87Bakara Suresi 285-286
Hatalı Çevrilen Ayetler
87Bakara Suresi 285-286
Hatalı Çeviri:
285. Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. «Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır» dediler.
286. Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!
Doğru Çeviri:
285,286Elçi, kendi Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de. Hepsi Allah'a, doğal güçlerine/haberci âyetlerine, kitaplarına ve elçilerine iman ettiler: “Biz Allah'ın elçileri arasında ayırım yapmayız.” Ve “Biz duyduk ve itaat ettik. Rabbimiz! Bağışlamanı dileriz, dönüş ancak Sanadır. Ey Rabbimiz! Eğer terk ettiysek ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz! Bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır sorumluluk/sıkıntıya sokacak şeyler yükleme! Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Ve affet bizi, bağışla bizi, merhamet et bize! Sen bizim yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınımızsın. Ve de kâfirler toplumuna; Senin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden toplumlara karşı yardım et bize” dediler.
Allah, hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka; kapasitesi dışında yük yüklemez. Herkesin kazandığı kendi yararına ve kazandırtıldığı zararınadır.
Bu âyetlerde bazı iman esaslarına dikkat çekilmekte; ardından da bir niyaz örneği verilmektedir. Buradaki iman esasları şöyle sıralanabilir:
* Diğer inananlar gibi Elçi de Rabbi'nden kendisine indirilene inanmak zorunda olup bir ayrıcalığı ve dine bir şey ekleme veya dinden bir şey çıkarma yetkisi yoktur.
* Elçi de dahil tüm inananlar, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine iman etmek ve Allah'ın elçileri arasında ayırım yapmamak zorundadır.
* İnananlar, "Biz duyduk ve itaat ettik. Rabbimiz! Bağışlamanı dileriz, dönüş ancak Sanadır. Ey Rabbimiz! Eğer terk ettiysek ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz! Bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır sorumluluk/sıkıntıya sokacak şeyler yükleme! Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Ve bağışla bizi, mağfiret et bizi, rahmet et bize! Sen bizim mevlâmızsın. Ve de kâfir kavimlere karşı yardım et bize demek sûretiyle inandıklarını göstermek durumundadırlar.
* Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı kendi yararına ve kendi yaptığı zararınadır.
Bu âyetler de gerçek mesajından uzaklaştırılmak istenmiş ve âyetin lafzına yönelik birtakım kerametler ihdas edilmiştir. Mesela:
el-Hasen, Mücâhid ve ed-Dahhâk'tan rivâyet edildiğine göre bu âyet-i kerîme(nin nüzûlü) Mirac kıssasında söz konusu olmuştur. İbn Abbâs'tan gelen bazı rivâyetlerde de böyle belirtilmiştir. Bazıları da şöyle demiştir: "Kur’ân-ı Kerîm'in tamamını Cebrâîl (a.s) Muhammed'e (s.a) indirmiştir. Ancak bu âyet müstesnâdır. Peygamber (s.a) Mirac gecesinde bu âyet-i kerîmeyi bizzat işitmiştir." Bazıları da, "Mirac kıssasında böyle bir şey olmamıştır" derler. Çünkü Mirac gecesi Mekke'de olmuştur, bu sûre ise bütünüyle Medîne'de inmiştir. Bunun Mirac gecesi vahyolunduğunu söyleyenler olayı şöyle anlatırlar: Peygamber (s.a) miraca çıkıp semavatta Hz. Cebrâîl ile birlikte oldukça yüksek bir yere ulaştı. Nihâyet es-Sidretu'1-Müntehâ'yı da geçince Cebrâîl o'na, "Ben ileri geçemem. Senden başka da bu yeri geçme emri kimseye verilmiş değildir" dedi. Peygamber (s.a) Yüce Allah'ın dilediği yere ulaşıncaya kadar orayı aşıp gitti.
Hz. Cebrâîl o'na, "Rabbine selâm ver" diye işarette bulununca, Peygamber (s.a), "Bütün selâmlar, salâtlar ve iyi ameller [tayyibât] yalnız Allah'ındır" dedi. Yüce Allah da, "Selâm sana ey Peygamber, Allah'ın rahmeti ve bereketleri de üzerine olsun" buyurdu. Peygamber (s.a) ümmetinin de bu selâmdan bir pay sahibi olmasını istediğinden şöyle dedi: "Selâm bize ve Allah'ın sâlih kullarına." Bunun üzerine Hz. Cebrâîl ve bütün semavat ehli şöyle dediler: "Şehâdet ederiz ki Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur ve yine şehâdet ederiz ki Muhammed Allah'ın kulu ve Rasûlü'dür." Yüce Allah da ameli mükâfatla karşılayacağı anlamında, "Peygamber Rabbinden kendisine indirilene iman etti (yani, tasdik etti) buyurdu.
Peygamber (s.a) bu şeref ve fazilete ümmetinin de ortak olmasını istediğinden şöyle buyurdu: "Mü’minler de her biri Allah'a, O'nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman etti. Peygamberlerinden hiç birini diğerinden ayırmayız" (yani onlar "Biz bütün peygamberlere iman ettik" derler, "onlardan herhangi birisini inkâr etmeyiz. Yahûdilerle Hristiyanların ayrım gözettiği gibi ayrım gözetmeyiz.) Bunun üzerine Rabbi Hz. Peygamber'e, "İndirmiş olduğum bir âyeti kabulleri [karşılamaları] nasıl oldu?" diye sordu. Bununla kastettiği ise, İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de... buyruğudur. Rasûlullah (s.a) şöyle karşılık verdi: "Dinledik, itaat ettik. Rabbimiz! Senden mağfiret dileriz ve dönüş ancak Sanadır dediler. Bunun üzerine Yüce Allah şöyle buyurdu: Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez (yani takatinden başkasını yüklemez. Takatinden aşağısı diye de açıklanmıştır.) Hayır kabilinden kazandığı kendisine, şerr kabilinden yaptığı da onun aleyhinedir. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]
Bu âyetlerin iniş sebebi ile ilgili kaynaklarda şu bilgiler yer alır:
İmâm Ahmed der ki: Bize Affân'ın... Ebû Hureyre'den rivâyet ettiğine göre o, şöyle demiştir: Rasûlullah'a (s.a), Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. İçinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Ve Allah her şeye kâdir'dir âyeti nâzil olunca, bu Rasûlullah'ın (s.a) ashâbına ağır geldi. Rasûlullah'ın (s.a) yanına gelerek diz çöktüler ve, "Ey Allah'ın Rasûlü! Biz (daha önce) gücümüzün yeteceği namaz, oruç, cihâd ve sadaka gibi ameller ile mükellef tutulduk. (Şimdi ise) sana bu âyet nâzil oldu ve bizim buna gücümüz yetmez" dediler. Rasûlullah (s.a) buyurdu ki: "Sizden önceki Ehl-i Kitab'ın [Yahûdi ve Hristiyanların] dediği gibi ‘İşittik ve isyan ettik’ demek mi istiyorsunuz. Bilakis siz, ‘İşittik ve itaat ettik. Affını dileriz ey Rabbimiz, dönüş ve varış Sanadır’ deyiniz." Kavim böyle söyleyip dilleri alışınca Allah Teâlâ bu âyetin peşinden, "Peygamber de, iman edenler de o'na indirilene inandı. Hepsi de Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman etti. O'nun peygamberlerinden hiç birinin arasını tefrik etmeyiz. İşittik ve itaat ettik, affını dileriz ey Rabbimiz, dönüş Sanadır" dediler âyetini indirdi. Böyle yaptıklarında Allah Teâlâ bu âyeti neshetti ve, Allah kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez. Kazandığı lehine yüklendiği aleyhinedir... âyetini indirdi. [İbn Kesîr.]
Rasûlullah (s.a), "İşittik, itaat ettik ve teslim olduk" deyin buyurdu ve Allah Teâlâ onların kalblerine imanı doldurdu: "Peygamber de iman edenler de o'na indirilene inandı. Hepsi de Allah'a, meleklerine, kitâblarına, peygamberlerine iman etti. O'nun peygamberlerinden hiç birinin arasını tefrîk etmeyiz. İşittik ve itaat ettik, affını dileriz. Ey Rabbimiz! Dönüş Sanadır" dediler... Sen mevlâmızsın. Kâfirler güruhuna karşı yardım et bize âyetini indirdi.
Bu âyet indirildiğinde Rasûlullah'ın (s.a) ashâbı çok üzüldü ve, "Ey Allah'ın Rasûlü! Helak olduk [mahvolduk]. Konuştuğumuz ve yaptığımız şeylerden dolayı hesaba çekilsek haydi ne ise; ama kalplerimiz bizim elimizde değil ki!" dediler. Rasûlullah (s.a) da onlara, "İşittik ve itaat ettik" deyin buyurdu. Onlar da, "İşittik ve itaat ettik" dediler. Bu âyeti kerîme'yi, Peygamber de iman edenler de o'na indirilene inandı... Allah kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez. Kazandığı lehine yüklendiği aleyhinedir âyet/i kerîmeleri neshetti. Onların kalblerinden geçenler affolundu ve ancak işlediklerinden sorumlu oldular. [İbn Kesîr.]
Denildiğine göre bu âyet-i kerîmenin nüzûl sebebi, ondan önce yer alan, Göklerde ne var yerde ne varsa (hepsi) Allah'ındır. İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çeker. Kime dilerse mağfiret eder, kimi dilerse de azaplandırır. Allah her şeye kadirdir (mealindeki) âyet-i kerîmesidir. Bu buyruk, Peygamber'e (s.a) indirilince durum Rasûlullah'ın (s.a) ashâbına çok ağır geldi. Rasûlullah'ın (s.a) yanına gelip dizleri üstüne çöktüler ve, "Ey Allah'ın Rasûlü" dediler, "Namaz, oruç, cihad, sadaka gibi gücümüzün yettiği amellerle mükellef tutulduk. Allah bize bu âyet-i kerîmeyi inzâl buyurdu. Biz bunun altından kalkamıyoruz." Bunun üzerine Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Sizler de sizden önceki iki Kitap Ehli gibi ‘dinledik ve isyan ettik’ mi demek istiyorsunuz? Bunun yerine, ‘Dinledik itaat ettik. Rabbimiz! Senden mağfiret dileriz ve dönüş ancak Sanadır’ deyin." Onlar da, "Dinledik, itaat ettik. Rabbimiz! Senden mağfiret dileriz ve dönüş ancak Sanadır" dediler. Bu buyrukları okumaya başlayınca dilleri buna alıştı [itaate boyun eğdi]. Bunun akabinde de Yüce Allah, "O peygamber kendisine Rabbinden indirilene iman etti. Mü’minler de. Her biri Allah'a, O'nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman etti. Peygamberlerinden hiç birini diğerinden ayırmayız. Dinledik itaat ettik. Rabbimiz! Senden mağfiret dileriz ve dönüş ancak Sanadır" dediler buyruğunu indirdi. Onlar bunu yapınca Yüce Allah (az önce sözü geçen) o âyeti neshederek şu buyruğu inzâl buyurdu: Allah hiçbir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez. Kazandığı kendisine yaptığı da onun aleyhinedir. Rabbimiz, unuttuk ya da yanıldıysak bizi sorguya çekme. Yüce Allah, "Evet, (öyle yapacağım)" buyurdu. Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi üzerimize ağır yük yükleme! Yüce Allah, "Evet (öyle yapacağım)" buyurdu. Rabbimiz, güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize yükleme! Yüce Allah, "Evet (öyle yapacağım)" buyurdu. Bizi affet, bize mağfiret buyur ve bize merhamet eyle. Sensin bizim mevlâmız, kâfirler topluluğuna karşı da bize yardım et! Yüce Allah, "Evet (yapacağım)" buyurdu. Bu hadisi Müslim, Ebû Hureyre'den rivâyet etmiştir. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]
286. âyette, Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı kendi yararına ve kazandırtıldığı kendi zararınadır buyurularak kimseye kapasitesinin üzerinde bir yük yüklenmediği ve yüklenilmeyeceği; sorumluluğun da kişisel olduğu bildirilmektedir. Bu ilke şu âyetlerde de vurgulanmıştır:
233Anneler, çocuklarını, –emzirmenin tamamlanmasını isteyenler için– tam iki yıl emzirirler. Çocuk kendisine ait olan babaya da emzirenlerin yiyecekleri ve giyecekleri örfe uygun/herkesçe kabul gören şekilde bir borçtur. Kişi sadece gücüne; kapasitesine göre yükümlü olur. Ve çocuğu sebebiyle bir anne, çocuğu sebebiyle bir baba da zarara sokulmasın. Vârise de bunun aynısı borçtur. Eğer ana ve baba birbirleriyle istişâre edip, kendi rızalarıyla çocuğu sütten ayırmak isterlerse kendilerine bir vebal yoktur. Eğer çocuklarınızı emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekil ile teslim ettiğiniz zaman, bunda da size bir vebal yoktur. Ve Allah'ın koruması altına girin ve şüphesiz Allah'ın yaptıklarınızı çok iyi gören olduğunu bilin. [Bakara/233]
152Yetimin malına da yaklaşmamanızı, -Yalnız erginlik çağına erişinceye kadar en güzel biçimde yaklaşabilir ve uygun şekilde harcayabilirsiniz.-
ölçüyü, tartıyı hakkaniyetle tastamam yapmanızı, -Biz kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile; kapasitesi dışındaki bir şeyle yükümlü tutmayız.-
söylediğiniz zaman da, yakınınız da olsa adil olmanızı
ve Allah'a verdiğiniz sözü tastamam tutmanızı.’ -İşte bunlar öğüt alıp düşünesiniz diye Allah’ın size yükümlülük olarak ulaştırdıklarıdır.-" [En‘âm/152]
42,43İman edenler ve düzeltmeye yönelik işler yapanlar; –ki Biz hiç kimseye kapasitesinin üstünde bir şey yüklemeyiz– işte onlar cennet yâranlarıdır ve onlar, orada sonsuz olarak kalıcılardır. Ve göğüslerinde kinden, hınçtan, kıskançlıktan, hileden, hainlikten, garazdan ne varsa çıkarıp atarız. Onların altlarından ırmaklar akar. Onlar, "Tüm övgüler, bize bunun için kılavuzluk eden Allah'adır. Eğer Allah bize kılavuzluk etmeseydi biz kılavuzlandığımız doğru yola erişemezdik. Şüphesiz Rabbimizin peygamberleri bize gerçek ile gelmiştir" derler. Ve onlara seslenilir: "İşte size cennet! Yapmış olduklarınızla buna vâris; son sahip oldunuz." [A‘râf/42-43]
62Ve Biz hiç kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile; kapasitesi dışındaki bir şeyle yükümlü tutmayız. Nezdimizde de hakkı konuşan bir kitap vardır ve onlar, haksızlığa uğratılmazlar. [Mü’minûn/62]
7Geniş imkânları olanlar, geniş imkânlarına göre harcasınlar/nafaka versinler. Rızkı kısıtlı tutulan da, artık Allah'ın kendisine verdiğinden versin. Allah, hiçbir kişiye ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylık sağlayacaktır. [Talâk/7]
Bu âyetin daha iyi anlaşılması için En‘âm/164'te yaptığımız açıklamanın okunmasını öneririz. [Tebyînu'l-Kur’ân]
Âyette, Ey Rabbimiz! Eğer terk ettiysek ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz! Bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır sorumluluk/sıkıntıya sokacak şeyler yükleme! ifadesi ile inananlar, suç işlemeleri nedeniyle dünyada birtakım ağır sorumluluklarla karşı karşıya bırakılmamalarını istemektedir. Âyetin orijinalinde geçen ısr sözcüğü, "yük" demek olmayıp, "ağır ahd [ağır sorumluluk], suça karşı dünyevi ceza" demektir. [Lisânu'l-Arab; c. 1, s. 160-162, "Isr" mad.]
Bunun örneği İsrâîloğulları'na uygulanan cezalarda görülmektedir:
153Kitap Ehli, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Ve kesinlikle onlar Mûsâ'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi de: "Allah'ı bize açıkça göster" demişlerdi. Sonra da haksızlıkları sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra da kendilerine açık deliller geldiği hâlde altını ilâh edinmişlerdi. Sonra Biz onları bundan dolayı da affettik. Ve Biz, Mûsâ'ya apaçık bir kanıt verdik.
154-158Ve söz vermeleri ile birlikte üstlerini/en değerlilerini/Mûsâ'yı Tûr'a yükselttik. Ve onlara: "O kapıdan boyun eğip teslimiyet göstererek girin" dedik. Yine onlara: "Tefekkür/kulluk gününde sınırları aşmayın" dedik. Sonra da onların kendi sözlerini bozmaları, Allah'ın âyetlerine inanmamaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: "Kalplerimiz örtülüdür/sünnetsizdir" demeleri –aksine Allah, küfretmeleri; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeleri nedeniyle kalplerine damga vurmuştur. Onların azı dışında, inanmazlar– ve Allah'ın ilâhlığına ve rabliğine inanmamaları ve Meryem'in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri; "Biz, Allah'ın Rasûlü Meryem oğlu Mesih Îsâ'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle onlardan sağlam bir söz aldık. Oysa O'nu öldürmediler ve O'nu asmadılar. Ama onlar için, Îsâ, benzetildi. Gerçekten O'nun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir yetersiz bilgi içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. O’nu kesin olarak öldürmediler. Aksine Allah O'nu, Kendine yükseltti/derecesini artırdı. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
160,161Sonra da Yahudileşen kimselerden olan haksız davranışlar, onların birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları hâlde riba almaları [emeksiz, hizmetsiz, risksiz kazanç sağlamaları] ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle kendilerine helâl kılınmış temiz şeyleri haram kıldık. Ve Yahudileşenlerden kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olanlara can yakıcı bir azap hazırladık. [Nisâ/153-161]
A‘râf sûresi'nde Rasûlullah, İsrâîloğulları'nın üzerindeki bu ek yükü kaldıran kimse olarak tavsif edilmiştir:
156,157Allah diyor ki: "Benim azabım var; onu dilediğime dokundururum, rahmetim de var; o ise her şeyi kuşatmıştır. Onu da özellikle Allah'ın koruması altına girenlere, zekâtını; vergisini verenlere ve âyetlerimize inananlara; kendilerine iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine serbestleştiren, kirli, pis ve kötü şeyleri de üzerlerine yasaklayan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrât ve İncîl'de yazılmış bulacakları Anakentli/Mekkeli Peygamber, o Elçi'ye uyan kimselere yazacağım. O hâlde, O'na iman eden, O'na kuvvetle saygı gösteren, O'na yardımcı olan ve O'nun ile birlikte indirilen nûru izleyen kimseler var ya, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." [A‘râf/157]
Not:
Âyetteki "La tahmil Aleyna" ifadesi Ubeyy mushafı [Keşşaf] esas alınarak "La tühammil aleyna" anlamıyla çevrilmiştir.
Bakara/134 ve 141’de لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ [Onların kazandıkları kendilerinedir, sizin kazandıklarınız da kendinizedir.]
Şeklinde yer alan buna benzer ifadeler/Bakara/286’da
لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ [Herkesin kazandığı kendi yararına ve kazandırtıldığı zararınadır.]
şeklinde yer almıştır. Görüleceği üzere kırmızı ve altı çizili fiil diğerlerinden farklıdır.
Bu sözcük "kesb (kazanç, edinim)" sözcüğün İFTİÂL babındandır. Bu babın fiilie kattığı anlam "UYUM"dur. Yani bir başkası tarafından kazandırtılmak suretiyle elde edilen kazanç/edinimdir. Bu kâr da olabilir zarar da; hayır da olabilir şer de.
Bu ayetteki sözcüğün inceliğine gelince:
Bunun iki yönü var:
a) Genellikle insanlar zarara, ziyana, şerre, günaha başkasının (şeytan, iblis, kötü arkadaş, amir, komutan, diktatör vs.) etkiyle girerler.
b) Bu durumda kimse ben bu suçu falanın etkisiyle işlemiştim, onun için ben suçlanmamalıyım deyip işin içinden sıyrılıp çıkamaz. Cezasını çeker.
Onun için sözcüğün öz anlamını, metne sadakat göstererek "kazandırtıldığı" şeklinde ifade ettik.*
*İşte Kuran, Bakara Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz