• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

41Yasin Suresi 2-7



Hatalı Çevrilen Ayetler


41Yasin Suresi 2-7


Hatalı Çeviri:
2. Hikmet dolu Kur'an hakkı için,
3. Sen şüphesiz peygamberlerdensin.
4. Doğru yol üzerindesin.
5. (Bu Kur'an) üstün ve çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.
6. Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir.
7. Andolsun ki onların çoğu cezayı hak etmişlerdir. Çünkü onlar iman etmiyorlar.


Doğru Çeviri:
2-6Ataları uyarılmamış, bu yüzden de kendileri duyarsız bir toplumu kendisiyle uyarasın diye en üstün, en güçlü, en şerefli, yenilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, engin merhamet sahibinin indirdiği yasalar içeren/ bozulması engellenmiş Kur’ân kanıttır ki sen, o elçilerdensin, hiç şüphesiz sen dosdoğru bir yol üzerinesin.
7Andolsun, ataları uyarılmamış bu toplumun çoğu üzerine Söz hak olmuştur. Artık onlar inanmazlar.


2-6Ataları uyarılmamış, bu yüzden de kendileri duyarsız bir toplumu kendisiyle uyarasın diye en üstün, en güçlü, en şerefli, yenilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, engin merhamet sahibinin indirdiği yasalar içeren/ bozulması engellenmiş Kur’ân kanıttır ki sen, o elçilerdensin, hiç şüphesiz sen dosdoğru bir yol üzerinesin.


İçinde iki yüklemli bir isim cümlesi ve aynı zamanda iki cevaplı bir kasem cümlesi olan bu ayet grubu, tek bir cümle halinde ifade edilmesi hâlinde daha iyi anlaşılacağına inandığımız için topluca meallendirilmiştir. Bu, ayetlerin orijinal cümle yapısına da uygundur.

Görüldüğü gibi, Ya Sin suresi, bundan evvelki Cinn suresinin devamı mahiyetindedir. Dolayısıyla, buradaki "sen" ifadesi de Cinn suresindeki "De ki!" ifadelerinin muhatabı olan peygamberimize yöneliktir.

Bu ayet grubunda birçok vurgu noktası bulunmaktadır:

KUR’AN’IN "HAKÎM" OLDUĞU VURGUSU:

Burada Kur’an’ın önemli bir özelliğine dikkat çekilmiş ve Kur’an için " حكيم hakim" ifadesi kullanılmıştır. "Hakîm" sözcüğü mübalâğa kalıbında bir ism-i fail olup esas anlamı "çok yasa koyan" demektir. "Hakim" sözcüğü, aynı zamanda Rabbimizin sıfatlarından biri olduğu için, burada mef’ul anlamında "yasalaştırılmış, çok yasa içeren" anlamını ifade etmektedir. Bu anlam "muhkem" sözcüğünün tam karşılığıdır.

Nitekim Hud suresinin girişinde Rabbimiz şöyle buyurmuştur:

1-4Elif/1, Lâm/30, Râ/200. Bu Kur’ân, Allah'tan başkasına kulluk etmeyin; sadece Allah'a kulluk edin diye, âyetleri,
şirk koşarak yapılan yanlışı; kendi zararlarına işi ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler içertilmiş/bozulması engellenmiş,
bir de en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan, her şeyin iç yüzünü/gizli taraflarını da iyi bilen tarafından ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitaptır: "Şüphesiz ben sizin için O'nun tarafından bir uyarıcı ve bir müjdeciyim. Ve Rabbinizden bağışlanma isteyin, sonra O'na tevbe edin ki, sizi adı konmuş bir süre sonuna kadar güzelce yararlandırsın. Ve her fazilet sahibine armağanlarını versin. Ve eğer yüz çevirirseniz, ben sizin aleyhinize olan büyük bir günün azabından korkarım. Dönüşünüz yalnızca Allah'adır. Ve O her şeye gücü yetendir." [Hud 1-4]

Ayrıca, Âl-i Imran suresinin 7. ayetindeki "O [Allah], Kitabı sana indirendir. Ondan [o kitaptan] bir kısmı muhkem ayetlerdir. -Ki bunlar kitabın anasıdır- ..." ifadesi de Kur’an’ın muhkem ayetler içerdiğini açıkça bildirmektedir.

Bu ifadeleri iyi anlayabilmek için önce ilk kez Kamer suresinin 5. ayetinde geçmiş olan "hikmet" sözcüğünün öğrenilmiş olması gerekmektedir.

HİKMET

Ayrıntısı Kamer suresinin 3-5. âyetlerin tahlilinde ayrıntılı olarak açıkladığımız gibi, "Hikmet", zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş olan kanun, düstur ve ilke" demektir.

MUHKEM

"محكم Muhkem" sözcüğü "hüküm içeren" demektir. Dolayısıyla "muhkem ayetler" de, içerisinde insanları kargaşadan ve zulümden engelleyen ilkelerin bulunduğu ayetler anlamına gelir. Bu ayetler açıktır, nettir ve tek bir anlam ifade ederler. Yani bu ayetlerden, ifade ettiği anlamdan başka anlam çıkarılmaz.

Demek oluyor ki; peygamberimizin Allah’ın elçisi olduğuna ve doğru yol üzerinde bulunduğuna "hakîm, muhkem, yani yasalar içeren Kur’an" kanıttır.

"Hakîm" sözcüğü Kur’an’da 97 kez yer almış olup 92 yerde Allah’ın sıfatı mahiyetinde, 5 yerde de Kur’an’ın niteliği olarak kullanılmıştır.

Sözcüğün Kur’an’ın niteliği olarak kullanıldığı diğer dört ayet şunlardır:

58İşte bu, Biz bunu sana, âyetlerden ve yasalar içeren hatırlatmalardan/öğütlerden/Kur’ân'dan okuyoruz. [Âl-i Imran/58]

1Elif/1, Lâm/30, Râ/200. İşte bunlar, o yasalar içeren kitabın âyetleridir. [Yunus/1]

2-5İşte bunlar, salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturan-ayakta tutan], zekâtı/vergiyi veren, âhirete de kesin olarak inananların ta kendileri olan güzellik-iyilik üretenler –ki işte bunlar, Rableri tarafından bir doğru yol üzeredirler. Ve onlar, kurtuluşa erecek olanların ta kendileridir– için bir doğru yol kılavuzu ve rahmet olmak üzere yasalar içeren o kitabın âyetleridir. [Lokman/2-5]

4Ve şüphesiz Kur’ân, Bizim nezdimizdeki ana kitapta gerçekten çok yücedir ve yasalar içermektedir, sağlamdır/bozulması engellenmiştir. [Zühruf/4]

HAKÎM KUR’AN’IN AZÎZ RAHÎM ALLAH TARAFINDAN İNDİRİLMİŞ OLDUĞU VURGUSU:

Ayette Rabbimiz, Esma-i Hüsna’sından " العزيزAziz" ve " الرّحيمRahîm" sıfatları ile kendisini ön plâna çıkarmıştır. "Aziz" sıfatı O’nun her şeye gücünün yettiğine, dolayısıyla da elçisine ve mesajına hainlik edenleri cezalandıracağına; "Rahîm" sıfatı da elçisine yardımcı olan ve mesajına sarılanlara çok merhamet edeceğine dikkat çekmektedir.

"HAKİM" KUR’AN’IN PEYGAMBERİMİZİN ELÇİLERDEN OLUŞUNA KANIT TEŞKİL ETTİĞİ VURGUSU:

Kendilerine tebliğ edilen Kur’an mucizesi karşısında acze düşen insanlar, Kur’an’ın peygamberimiz tarafından oluşturulamayacağını, Kur’an’ın ancak Allah’ın indirmesi olabileceğini kabullenmişler ve bu kabulden sonra Kur’an’ı kendilerine tebliğ eden kişinin Allah’ın elçisi olduğuna inanmışlardır.

Hatırlanacak olursa, Necm suresi de bu vurguyla başlamış, inmiş olan Kur’an necmleri kanıt gösterilmek suretiyle peygamberimizin sapmadığı, azmadığı ve hevasından konuşmadığı beyan edilmişti:

1Gurup gurup inmiş âyetlerin her bir inişini kanıt gösteririm ki 2arkadaşınız sapmamıştır, azmamıştır. 3O, boş iğreti arzusundan da konuşmuyor. 4Onun size söyledikleri; inen o ayet gurupları, kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir. 5Arkadaşınıza o konuştuklarını müthiş kuvvetleri olan, üstün akıl sahibi, egemenlik kurmuş olan öğretti. [Necm/1–4]

BABALARININ UYARILMAMASI SEBEBİYLE O GÜNÜN TOPLUMUNUN GAFLETTE OLDUKLARI VURGUSU:

Konumuz olan ayet grubunun son ayeti olan 6. ayette, kendisine vahyedilen "Hakim" Kur’an’ı tebliğ etmek üzere peygamberimizin elçi gönderildiği toplumun durumuna değinilmiştir. Ayete göre bu toplum, ataları (en çok on ata) uyarılmadığı için iyice gaflete dalmış, dini, imanı, Allah’ı, ahireti umursamaz olmuş bir toplumdur.

Ayetten başka anlamların çıkarılma imkânı gözükse de, aşağıdaki ayetlerin delâletiyle "ataları uyarılmamış bir toplum" anlamı tercihe şayandır.

44Ve Biz onlara öyle ders görecekleri kitaplardan vermedik. Kendilerine senden önce bir uyarıcı göndermedik de. [Sebe/44]

19Ey Kitap Ehli! Elçilerin arasının kesildiği bir sırada, "Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi" demeyiniz diye, size tebyîn yapan/açıkça ortaya koyan Elçimiz geldi. İşte kesinlikle müjdeleyici ve uyarıcı size geldi. Allah, her şeye en çok gücü yetendir. [Maide/19]

3Yoksa onlar, "Onu kendisi uydurdu" mu diyorlar. Tam tersi Kur’ân, kılavuzlandıkları doğru yola ulaşırlar diye, senden evvel kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan toplumu uyarasın diye Rabbinden gelen gerçektir. [Secde/3]

46,47Ve Biz, seslendiğimiz zaman, Tûr'un yanında da değildin. Tersine senden önce kendilerine uyarıcı/peygamber gelmeyen bir toplumu uyarman için ve kendi ellerinin yaptıklarından dolayı başlarına bir fenalık geldiğinde hemen, "Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber gönderseydin de, âyetlerine uysak ve mü’minlerden olsak" diyemesinler, onlar öğüt alsınlar diye Rabbinden bir rahmet olarak... orada geçenleri sana bildirdik, seni elçi olarak gönderdik. [Kasas/46, 47]

Ya Sîn/6. ayetteki "لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اُنْذِرَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ kavmen ma ünzira âbaühüm..." ifadesi ile ilgili geçmişte de farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu iddialar yeni değildir. Katade, "مَٓا ma" edatının i’rabdan mahallinin olmadığını ileri sürmüş, Razi ise sizin düşündüğünüz gibi "مَٓا ma"yı mastariyye veya ism-i mevsul olması yönünde görüş bildirmiştir. Kurtubi ise, İbn Abbas, İkrime ve yine Katade’ye dayandırarak " ماma"nın ismi mevsul olduğunu beyan etmiştir. Beydavi ve Zemahşeri de bu görüşleri aynen nakletmiştir.

Bildiğiniz gibi, ayetteki "مَٓا Ma" mastariyye kabul edilirse "Sen, babaları inzâr edildiği gibi, o kavmi de inzâr edesin diye..." anlamı; İsm-i mevsul kabul edilirse "Babaları inzâr edilen bir kavmi inzâr edesin diye... Çünkü onlar gafildiler" anlamı elde edilir.

Bazıları Nisâ/165, Şuarâ/208- 209, En’âm/131, İsrâ/15. ayetlerin mesajları (elçi göndermeden, uyarı yapmadan helak etmeme) ve Fatır/24’deki "Her ümmetin de içinde bir uyarıcı kesinlikle gelip geçmiştir.", ifadesi nedeniyle, ortaya bir çelişki çıkar gerekçesiyle "مَٓا ma"yı, Nâfiye kabul etmeyerek mastariyye veya mevsul olarak anlama cihetine gitmektedirler.

Bu ayetlerden,

Nisâ/165: (... للناسtüm insanlar için...)

Şuarâ/208-209: " من قريةmin garyetin (KENT (nekreliği dikkate alınmalıdır))

En’âm/131: ( القرىKurâ (kentler)

İsrâ/15: (genel ilke)

Burada dikkat edeceğimiz bir nokta da Ya Sin/6’da "ataları uyarılmamış bir kavm (toplum),

Fatır/24’de ise "Her ümmetin de içinde bir uyarıcı kesinlikle gelip geçmiştir." Şeklinde yer almıştır. Yani ayetin birinde " قومkavm", diğerinde " امةümmet" ifadesi yer almıştır. Bildiğiniz gibi "Ümmet" ve "kavm" sözcüklerinin anlam ve kapsamları birebir aynı değildir.

Bu noktada Ra’d/7. ayet insanın aklına gelebilir:


7Ve küfreden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden /inanmayan şu kimseler: "Rabbinden o'na bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi?" diyorlar. Sen ancak bir uyarıcısın. Ve her toplum için bir yol gösteren vardır.


Burada konu edilen "هاد Hâd", uyarıcı Allah ELÇİSİ olmayıp Hûd/116. ayette konu edilen toplumun bilgeleridir:

116İşte sizden önceki devirlerden "bakıyye" [söz, eser, erdem] sahipleri; akıllı insanlar, Kitap Ehli, yeryüzünde bozgunculuktan vazgeçirmeye çalışsalardı! Fakat onların içinden kurtardığımız pek az kimse bunu yaptı. Allah'ın ortağı olduğunu kabullenerek, Allah'ın ilahlığını ve rabliğini bilerek reddederek yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kişiler ise, şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve suçlular oldular.(Hud 116)

Nitekim Rasülüllah’ın geldiği toplumda; atalarının içerisinde Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, Kus b. Sâide, Abdülmuttalib, Ebû Talib, Amr b. Tarb, Osman b. Hüveyris, Varaka b. Nevfel, Rebâb ibni’l-Berrâ, Sa‘d b. Ebî Küreyb gibi HANİF kimseler bulunmaktaydı.

Bu durumda ayetler arası herhangi bir çelişki söz konusu değildir.

Bizim, klasik kaynaklardaki görüşlere katılmayarak Ya sin/6. ayetteki "مَٓا ma"yı, "Nâfiye" olarak kabul etmemizin nedeni, Secde/3 ve Sebe/44. ayetlerdir.

44Ve Biz onlara öyle ders görecekleri kitaplardan vermedik. Kendilerine senden önce bir uyarıcı göndermedik de. (Sebe/44)

3Yoksa onlar, "Onu kendisi uydurdu" mu diyorlar. Tam tersi Kur’ân, kılavuzlandıkları doğru yola ulaşırlar diye, senden evvel kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan toplumu uyarasın diye Rabbinden gelen gerçektir. (Secde/3)

Bu iki ayetin birinde "وَمَٓا اَرْسَلْنَٓا اِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِنْ نَذ۪يرٍۜ vema erselna ileyhim gableke min nezyrin", diğerinde ise "...لِتُنْذِرَ قَوْماً مَٓا اَتٰيهُمْ مِنْ نَذ۪يرٍ مِنْ قَبْلِكَ litünzira kavmen ma etahüm min neziyrin min gablike" ifadesiyle farklı sözcükler kullanılarak konunun yanlış anlaşılması Allah tarafından engellenmiştir.

Görüleceği üzere bu ayetlerde Rasülüllah’ın elçiliğini tebliğ ettiği ilk kavm (toplum; Mekkeliler), kendilerine elçi gelmemiş ve uyarılmamış bir toplumdur. "اٰبَٓاؤُ۬Âbâü" sözcüğünün " الجمع القلةcem-i kıllet" olduğunu da dikkate alırsak "on ata" gibi bir sımırlama da yapabiliriz.

Bu ayetlerde (Ya sin/6, Sebe/44, Secde/3) "senden evvel kendilerine elçi gönderilmeyenler" ifadesi ile kastedilenler ile "Rasülüllahın muasırları olduğu", atalarının bu kapsama girmediği; dolayısıyle de bu ayetler ile Ya Sin/6. ayetinin tefsir edilemeyeceği, dolayısiyle "Ya Sin/6’daki "ma" edatının masdariyye veya mevsul kabul edilerek "Rasülüllah’ın atalarının da uyarılmış olduğu; kendilerine uyarıcı geldiği" iddiası ortaya atılabilmektedir. Biz bu iddiayı, şu nedenlerle doğru bulmuyoruz:

1 Ayetlerden böyle bir anlam çıkarabilmek için birincisi ayetlerdeki "min gablike (senden önce)" ifadelerini ihmal etmek; yok saymak gerekir. Bu anlam, ancak, zorlama olsa da bu şekilde elde edilebilir.

2 Diğer bir nokta da şudur: ayetteki "Ma"yı ismi mevsul, cümleyi de sıla cümlesi yaparak "öyle bir kavim ki ataları uyarılmış" anlamını elde etmek için "ma" edatı olmadan "kavmen ünzire abaühüm..."şekliyle cümlenin kavme sıfat yapılması, gramer ve belağat kuralları gereği daha uygun düşecek bir anlatım yoludur. Ama ayette böyle değildir.

3 Kur’an’ın birçok ayetinde (Sad/7, Bakara/170, Maide/104, A’raf/28, En’âm/148, Nahl/35, Lokman/21, Saffat/69, 70, Zuhruf/19-25) Rasülüllah’ın muasırları, Rasülüllah’ın kendilerine yaptığı uyarıların; atalarına yapılmış olmadığını; onları buldukları inaç sisteminde bu uyarıların bulunmadığını, bu konuda ataları ile kendilerinin aynı konumda olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ayrıca atalarının yapılan bu uyarılar hakkında bilgisizliği Kur’an’da beyan buyrulmuştur.

4 "Ataları" ifadesini, çok geri zamanlara; İbrahim peygambere doğru uzatsak bu defa "âbaü" sözcüğünün cem-ı kıllet olmasının herhangi bir anlam ifade etmemesi gerekir. Ayrıca, İbrahim peygamber döneminde bile her karyeye bir uyarıcı gönderilmesi sünnetüllah gereği iken, arapların, 3-5 bin sene evvel gönderilen veya Filistin, Mısır gibi kendilerine fersahlarca uzak köylere gönderilen uyarıcılarla; İbrahim, İsmail, ishak, ...... Musa ve İsa ile uyarılmış kabul edilmesi mâkul değildir.

5 Eğer ataları uyarılsaydı, atalarını uyaran uyarıcıların da, uyarının daha etkili olabilmesi için Kur’an’da zikredilmesi gerekirdi. Zira uyarılar etkili olsun diye, o çağdaki Arap milletinin yakından tanıdığı, duyduğu, bildiği uyarıcılar (Nuh, Hud, salih, Lut, Şuayb, Musa, İsa), uyarı yapılan toplumlar (Ad, Semud, Lut kavmi, İbrahimin kavmi, vs) ve bu toplumlara yapılmış uyarılar Kur’an’da yer almıştır.

6 Tabii bir de Rasülllah’ın çağdaşı olan Arapların, atalarının uyarıcılarının kim ya da kimler olduğunu bilmesi gerekecekti.

Biz buradan Rasülüllah’ın ana-baba ve büyük atalarının da, uyarı almamış; dolayısiylede azap edilmeyecek kimseler olduklarına inanıyoruz.

NECM/1-5

NİSA/166

Burada akıllara "Allah’ın elçisi Muhammed sadece Arap toplumuna mı görevlendirildi?" sorusunun gelmesi mümkündür. Ancak orijinal metinde böyle bir kısıtlama getiren ifade bulunmamaktadır. Bilindiği gibi Rabbimizin bu konudaki buyrukları şöyledir:

214Ve en yakın oymağını uyar. [Şuara/214]

4Ve Biz onlara, açıkça ortaya koysun diye, her peygamberi yalnız kendi toplumunun diliyle gönderdik. Artık Allah dilediğini/dileyeni saptırır, dilediğini/dileyeni de doğru yola iletir. Ve O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır. [İbrahim/4]

Doğal olarak bir uyarıcı görevine kendi ailesinden, yakınlarından, halkından başlar. Yani, uyarı halkası önce uyarıcının kendi bölgesinden başlar, daha sonra genişler. Nitekim peygamberimize uyarıya kendi oymağından başlamasını bildiren Rabbimiz, aslında onun tüm insanlığa gönderildiğine dair birçok ayet göndermiştir:

15,16Ey Kitap Ehli! Kesinlikle, Kitap'tan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu açığa koyan, çoğundan da vazgeçen Bizim Elçimiz size geldi. Kesinlikle size, Allah'tan bir ışık ve apaçık bir Kitap geldi. Allah, o Kitabla kendi rızasına uyanları selâmet yollarına kılavuzlar. Onları Kendi bilgisi ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola kılavuzlar. [Maide/15]

28Ve Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik, velâkin insanların çoğu bilmiyorlar. [Sebe/28]

158De ki: "Ey insanlar! Şüphesiz ben, göklerin ve yerin mülkü Kendisinin olan, Kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan, hem dirilten hem öldüren Allah'ın, size, hepinize gönderdiği elçiyim. O hâlde kılavuzlandığınız doğru yolu bulmanız için Allah'a ve O'nun sözlerine iman eden, Ümmî; Anakentli; Mekkeli Peygamber olan Elçisi'ne iman edin ve o'na uyun." [A’râf/158]

19De ki: "Tanıklık bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda Allah tanıktır. Ve sizi ve ulaşan herkesi kendisiyle uyarayım diye bana bu Kur’ân vahyolundu. Allah'la beraber gerçekten başka ilâhlar olduğuna siz gerçekten tanıklık eder misiniz?" De ki: "Ben etmem." De ki: "O, ancak ve ancak bir tek ilâhtır ve kesinlikle ben, sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım." [En’âm/19]

107Biz, seni de ancak, âlemler için bir rahmet olarak/rahmet için gönderdik. [Enbiya/107]

46,47Ve Biz, seslendiğimiz zaman, Tûr'un yanında da değildin. Tersine senden önce kendilerine uyarıcı/peygamber gelmeyen bir toplumu uyarman için ve kendi ellerinin yaptıklarından dolayı başlarına bir fenalık geldiğinde hemen, "Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber gönderseydin de, âyetlerine uysak ve mü’minlerden olsak" diyemesinler, onlar öğüt alsınlar diye Rabbinden bir rahmet olarak... orada geçenleri sana bildirdik, seni elçi olarak gönderdik. [Kasas/46, 47]


7Andolsun, ataları uyarılmamış bu toplumun çoğu üzerine Söz hak olmuştur. Artık onlar inanmazlar.


Bu ayet, geleceğe yönelik bilgiler vermesi dolayısıyla büyük bir mucizedir. Çünkü ayette "onlar" ifadesiyle konu edilen duyarsız, müşrik Mekke ileri gelenlerinin birçoğunun artık iman etmeyecekleri, yani cehennemlik oldukları, neticede de cehenneme gidecekleri ifade edilmiştir. Gerçekleşen olaylar da aynen Kur’an’da belirtildiği gibi olmuş, konu edilen kodamanlardan Ebucehil, Ebulehep, Velid b. Muğıyre gibiler bu ayetler indikten sonra senelerce ömür sürmüşler fakat iman etmemişlerdir. Böylece onların üzerine "söz hakk olmuştur".

GERÇEKLEŞEN "SÖZ"

Bu "Söz"ün ne olduğu konusunda Kaf suresinin tahlilinde verdiğimiz bilgiler hatırlanacak olursa, bu "Söz" özel bir sözü, kararı, ilkeyi belirtmek için kullanılmış olup Rabbimizin bizi yarattığı dönemde, hakkımızda aldığı bir ilke kararıdır. Rabbimiz bu kararını açıkça Sad suresinin 84, 85. ayetlerinde bildirmiş ve daha sonra da buna birçok kez değinmiştir:

* Allah dedi ki: "Gerçek budur. Ben de şu gerçeği söylüyorum: "Andolsun ki cehennemi kesinlikle senden ve onların sana uyanlarından; hepinizden dolduracağım." [Sad/84,85]

* Ve eğer Biz, dileseydik her kişiye doğru yolu verirdik. Velâkin Benden: "Bütün bilinen, bilinmeyen, geçmişten, gelecekten herkesten cehennemi elbette tamamen dolduracağım" sözü hak olmuştur. [Secde/13]

Bu karar Kur’an’da bazen "el Kavl" olarak (İsra/16, Neml/82, 85, Kasas/51, 63, Saffat/31, Fussılet/25, Ahkâf/18); bazen de "Kelimetü Rabbik" olarak (Hud/119, En’âm/115, A’râf/137, Yunus/19, 33, 96, Mümin/6, Fussılet/45, Şûra/14, Saffat/171, Ta Ha/129) yer almıştır. Rabbimizin cehennemin ins ve cinn [herkes] tarafından doldurulmasına yönelik kararında dikkatlerden kaçırılmaması gereken nokta, cehennemi dolduracak olanların bu sonuca kendi özgür tercihleri ile ulaşacak olmalarıdır. Çünkü Rabbimiz, bu surenin 69, 70. ayetlerinde de görüleceği gibi, rahmeti gereği insanlara elçi göndermekte, kitap indirmekte, insanları ise seçimlerinde serbest bırakmaktadır. Zaten elçi göndermeden azap etmeyeceğini de Rabbimiz bir ilke kararı şeklinde bildirmiştir:

* Kim, kılavuzlanan doğru yolu bulursa, sırf kendi iyiliği için kılavuzlanan doğru yolu bulmuştur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapmış olur. Ve hiçbir yük taşıyıcı başkasının yükünü çekmez. Ve Biz, bir peygamber göndermedikçe, azap ediciler olmadık. [İsra/15]*





124 Burada konu edilen Söz, Sâd/84- 85 ve Secde/5'te konu edilen “cehennemin ins ve cin [herkes] tarafından doldurulması”na yönelik, Rabbimiz tarafından alınmış bir ilke kararıdır. Rabbimizin bu kararı Kur’ân'da bazen el-kavl, bazen de kelimetü Rabbik şeklinde geçer.



*İşte Kuran, Yasin Suresi



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim