale" kalıbındaki bir türevidir. Sözcüğün kökü olan "berk", "bereket" genellikle "hayırlı olan bir şeyin bolluğu" olarak ifade edilir.
Bu sözcüğün bedevîlerce ilk kullanımı, "deve ve kuşların subaşlarına toplanması, birikmesi" ve "havuza suyun dolması" anlamlarında kullanılmıştır. [Lisanü’l-Arab; c:1, s:398] Bu temel anlama göre, "tebareke" sözcüğü "bollaştıran, hayırlı ve güzel nimetleri bol bol veren" demek olmaktadır. Nitekim bizim "ne cömerttir" şeklinde yaptığımız çeviri de sözcüğün bu öz anlamını ifade etmektedir. Ne var ki, sözcük zaman içerisinde "mukaddes" anlamında kullanılır olmuş ve "tebareke" lâfızları Allah için "O, ne kutludur!" anlamıyla ifade edilir olmuştur. Ancak bize göre, sözcüğün yer aldığı ayetlerin içerdiği mesajlar dikkate alınarak öz anlamı ile kullanılması gerekmektedir.
"Tebareke" sözcüğünün türediği kök olan "berk" sözcüğü, türevleriyle birlikte Kur’an’da 31 kez yer almıştır. Konumuz olan "tebareke" sözcüğü ise Kur’an’da 9 ayette geçmektedir. Bu ayetlerin üçü [1, 10 ve 61. ayetler] bu surede olup diğerleri Mümin 64: Müminun 14: Mülk 1: A’râf 54: Zühruf 85: Rahman 78’dedir.
Ayette geçen "âlemler" ifadesi, tüm zamanların insanlarını kapsamaktadır. Ya Sin suresinin tahlilinde de değindiğimiz gibi, Allah elçisi, A’râf/158, En’âm/19, Sebe/28 ve Enbiya/107. ayetlerin açık ifadeleriyle sadece Arap toplumuna değil, tüm insanlara [âlemlere] gönderilmiş bir elçidir ve tüm insanları uyarmakla yükümlüdür.
2. Ayet:
2Furkân'ı indiren, göklerin ve yerin hükümranlığı Kendisinin olan, hiç çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı olmayan ve her şeyi oluşturup sonra da onları bir ölçüye göre ayarlama yapandır.
1. ayette Kur’an’ı indiren olarak "sonsuz cömert" niteliğini ön plâna çıkaran Rabbimiz, bu ayette dört niteliğini daha hatırlatmaktadır. Bu nitelikler "göklerde ve yerde Kendisinden başkasının sözünün geçmemesi, yani evrenin hakimiyetinin Kendisine ait olması", "çocuk edinmemiş olması, yani Kendinden başka kimsenin ilâhlığa lâyık olmaması", "hükümranlıkta ortağının bulunmaması" ve "her şeyi yaratıp yarattıklarını şaşmaz bir ölçü ile ölçülendirmesi"dir. (Ölçü konusu Kamer suresinin 49. ayetinde de karşımıza gelmiş ve Seyyid Kutub’un konu ile ilgili yazısı Kamer suresinin sonunda ek olarak verilmişti.)
2. ayet, Kur’an’da Allah’ı niteleyen yüzlerce ayetin bir özeti mahiyetindedir. Allah’ın sıfatlarını tanıtan bu ayetlerden üç tanesi aşağıdadır:
107Göklerin ve yerin egemenliğinin şüphesiz yalnız Allah'a ait olduğunu ve sizin için Allah'ın astlarından bir yakın ve bir yardımcı olmadığını bilmedin mi? [Bakara/107]
111Ve de ki: "Tüm övgüler, hiçbir çocuk edinmeyen, sahiplikte ve yönetimde Kendisinin herhangi bir ortağı bulunmayan, düşkünlükten dolayı yardımcısı olmayan Allah'a özgüdür; başkası övülemez." Ve Allah'ı ululadıkça ulula! [İsra/111]
49Şüphesiz ki, Biz her şeyi; evet her şeyi bir ölçü, ayar ile oluşturduk. [Kamer/49]
3Kâfirler ise, O'nun astlarından, bir şey oluşturamayan, kendileri oluşturulmuş olan, kendileri için zarar ve yarara gücü olmayan, ölüme, hayata ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen ilâhlar edindiler.2. ayette Kendi niteliklerini bildiren Rabbimiz, sözde tanrıların niteliklerini de bu ayette sayarak akıllı insanlara bir mukayese imkânı vermiştir:
- O putlar bir şey yaratamazlar. İlâh niteliği verilecek olanın ise yaratıcı olması gerekir. Nitekim Allah her şeyi yaratandır (Zümer/62, Mümin/62).
- O putlar kendileri yaratılmış oldukları için başkasına muhtaç durumdadırlar. İlâh niteliği verilecek olanın ise hiçbir şeye muhtaç olmaması gerekir. Nitekim Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, çok zengindir (Tegabün/6).
- O putların kendilerine fayda veya zarar verecek güçleri yoktur. Dolayısıyla başkalarına ne fayda ne de zarar verebilirler (A’râf/197). Allah ise her şeye güç yetirendir (Mülk/1).
- O putların ne hayat vermeye, ne öldürmeye ve ne de öldürdükten sonra diriltmeye güçleri yeter. O hâlde bunlara "ilâh" denemez. Allah ise yaratır, rızklandırır, öldürür ve sonra tekrar diriltir (Rum/40).
Sözde ilâhların nitelikleri ayette çoğul ifadelerle anlatılmış ve böylece melek, elçi, cinn, veliyler, Ay, Güneş, taş, ağaç ve hayvanlardan edinilmiş putların hepsi ayetin kapsamı içine alınmıştır.
İnsanoğlunun sahte ilâhlar edinme temayülü sebebiyle Rabbimiz bu konuda insanları sık sık uyarmıştır:
81Ve onlar, kendileri için bir güç, şan, şeref olsun diye Allah'ın astlarından ilâhlar edindiler. [Meryem/81]
20-25O sırada o kentin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi. Dedi ki: "Ey toplumum! Uyun elçilere! Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o kişilere ki, onlar "kılavuzlanan doğru yol"u bulmuşlardır. Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim O beni yoktan yaratana? Siz de sadece O'na döndürüleceksiniz. Ben, hiç O'nun astlarından ilâhlar edinir miyim? Eğer Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden], Kendisinden bana bir zarar dileyecek olsa, ilâhların yardımı, torpili benden yana hiçbir yarar sağlamaz ve o ilâhlar beni kurtaramazlar. Şüphesiz ki ben, ilâhlar edindiğim takdirde apaçık bir sapıklık içindeyim. Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman ettim. Haydi, kulak verin bana!" [Ya Sin/20–25]
74Bir de onlar, kendileri yardım olunmaları için Allah'ın astlarından ilâhlar/tanrılar edindiler. [Ya Sin/74]*
127 Bu âyette Kur’ân'ın furkân özelliği ön plâna çıkarılmıştır. Mürselât sûresi'nde de açıkladığımız gibi, Kur’ân'ın isimlerinden biri olan furkân, “iki şeyi birbirinden ayırmak” anlamındaki fark kökünden türemiş olup fârika sözcüğü ile aynı anlama gelir. Yaygın kullanımına bakıldığında, fark sözcüğünün türevleri olan tefrik, firak, firkat, fırka, tefrika, ferik sözcüklerinin somut şeyler [mahsusat] için; fârikât, fârûk ve furkân sözcüklerinin ise soyut şeyler [makulât] için kullanıldığı görülür.
Resmi Mushaf: Bakara/53 ve Enbiyâ/48 âyetlerinde Mûsâ peygambere verildiği söylenen furkân, soyut şeyler olan hak ile bâtılı, iman ile küfrü, güzel ile çirkini, iyi ile kötüyü birbirinden ayırdığı için Kur’ân'a da isim olarak verilmiştir.
*İşte Kuran, Furkan Suresi